Güncelleme Tarihi:
Yakın tarihli bir araştırma, blok zincirin 2030 yılına kadar yaklaşık 3 trilyon dolarlık pazarı olabileceğini gösteriyor. Henüz yeni bir sistem olsa da günümüzde ilgi gören bu teknoloji ürün tedarik zincirinde şeffaflaşma sağlayarak satın alma tercihlerimizi etkileyebilir.
Tüketiciler olarak bizler bilinen bir markayı satın aldığımızda o ürünün güvenilir, sağlıklı yahut sağlam olduğunu düşünüyoruz. Artık bu kıstaslarımıza “Bockchain” de ekleniyor. Böylelikle hem tüketicilere hem de üreticilere fayda sağlayabilecek, ürün tedarik zincirleri hakkında daha güvenilir bilgi sunabilen bir kriterimiz daha oluyor. Blockchain özellikle ürün tedarik zincirinde farklı üreticilerin yer aldığı markalar açısından kullanışlı bir model gibi görünüyor. Meselâ; parçaları farklı yerlerde üretilen, monte edilen bir ürün aldığımızda hangi parçanın hangi aşamada nerede nasıl yapıldığını doğrulamak çok da zor olmayacaktır. Yahut bir gıda maddesinin topraktan soframıza hangi aşamalardan geçtiğini, nerede nasıl üretildiğini bu sistem üzerinden kontrol etmek de mümkün olabiliyor.
Kripto para birimleri ile adını duyuran bu sistem kayıtları bir bilgisayar ağında depoluyor her kayıt daha öncekilere bağlanıyor ve şifreleniyor. Böylelikle kayıtlarla oynamak zorlaşıyor. Bu da zincir üzerindeki akışa müdahaleyi önlüyor. Özetle tutulan defter kayıtlarını isteyen istediği gibi değiştiremiyor. Dolayısıyla marka tüketiciye istediği anda bu tedarik zincir akışını göstererek güvenilirliğini ispatlayabiliyor. Hangimiz satın alırken bir ürünün nereden geldiğini bilmek istemeyiz ki? Sadece paket üzerinde bit kadar yazan “menşei“ibaresi ile yetinmeyebiliriz. Tüm tedarik zinciri şeffaflaşabilir.
Yaşadığımız salgından örnek vermek gerekirse gıda üreticisi markanın tedarikçilerinden birinde Covid -19 çıkması hâlinde ürün ne zaman oradan çıktı, hangi parti orada üretildi, nereye sevk edildi, nerede satıldı, kimlere ulaştı bilgisini bu sistem üzerinden çok kısa sürede elde edebilir ve anında müdahale etme şansı oluşabilir. Bu şu an da yapılıyor ama tüm bu süreç ticari belgeler üzerinden ilerliyor. Yapılan araştırmalara göre bu ticari belgelerin maliyeti nakliye maliyetlerinin yaklaşık beşte birini oluşturuyor. Blok zincir kullanımı bu süreci kısaltıyor ve maliyeti düşürüyor öte yandan elle yapılan müdahaleleri engellemede fayda sağlıyor.
Blokchain her zaman iyi olmayabilir
Olumlu yönlerine rağmen blok zincir için de yerleşik sistemleri değiştirmek zordur. Devlet politikaları ve yasalar sistemin kullanılmasına her zaman izin vermeyebilir. Ayrıca aracılar, komisyoncular vb. için çok da istenen bir model olmayabilir. Zira uçtan uca takibi sağlayan bu zincir pek çoğunu işinden edebilir. Ayrıca bu sistem üzerinde olası bir hata yaşandığında hatayı örtmen kolay olmayacaktır. Meselâ, tedarikçilerden biri ciddi bir hataya sebep olduğunda bu diğer şirketlerce de görülebileceğinden o tedarikçi durumu düzeltip yoluna devam etmek istediğinde yaşanmış olan olumsuz durum ona ileride zorluk çıkartabilir. İsmini temize çıkarmak ve tekrar itibar kazanmak şimdiki kadar kolay olmayabilir. Bu ve benzeri nedenlerle kimileri bu kadar şeffaf ve kontrol edilebilir olmayı doğru bulmuyor.
Eğer şirketiniz farklı coğrafyalarda bir tedarik ağı kullanmıyorsa bu sisteme ihtiyacı da olmayabilir. Öte yandan şu an için ticari belgeler üzerinden yürüyen bu sistemlerin dijitalde böyle bir uygulamaya geçmesi ve yasal olarak da bunun kabul görmesi zaman alacaktır.
En basit hâliyle bu sistemi e-faturaya geçiş gibi de düşünebiliriz. Sistem hükümet politikası, yasalar, şirketler tedarik zinciri böyle bir değişikliği benimsediği takdirde daha fonksiyonel kullanılabilir. Ancak ne zaman işlevsel olur derseniz daha zamanı var gibi duruyor. Yine de böyle bir sistem üzerinden güvenilirliğini ispatlamak orta ölçekli ve küçük markalar açısından büyüklerle yarışırken kullanabilecekleri yeni bir argüman olabilir.