Güncelleme Tarihi:
Londra'daki Birkbeck Üniversitesi'nde bebekler üzerine araştırmalarıyla bilinen bir laboratuvardayız.
Her tarafı bağlantılarla dolu bir kep bebeklerin kafasına yerleştirilerek zihinsel gelişimleriyle ilgili bilgi toplanıyor.
Araştırmacılar, bu kepte uygulanan özel teknikle (yakın kızılötesi spektroskopi) herhangi bir yüze veya nesneye bakarken bebeklerin beyin hücrelerinde ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Burada özellikle hücrede enerji kaynağı olan mitokondriadaki bir enzime bakılıyor.
Bebekler dünyayı nasıl algılıyor? Bilim insanları eskiden beri bu soruya cevap aramış. Örneğin Darwin, kendi çocuklarını gözlemleyerek notlar tutmuş, evrim teorisini geliştirmede onlardan da yararlanmıştı.
Ancak bebekler ne düşündüklerini ifade edemediği için, birçok yanlış fikirler de ortaya çıkmıştı. Örneğin 19. ve 20 yüzyılda, bebeklerin acı hissetmediğini bile iddia eden araştırmacılar olmuştu.
Oysa modern araştırmalar bebeklerin zeki, hassas ve dikkatli olduğunu gösteriyor. Doğumdan itibaren ilk birkaç yılda beyinde saniyede bir milyondan fazla sinir bağlantıları oluşuyor.
Laboratuvarda gözlem yapan çocuk gelişim uzmanı Natasha Kirkham, sinirbilim teknolojisindeki gelişmeler sayesinde bebeklerin ne düşündüğünü anlamamızı sağlayacak birçok araştırmanın bugün mümkün olduğunu söylüyor.
Beynin, kulağın hemen arkasına denk gelen ve üst temporal oluk adı verilen kısmının sosyal ilişkilerle ilgili olduğu biliniyor.
Yeni geliştirilen ve bebeklerin kafasına takılan kep ile uygulanan yakın kızılötesi spektroskopi yöntemi ile beyin hücresindeki mitokondria içindeki aktivite inceleniyor. Bu aktivite farklılığının otizm ile bağlantılı olabileceği düşünülüyor. Ancak bu tezin canlı bebekler üzerinde sınanması gerekiyor.
Bebek laboratuvarında EMAR taramaları, göz takibi, beyindeki elektrik aktivitesini ölçen EEG, nabız monitörleri gibi birçok cihazdan gelen veriler toplanıyor.
Buradan yola çıkarak bebeklerin tipik gelişme modelinin oluşturulması ve bazı bebeklerin bu modelden farklı gelişmesinin nedenlerinin tespit edilmesi amaçlanıyor.
Bunun için beynin yanı sıra çevre koşullarının da incelenmesi gerekiyor. Örneğin Kirkham, düzensiz ortamlarda bebeklerin hangi bilgilerin önemli olduğunu nasıl kavradığını anlamaya çalışıyor.
Bebekler çevreyi gözleyerek öğrenir. Bu gözlemlerden yola çıkarak belli sonuçlara varacak modeller oluşturur ve bir sonraki gelişmeyi tahmin eder. Ancak bulundukları ortamın karmaşık olması ve etraftaki insanların önceden kestirilemeyecek davranışları bu işi zorlaştırır.
Kirkham'a göre, "Bir bebeğin hayatında olabilecek en kötü şey, diğer insanların tepkilerini tahmin edememektir. Bu ona büyük zarar verir. Ne olacağını bilmemek ürkütücüdür."
Yakın kızılötesi spektroskopi yöntemi ile beyinde dolaşan kandaki oksijen seviyesi tespit edilebiliyor. Oksijen bakımından zengin kan beynin aktif bölgelerine aktığı için ekranda beyin aktivitesini görmek mümkün oluyor.
Bu araştırmalar, otizm riski olan 4-6 aylık bebeklerin sosyal uyarıcılara verdiği tepkinin düşük risk grubundaki bebeklerden çok daha zayıf olduğunu gösteriyor. Bu bulgular bu kadar küçük bebeklerde daha önce incelenmemişti.
Bebeklerdeki bu tür nörolojik farklılıkların erkenden teşhisini olanaklı kılan teknoloji sayesinde erken yardım ve müdahale de mümkün olabilecek.
Bebeklerin başına takılan özel kep EMAR tarayıcısına göre çok daha küçük ve kullanışlı olduğundan yoksul ülkelerdeki bebeklerin incelenmesini de kolaylaştıracaktır.
Gambia'da yürütülen ortak bir projede yetersiz beslenmenin beyin gelişimi üzerindeki etkileri araştırılıyor.
İngiltere'de ise önümüzdeki yıllarda özel yöntemle yürütülen bu araştırmaların yeni yürümeye başlayan çocuklara uygulanması hedefleniyor.
Bu araştırmalar, önemli bir gelişim dönemine ilişkin daha ayrıntılı bilgi edinmeyi sağlayacak.