Güncelleme Tarihi:
Rıza Çalımbay, yıldız futbolcuları Kamil Grosicki'ye Rusya'dan teklif geldiğini, ancak kendisinin gitmek istemediğini vurgulayarak, bu sezon oynadıkları bazı müsabakalarda hakem hatalarına maruz kaldıklarını dile getirdi. Tecrübeli teknik adamın, Hayatım Futbol Dergisi'ne verdiği röportaj şu şekilde;
-Lige Ağustos başı diye hazırlandınız ama başlangıç Eylül ayına kadar sarktı. Bir teknik adam olarak ne gibi sıkıntılar yaşadınız, oyuncuların fiziksel durumu nasıl etkilendi?
"Zorluk şöyle, çok istekli hazırlanmıştık. Bir ay ertenince tekrar İstanbul'a geldik. Bunun şöyle bir dezavantajı vardı, soruşturmayla beraber takım için zorlu bir süreç başlamıştı. Fakat bir yandan da çok sıcak havalarda başlıyordu lig, o açıdan da iyi oldu. Biz teknik adamlar olarak zaten ligin bu kadar erken başlamasına karşıyız."
"HAKEM HATALARINA MARUZ KALDIK"
-Buna rağmen ligin en iyi maç kondisyonuna sahip ekiplerinden birisiniz. Bunun için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
"Normal çalışmalarımızı yapıyoruz ama oynadığımız oyuna göre puanımız hem iyi, hem de kötü. Daha iyisini yapabilirdik. Alabileceğimiz puanları alamadık, bize karşı çok kötü hakem hataları da oldu. Bu handikaplara rağmen buraya kadar geldik."
-3-1 yenildiğiniz Beşiktaş maçı da dahil büyük maçları domine eden taraftınız. O maçlarda oyuncularınızdan ne istediniz?
"Kendi sahamızda iki büyük maç oynadık, Fenerbahçe'yi yendik, Trabzonspor'u da yenebildik. Çok sayıda bireysel hata yaptık, Beşiktaş maçında penaltı yaptık gereksiz yere. Penaltı olmasaydı o maç en kötü berabere biterdi, farklı olabilirdi. Biz büyük takımlarla oynadığımız zaman hiç kapanmıyoruz, hep kazanmak için oynuyoruz. Galatasaray maçı ise, bana göre kesinlikle hakem hatası yüzünden kaybedildi. Yediğimiz gol, verilmeyen penaltımız... Maalesef Sivas gibi bir takım olunca üzerinde durulmuyor. Üç büyüklere ya da Trabzon'a yapılsa böyle olmaz ama bu da çok normal."
-Geçen yıl Ekim sonu takımın başına geldiğinizde Sivasspor epey zor durumdaydı. Takım o günden bu yana büyük aşama kaydetti. Kulüpte neler değişti, nelere dikkat ettiniz?
"Geldiğimde takımın durumu belliydi. Küme düşecek gözüyle bakılıyordu. İlk yarıyı bitirip 10 tane oyuncu gönderdik, yerine yeni isimler aldık. Grosicki olsun, Eneramo olsun. O seneyi iyi kurtardık. Bu sene ise yeni bir takım yapmamız gerekiyordu ama bu sefer de bu olaylar karşımıza çıktı, stresli günler yaşadık."
"OYUNCULAR ETKİLENMEDİ DİYEMEM"
-Soruşturmada takımınızın adı geçiyor olmasına rağmen bunu sahaya pek yansıtmayan bir görüntünüz var, bu durumu en iyi idare eden takımsınız.
"Tabii sıkıntılı günler yaşıyoruz derken bu büyük ölçüde bize, teknik heyete. Oyuncuları, taraftarı motive ediyorsun, herkesi ediyorsun. Özellikle oyuncular için anormal çaba harcadık. Tabii ki bizim işimiz ne şartta olursa olsun oyuncuları hazırlamak, ama takım etkilenmedi de diyemem. Etkilendiği zamanlar çok oldu. Bir seferinde Kayseri maçına gidiyoruz. Televizyon seyrederken bir bakıyoruz, altyazı geçiyorlar, Sivas küme düşecek, diye."
-Ocak transferinde çok başarılı oldunuz. Eneramo, Grosicki...
"O transfer döneminde alınan yabancılar tamamen benim araştırmam. Bizde kulüpler bu tip işlere pek karışmazlar. Mesela Eneramo'yu senelerdir takip ediyordum, Sivasspor'dan önce de çok istemiştim. Esperance'de gol krallıkları yaşamış bir oyuncuydu, çok para istiyorlardı. Tunus'ta olaylar başlayınca ayrılmak istedi, biz de daha uygun bir paraya aldık. Bir tek Rasmussen'i son anda aldık, onu çok izlememiştik açıkçası."
"GROSICKI'Yİ RUSYA'DAN İSTEDİLER AMA..."
-Grosicki'yi bize biraz anlatır mısınız? Polonya'da sorunlu bir oyuncu olarak bilinse de burada çok farklı görünüyor. Saha dışında nasıl bir oyuncu?
"Grosicki'nin kendi problemleri var. Bana kalırsa %40-50 ile oynuyor. Kendini verirse daha faydalı olur ama iyi futbolcu."
-Peki Grosicki'ye yurt içi veya dışından teklifler var mı?
"Bize gelen resmi bir teklif yok, sadece Rusya'dan istediklerini biliyoruz ama Kamil gitmek istemedi. Teklif olursa hem onun geleceği, hem kulübün menfaatleri gereği bırakırız. 900 bin Euro ödemiştik onun için Sivasspor için iyi para."
-Türkiye'de Sivaslı çoktur, ama Sivas küçük bir şehir. Transferlerde problem yaşıyor musunuz?
"Çok... Oyuncu için Sivas mı, İstanbul mu, Ankara mı, İzmir mi dediğin zaman, buralara gelmek istemiyor. Buraya getirmek için daha çok para vermemiz gerekiyor. Bu yüzden zorluklar yaşıyoruz."
-Peki yabancı oyuncu konusunda şehir problem oluyor mu? Getirmek isteyip de alamadığınız oyuncu var mı bu sebeple?
"Yok, öyle bir sorun yaşamadık. Daha önceden konuşuyoruz bunu, ona göre görüşüyoruz."
"CİHAN'LA KERİM YANLIŞ YAPTI"
-Peki sizin futbol felsefeniz nedir? Oyuncularınızdan öncelikle ne beklersiniz, oyuncularınızı neye göre seçersiniz?
"Oyuncularımdan beklediğim ilk şey, takımlarına sahip çıkmaları, aidiyet. Çalışma. Temel olarak beklediğim şeyler bunlar. Tabii oyuncu dediğin farklı oluyor, idare etmesi zor. 25-26 oyuncumuz oluyor, hepsi farklı düşünüyor. Mesela son olarak iki oyuncumuzla yollarımızı ayırdık; Cihan ve Kerim'le. İlk 11'de oynamadıkları için gitmek istiyorlar, ama böyle bir şey yok. Oynarsın, oynamazsın. Bir futbolcunun ilk işi hazırlanmak. Aksini düşünen arkadaşlarla yollarımızı ayırıyoruz. Mesela biz Senegal Milli Takımı'ndan oyuncu aldık, Faty. Şimdi onun yerine Adana Demirspor'dan gelen Murat oynuyor."
-Galatasaray altyapısından yetişmiş olsa da Murat Akça'yı 2B'den alıp Süper Lig'de oynatmaya başladınız. Bu tip değerini bulmamış oyuncuları nasıl araştırıyorsunuz? Bir ekibiniz var mı?
"Ekibimiz var tabii ki, maçları izliyoruz. Altyapı olsun, A2 Ligi olsun izliyoruz, uygun olunca alıyoruz. Mesela Kıvanç'ı Karşıyaka'dan aldık, yine Adana Demir'den Murat."
-Bir de kariyeri boyunca kanatlarda görev yapan Erman Kılıç'ı orta sahada değerlendirmeye başladınız son dönemde. Bunun ne gibi katkıları oldu, neden böyle bir deneme yoluna gittiniz?
"Erman'ın iyi özellikleri var. Orada da değerlendiriyoruz zaman zaman gayet başarılı oldu. Benim gördüğüm şey çok yetenekli ve saha görüşü iyi bir oyuncu. Kanada sıkışmasını istemedim."
"TEK HEDEFİMİZ ŞU SEZONU BİTİRMEK"
-Sezon sonu için bir puan ya da sıra hedefiniz var mı?
"Bu seneki tek hedefimiz sezonu tamamlamak! Sezon başında elbette başka planlarımız da vardı ama gelişen durumlardan dolayı sadece ligi iyi bir yerde bitirelim, yeter diye düşünüyoruz."
-Soruşturmayı saymazsak Türkiye Ligi'nin çözülmesi gereken en büyük problem sizce ne?
"Bir kere sürekli kurallar değişiyor. Maçların çok sık olması, seyircilerin azlığı... Onu da anlayabiliyorum, hafta içi erken saatte maç oynanıyor. Ayrıca yeni bir sistem geldi, play-off sitemi. Bunun da ne olacağı muamma. Ayrıca bu sene ligde inanılmaz hakem hataları yaşanıyor. Eskiden oluyordu da bu kadar fazla değildi."
"BU SENE FUTBOLUN ÜZERİNDE DURMAMAK LAZIM!"
-Peki play-off sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesela derginin son sayısında araştırdık, bu sezon öncekilere göre çok daha az sayıda gol atılmış. Bu kısırlığın sebebi nedir?
"Hiç kimse henüz hakkıyla lige konsantre olamadı, temel sebep bu. Fikstür de dar. Aralar azaldı, maçlar çoğaldı. Bu sene bana göre bu ligde çok da sakatlık olacak aynı sebeple. Ligin ikinci yarısı daha enteresan olabilir. İlk yarıda maçlar, milli maç arası, tekrar maçlar derken konsantre olmak zor. Bir de play-off sisteminin gelmesi statüleri de karıştırdı. Çarşamba, Pazar, Perşembe, Salı her gün maç olması hem bizim, hem de taraftarın dengesini bozdu. Bu sene futbolun üzerinde pek durmamak lazım, bu seneyi böyle bitirmek lazım. Önümüzdeki sezon için ise iyi bir plan, program yapmak gerekiyor."
"DENİZLİSPOR'DAN AYRILIRKEN ÇOK ÜZÜLDÜM"
-Kariyerinizin en dikkat çekici bölümlerinden biri Denizlispor ve Avrupa'da yakaladığınız büyük başarı. O günkü takıma dair neler hatırlıyorsunuz?
"O günkü takımı unutmam mümkün değil. Mükemmel bir takımım vardı, mükemmel bir ortam vardı. Yönetimimiz de çok iyiydi. UEFA yolculuğunda başta Servet olmak üzere tüm oyuncularımız kapasitelerinin üstünde mücadele ettiler. Elediğimiz takımlar da sıradan takımlar değildi, Lyon'u eledik, Sparta Prag, Lorient. Onlar iyiydi ama biz de iyiydik. Maalesef Türkiye'de her şey istikrarlı gitmiyor, koruyamıyorsunuz. Bazı olaylar oldu ve istemeden ayrılmak zorunda kaldım ama ayrılırken çok üzülmüştüm. Aynısını burada, Sivas'ta yapmayı düşünüyordum ama şimdi de bu olaylara takıldık."
-Eski bir röportajınızda "Beşiktaş'a başkan olmak istiyorum" demişsiniz. Sonuçta bir Beşiktaş efsanesisiniz, hâlâ aynı düşüncede misiniz?
"Ben 20 sene Beşiktaş'ta futbol oynadım, başka bir takımda da forma giymedim. Beşiktaş bizim yuvamız tabii. Bir gün inşallah imkan olursa yaparım tabii, niye olmasın?"
"FUTBOLCU KÖKENLİ HAKEMLER OLMALI"
-Yine sizin bu düşüncenizle paralel... Türkiye'de futbol yönetimlerinde futboldan gelen kişi sayısı çok az. Hem kulüp, hem de federasyonda. Sizce bunun sebebi ne?
"Bu olaya bence iki taraflı bakmamız lazım. Futbolu bırakan çoğu arkadaşın bu tarafa yönelmemesi, birçoğunun teknik direktörlüğü ya da yorumculuğu seçmesi bunda etken. Öbür taraftan bakarsak da bu işe gönül veren çok insan var, o insanların içinde futbola faydalı olanlar da var. Bu şekilde bakmak gerekiyor. Farklı bir şey söyleyeyim, mesela ben en çok neden futbolu bırakanların hakem olmadığına üzülürdüm. 33 yaşında futbolu bıraktıktan sonra 13 sene daha hakem olabiliyorsunuz ama önünü de açmıyorlar. Önünü açmak gerekiyor. Bizim geçen bir maçımızda dördüncü hakem eski bir futbolcuydu mesela. Futbolun içinden gelen daha iyi anlar."
"TÜRKİYE, HIDDINK'TEN BİR ŞEY GÖTÜRMEZ"
-Milli takımda önemli değişiklikler oldu. Hiddink'ten yeterince faydalanabildik mi, yeni dönemde Abdullah Hoca nelere dikkat etmeli?
"Hiddink'i getirmeyi federasyon yönetimi istedi, tabii biz de sonuna kadar destek verdik ama Hiddink burada istediği havayı yakalayamadı. Örneğin Beşiktaş'a da Del Bosque gelmişti ama onun da istedikleri olmadı, adam gidip İspanya'yı dünya şampiyonu yaptı. Buradaki durumun onların başarılarıyla bağlantısı yok. Hiddink de Türkiye'ye uygun bir antrenör değildi, fakat kariyerine bakarsak mükemmel bir adam. Bazı futbolcu da vardır, bir yerde oynayamaz, başka bir yerde döktürür. Hiddink çok başarılı da olabilirdi, ama her şeyden önce uyum önemli. Derwall gibi, Piontek gibi yabancı hocaların milli takımlara çok büyük katkıları oldu. Ben Beşiktaş'taki 20 senemin 16'sında A takımdaydım, tamamında yabancı hocayla çalıştım. Önemli olan buraya adapte olabilmek.Şimdi Abdullah hoca geldi, her şeyden önce dili biliyor. Herkesle oturuyor, konuşuyor, maçlara gidiyor. Olmaması için hiçbir neden yok, biz de sonuna kadar arkasındayız."
"Rıza efendi 2 ekmek 1 süt" pankartı çok konuşulmuştu. Fenerbahçeli taraftarlara bir kırgınlığınız var mı?
"Ben Fenerbahçeli taraftarlara kırgın değilim. Birkaç kişinin yaptığını Fenerbahçelilere bağlamak yanlış ama üzüldüm mü, üzüldüm. Böyle bir şeyi yapmamaları gerekiyordu. Kendimden ziyade bu mesleği yapan insanlar adına üzüldüm, onların arasında Fenerbahçeli olanlar da var. O maçı da 4-3 kazandık ya, benim için önemli olan da buydu orada."
"İNGİLİZCE Mİ SÖYLEYELİM?"
-Maç sonu açıklamalarınızda bireysel ve basit gollere vurgu yapıyorsunuz. Bunun sebebi sorumlu olarak sürekli kendi takımını görmeniz mi?
Şimdi kendi takımımızı sürekli izliyoruz, görüyoruz. Bunun izah edilecek tarzı da o. Yenmemesi gereken goller yiyoruz. İngilizce söyleyecek halimiz yok. İnsan inanamıyor. Az önce Beşiktaş maçı dedik mesela.
-Futbolcuyken çok iyi penaltı atardınız ama tekniğiniz çok üst düzey değildi. Bu becerinizi neye borçlusunuz?
"Çok çalışıyordum. Teknik derken bir Hagi, bir Sergen gibi özel yeteneklerim yoktu ama benim de kendime göre yeteneklerim vardı. Çok iyi orta yapardım, çok iyi mücadele ederdim. Herkesin kendine göre özellikleri var. Penaltılarda da iyiydim. Üç-dört sene hem Beşiktaş hem de milli takımda penaltı kullandım. Bu biraz çalışma ve güven işi. İyi orta yapan, ayak içini iyi kullanan bir futbolcu rahatlıkla penaltı kullanabilir. Kendine de güvenmek gerek. Bir Galatasaray maçında penaltı kaçırmıştım, direkten dönmüştü. Maçın son dakikasında bir penaltı daha oldu. Ben geride durdum, arkadaşlar atsın diye ama kullanan olmadı. Sonuçta yine ben kullandım. Kendimi geliştirmek için de çaba gösteririm her zaman. Futbolculuk dönemimde hangi hoca gelse beni banko oynatırdı. Bana ne derlerse harfi harfine yapardım."
-Lig yarışında kimi iddialı görüyorsunuz, hangi takım daha iyi futbol oynuyor?
"Dediğim gibi, bence ligin ikinci yarısı çok iyi olacak, değişecek bu durum. Şu anda herkesin herkesi yendiği bir lig yaşanıyor. O yüzden şu an ne dersek yanlış olur. Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe, Trabzonspor, hepsi devre arası transfer dönemine daha çok eğilecektir. Bana göre yine dördünün arasında geçer."
-Peki hocam, ligde gözünüze çarpan oyuncular var mı?
"Ligde çok kaliteli oyuncular var. Kayserisporlu Amrabat mesela. Eskişehirspor'da Alper Potuk çok iyi oyuncu. Geleceği olan isimler bunlar. Galatasaray'a Selçuk'la Engin'in gelişi çok fayda sağladı, keza Emre Çolak da oynuyor şimdi. O da iyi oyuncu. Beşiktaş'ta Necip ile İsmail var, ki bana kalırsa ligin en iyi forvetlerinden biri Mustafa Pektemek de onlarda. Trabzonspor'u da takım olarak beğeniyorum ama onlar yoğun fikstürden dolayı biraz geride kaldılar."
-Ümit milli, U-17, U-19 gibi kategorileri takip etme fırsatınız oluyor mu?
"Tabii. Fakat o düzeylere kadar gelmiş oyuncuları bizim almamız çok zor. Büyükler hemen alıyorlar. Biz 3 veriyorsak onlar 8 veriyor! O yüzden oralara gelmeden transferleri halletmeye çalışıyoruz."
-Tabii, şu saatte Alper Potuk'u nasıl alacaksınız mesela?
"Alper'i ben PAF takımdan aldığımda "Bu nasıl oynar" diyorlardı ama ben takıma koyuyordum. O da her sene üstüne git gide koyuyor, şu anda çok iyi bir yere geldi."
"ESKİŞEHİR TARAFTARINA DA KIRGINIM"
-Siz aslında Eskişehir'de de gayet iyi bir başlangıç yapmıştınız, sonra problemler yaşandı.
"Şimdi şöyle diyeyim, ben Eskişehir'in zor şartlarında çalıştım. Ben geldiğimde ikinci ligden yeni çıkmıştık. Saha yok, para yok, oyuncu yok. Ben orada ne hedef koyduysam, yaptım. İlk 10'a sokarım dedim, ilk 10'a girdik, Avrupa Ligi'ni averajla kaçırdığımız oldu ama huzurlu bir şekilde çalışamadım orada. Ben Eskişehir'den gerçekten kırgın ayrıldım. Taraftara da kırgınım ayrıca. En kritik zamanlarında çalıştım, oyuncularımı da motive etmek için çok çaba göstermiştim."
-Yerli hocalar olarak yaptığınız sözleşmelerde genellikle tazminat ayrılmadan ayrılmak bir gelenek. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
"O tamamen bizden kaynaklanıyor. Bize doğrudan geliyorlar, imzayı atıyoruz. Yabancı zaten mukaveleyi kendi yapmıyor. Ya avukatı geliyor, ya yöneticiyi. Aslında bizim yaptığımız yanlış. Orada tek hatalı biziz. Bazı arkadaşlarımız yapıyorlar tabii, yapsınlar zaten. Mesela benim Beşiktaş'ta başıma geldi. Ben Beşiktaş'tan ayrıldım, orada bile aynı. Ortada alacağım var, yarısından vazgeçiyorsun, onda bile problem çıkıyor. Şimdi ben yılların Beşiktaş kaptanıyım, şampiyonluklar yaşamışım. Üzerinde durmuyorsun haliyle. Para yüzünden Beşiktaş'la mı tartışayım allah aşkına!"
-Beşiktaş'a da zor bir dönemde geldiniz. İyi de bir başlangıç yapıldı, ama istedikleriniz olmadı.
"İstediğimiz transferleri yapmadı sayın Yıldırım Demirören. Bizdeki en iyi oyuncu Carew'di, sattılar. Onun yerine Ailton diye şişman bir adam aldılar. Maalesef. Tek sorun buydu. Tabii gerekli desteği de bulamadığın zaman, bu iş olmuyor. Kendi kulübümle kötü olmak istemem. Ben de problemler olunca ayrıldım. Bir yönetim, bir hocanın gerçekten arkasında olursa orada başarı gelir. Malmö'yü 4-1 yendiğimizde bırakmak istedim, bırakmadılar beni. Kayseri beraberliği falan gelince ve aynı şeyler devam edince ayrıldım ama kesinlikle başarılıydık. Avrupa'dan elenmiş bir takım aldım, sezon sonunda da Avrupa derecesi aldık. İkinci yarının lideri bizdik, sadece Galatasaray'a yenilmiştik. İki turu geçip takımı gruplara soktum, o şekilde de bıraktım."
-Rizespor'dan Beşiktaş'a geçerken sizin için bir bedel ödenmiş miydi o dönemde?
"Koray'la Kürşat'ın mukavelesi bitiyordu, onları aldık. Onların karşılığında hem de benim transferimi halletmiş olduk. Aslında ben Rize'yi bırakmak istemiyordum. Rize başkanı izin verirse giderim dedim, verdiler. O sene Rize'yle çok iyiydik, ilk yarıyı dördüncü bitirmiştik. Kesin Avrupa kupalarına giderdik."