Güncelleme Tarihi:
Uzmanlar, özel günleri dijital nesnelerle kutlama anlayışının yoğunlaştığına dikkati çekerek, bayramların yanında cuma ve kandil geceleri kutlamalarının artık resimler ve fotoğraflar yoluyla yapıldığını, karşı tarafa verilen değerin ve duyulan samimiyetin bu yolla azaldığını kaydetti.
Dijital Bağımlılıkla Mücadele Derneği Genel Başkanı Doç. Dr. Tuncay Di̇lci̇, AA muhabirine yaptığı açıklamada, teknolojiyle beraber dijital nesnelere karşı artan yoğun ilginin, bayramlarla birlikte gündelik hayatta sosyal hayattaki ilişkiyi olumsuz etkilediğini belirtti.
Kişinin teknoloji ile arasına doğru mesafe koyduğunda hayatın daha da anlamlı hale geleceğini kaydeden Dilci, "Günümüzde teknoloji farklı amaçlarla kullanıyor. İnsanlar sosyal medya üzerinden bir yalnızlığa itiliyor. Geçenlerde bir aile profili gördüm. Çok dikkatimi çekti. Bir aile iftar yemeğine davet edilmişti ama hepsinin elinde bir telefon vardı. Hiçbiri birbirine bakmıyordu. Yüz yüze temasın olmadığı yerde insanların kendisini yalnızlığa terk ettiği bir süreci yaşıyoruz." dedi.
Dilci, bayramlarda sıla-i rahim ziyaretlerine gitmekte zaman zaman sıkıntı yaşanabileceğini, burada önemli olanın ise samimiyet olduğunu kaydetti.
Akrabalarıyla bayramda vakit geçirmek yerine tatile gidenlerin sıklıkla görülmeye başladığına dikkati çeken Dilci, sanal alemde insanların artık kendilerini bu yolla kandırmaya başladığını vurguladı.
Dilci, sanal alemde insanların bazı duyguları direkt hissetmesinin mümkün olmadığını aktararak, "Bazı insanlar, 'Ben annemle görüntülü olarak telefonda konuştum' diyor. O zaman haccı da ekrandan yapalım. Öyle şey olur mu? Biz bayramda birlikte vakit geçirmeyi, aile olmanın ve sosyal dayanışmanın bir gereği olarak görmemiz, bayramı peygamber adabı ile yapmamız, her şeyden önce bayramı bir ibadet olarak görmemiz gerekir." ifadelerini kullandı.
"Bazı değerler popülizme kurban ediliyor"
Sosyal ilişkilerde tensel temas ile yüz yüze ilişkinin çok önemli olduğunun altını çizen Dilci, şöyle devam etti:
"Son yıllarda özel günleri dijital nesnelerle kutlama çok karşımıza çıkıyor. Bayramın yanında cuma ve kandil geceleri kutlamaları resimler yoluyla yapılıyor. Bu aslında karşı tarafa verilen değerin ve duyulan samimiyetin bir ölçüsüdür. Karşı taraftaki kişi her ne kadar kendine mesaj gelmiş olsa bile 'Bu kişi bana bu kadar değer veriyor?' şeklinde algılayacaktır. Yani duygularda bir mekanikleşme ve sıradanlaşma oluyor. Yaşatılması gereken, gerçek değerlerimiz unutularak, bazı değerler popülizme kurban ediliyor. İnsanların yalnızlığından kaçarak kalabalıklar içerisinde, bir sahilde kendisini kum tanesi gibi hissettirecek eylemlere yönelmesi doğru bir davranış değil. Çünkü insan sosyal, psikolojik ve kültürel bir varlıktır."
Dilci, toplumdaki bazı kötü örnekler nedeniyle çocukların mahalle ve komşuluk kültürü ile bayramlarda şeker toplamaktan uzaklaşmaması gerektiğinin altını çizerek, "Çocukların bayramda ve tatillerde dijital nesnelerle sürekli temas ederek insanlardan kaçması doğru değil. Bu yüzden ben buna adeta savaş açtım. Teknoloji ile iç içe olmalıyız ama onu doğru ve yerinde kullanarak, ondan faydalanmalıyız. Eğer işimiz çok yoğunsa, uzak bir yerleri gidemiyorsak, akrabalarımızla o zaman görüntülü konuşalım." ifadelerini kullandı.
Bayram ziyaretlerinin insan ilişkileri açısından çok faydalı olduğuna değinen Dilci, bu süreçte akıllı telefonların mümkün olduğunca kullanılmaması gerektiğini söyledi.
Dilci, bu dönemde teknolojik cihazları kullanmaya ara vermek gerektiğinin altını çizerek, şöyle konuştu:
"Bayram ziyaretlerinde mümkün mertebe telefonları çantamızda kapalı veya sessize alarak tutmaya çalışalım. Bu aynı zamanda görgü adabıdır. Telefon çaldığında ziyarete gittiğiniz kişi bu duruma bozulabiliyor. O telefonu açtığınızda o ziyaretin anlamı bir yerde sabote ediliyor. İnternet ve dijital nesnelerin kullanımıyla ilgili yeni bir değer ve kültürel yaşam biçimi oluşturulmalıdır.”
"Bayramlaşmayı, dijitalleşmeye kurban etmeyelim" diyen Dilci, dijital bağımlılığı bulunan kişilerin trafikte çok dikkatli olması gerektiğini, akıllı telefondan gelen mesajlara, sesli uyarılara bakmanın ya da telefonu açmanın doğru olmayacağını kaydetti.
Uluslararası Sosyal Medya Derneği (USMED) Yönetim Kurulu Üyesi ve iletişim uzmanı Elif Hamamcı ise bayramların insanları bir araya getirerek hoş vakit geçirmelerini sağlaması bakımından önemli bir sosyal aktivite olduğunu belirtti.
Hamamcı, bayramların küslerin barışması şartını koşacak kadar bir toplumsal sözleşme olduğunu kaydederek, şunları söyledi:
"Nerede o eski bayramlar' diyerek lafa başlamak bir gelenek oldu ama daha 15-20 yıl öncesinin bile bayramlarını anar olduk. O zamanlar bayramlar güzel elbise giymek, baklava, sarma yapmak, akraba ziyaret edip el öpmek demekti. Şimdi insanlar birbirlerine ikram etmek yerine yanına kucaklama, kalp simgeleri ekleyerek baklava-börek emojisi paylaşabiliyorlar."
Özel günlerin tamamının tehlike altında olduğunu ifade eden Hamamcı, insanların telefon rehberlerinde bulunan yüzlerce kişinin bayramını yüz yüze ya da telefonla arayarak kutlamasının mümkün olmadığının da altını çizdi.
Hamamcı, bir kişinin tüm tanıdıklarının özel gününü kutlamak istediğinde bunun için toplu mesaj atabileceğini kaydederek, en azından mesaj metninin kişinin kendi cümleleri ile oluşturmalarının, kopyalanan edebi metinlerden ya da özlü sözlerden daha sıcak ve samimi geleceğini ifade etti.
Görüntülü konuşma özelliği çıktığında herkesi heyecanlandırdığına, sesin yanı sıra ikinci bir duyu organını devreye sokabilmenin iletişimi güçlendirdiğine dikkati çeken Hamamcı, "Ama görüntülü konuşmanın bayramlarda el öpmenin yerini alması mümkün değil. Özellikle de eli öpülecek yaşa gelmiş, belki de bazı yakınlarını hayatlarında son defa görebilme fırsatını bayramda yakalayacak yaşlılar için." dedi.
Hamamcı, USMED olarak bayram süresince sosyal medyada paylaşmanın önemine vurgu yapacaklarını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Biz, mesajı değil bayramı paylaşmanın önemini vurgulayacağız. Tüm sosyal medya kullanıcılarını '#mesajıdeğilbayramıpaylaş' etiketi altında büyüklerinin elini öperken çekilmiş fotoğraflarını paylaşmaya davet ediyoruz. Bu etkinlikle sosyal medya platformlarının gerçek bir bayram havasına dönüşmesini planlıyor ve el öpme geleneğinin yaşamasına destek vermek istiyoruz. Gelen en güzel bayram fotoğraflarını resmi hesaplarımızdan paylaşarak daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayacağız. Ayrıca, teknoloji tabii ki kötü değildir, onu kullanım tarzı kötü yapabilir. İletişim teknolojileri de insan için bir amaç değil araç olmalı. Amaç haline geldiği zaman insan kendini daha fazla yalnızlığa itmiş oluyor. Çünkü maddi manevi tüm ihtiyaçlarını sosyal hayattan kendini izole ederek karşılamaya çalışıyor."
"Güzel bayram filmleri çekilmeli"
Dünyadaki yılbaşı trendinin aslında ritüellerinin Noel bayramı olduğuna değinen Hamamcı, "Bayramı sembolize eden birçok araç ticari olarak da dünyamızda. Ayrıca her sene Noel filmleri çekiliyor. Bizim kültürümüze baktığımızda ise birkaç dizide yer veriliyor ama çekilen hiç bayram filmi yok. Mesleki olarak amaçlarımdan biri aile sıcaklığında izlenebilecek de güzel bayram filmleri çekmek." ifadelerini kullandı.
Sosyolog İsmail Öz de bayramlarda sükunete ihtiyacı olduğunu, hız çağının bayramlar gibi diğer bütün geleneklerin yeni nesiller tarafından yeniden anlamlandırılmasına ve içselleştirilmesine fırsat vermediğini belirtti.
Öz, toplumların zaman içinde damıtarak ürettiği geleneklerin istilacı başka bir gelenek tarafından tehdit edildiğine dikkati çekerek, "Bu gelenek hızın ta kendisidir. Marshall Berman’ın, 'Geleneği katleden gelenek' olarak yorumladığı hız, önüne kattığı her şeyi köklerinden koparıp götürüyor." dedi.
Hız çağında nesillerin yeni gelenekler oluşturamadığı için birbirleriyle ilgili tahmin yürütmekte zorlandığını anlatan Öz, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bayramlar özellikle İslam toplumlarında en temel köklere sahip, kaynaşma ve dayanışmanın timsali olarak öne çıkar. Çok derin kökleri olan bayramlar elbette hıza direnmekle beraber, bu tehdidin ciddi anlamda hedefindedir. Bayramlar geçmişte eş, dost ve akraba ziyaretleri, bağları onarma ya da yenilerini kurmanın bir aracıyken artık hiç küçümsenmeyecek zeminde bir tatil hüviyeti kazanmaya başladı. Bu gerçeği görmezden gelemeyiz."
'Ah eski bayramlar!' sadece bir yakınma ve iç geçirme vesilesi."
Öz, bayramların seküler olana yenilmesinin çok farklı sosyolojik sorunların da habercisi olduğunu aktararak, sözlerini şöyle tamamladı:
"Seküler olanla, dini olanın arasındaki mücadele aslında bireyin vicdanındaki mücadeledir. Bir duygusal çatışmaya işaret eden bu durum, ne tatile gideni ne de evde kalanı huzurlu bırakıyor. Her ikisinde de diğerine dair ukdeler var. 'Ah eski bayramlar!' sadece bir yakınma ve iç geçirme vesilesi. Oysa 'hızın katlettiği' zamana dair güçlü bir farkındalıkla, yeni nesiller de geleceğe güçlü gelenekler bırakabilirler. Bugünün bayramları, geleceğe taşımak üzere zaten yaşayan nesillerin elinde bir emanettir. Geleceğe bir belirsizlik bırakmak, hem geçmişten devraldıklarımıza hem de geleceğe karşı sorumluluğumuza sadakatsizlik olacaktır. İcat edilmiş olanın iğretiliği ve köksüzlüğü, köklü geleneklerle var olan toplumumuzun geleceği için asla kabulü mümkün olmayan durumdur. Gelenekleriyle idrak edeceğimiz bayramlar, bu toplumun 'türedi' olmadığının en temel garantisidir. Sadece adıyla değil özüyle de bayram gibi bir bayram temenni ediyorum."