Tecrübe konuşuyor

‘24 YIL Ortadoğu'da Mavi Bereli'lere sözcü ve siyasi müşavir olarak hizmetim sırasında oluşan, birazcık tecrübe ve bilgimi sizinle paylaşmak istedim.’

Elektronik posta kutuma düşen Timur Göksel imzalı mesaj böyle başlıyordu.

Timur Göksel, hepimizin bildiği gibi, Ortadoğu tarihinin en çatışmalı ve karmaşık dönemlerinde Lübnan'da Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün sözcülüğünü yapmış bir kişi.

Mesajında, Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün bu koşullarda Irak'ta kesinlikle etkili olamayacağını yazıyor, ‘‘En iyisi, yetti biz gidiyoruz diyene kadar Amerika işgal yönetimini sürdürsün’’ diyordu. Mesajından aldığım cesaretle, Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi konusundaki düşünce ve tavsiyelerini öğrenmek istedim.

İşte, Ortadoğu'nun çatışmaları ve çözüm arayışları içinde geçen 24 yıllık deneyimlerden süzülüp gelen tavsiyeler:

TÜRKİYE ASKER GÖNDERMELİ Mİ?

Amerika'nın ve Türkiye'nin bölge ile ilgili vizyonlarını tam olarak bilmeden yanıt vermek zor. Asker göndermeden önce şu sorunun yanıtı net olmalı: ABD'nin Irak vizyonu nedir? Eğer bu sorunun yanıtı Irak'ın aşiret, dini etnik vesaire bölünmesi ise Türkiye'nin bu sürece ortak olması Ortadoğu ve İslam dünyasında intihar demektir.

NELERE DİKKAT ETMELİ

Derinlemesine bilmediğim bir konuda yorumda bulunmayı sevmem ama bugüne kadar 40'a yakın ülkeden 150 binden fazla askerle çalışmış biri olarak tavsiyelerim var: Eğer Türk askeri Irak gidecekse, komutayı başka ülkeye vermeyin. Operasyon bölgesini, kesin ama kesin hiçbir ülkeyle paylaşmayın. Müttefiklerin'halka karşı davranışlarının faturasının size çıkartılacağını unutmayın. Bir Müslüman köy evine köpeklerle, postallarınızla gece yarısı baskın yapıp, kadınların çamaşır dolaplarının karıştırılmayacağını ancak dört ay sonra anlayabilenle beraber çalışacağız neticede. Türkiye doğrudan ABD ile çalışmalı. Arada başka bir üçüncü ülke kesinlikle olmamalı.

Türk bölgesinde, Türk komutanın izni olmadan kimse harekata girişmemeli. Diyelim bu bölgede turistik bir yer var. Buraya diğer birliklerden askerlerin gelmesi bile Türk komutanın iznine tabi olmalı.

DESTEK ŞART

İran, Suriye ve Suudi Arabistan ile temasa geçilmeli ve onlara durum anlatılmalı, destekleri alınmalı.

Gidilecek bölgenin ihtiyaçlarını iyi tespit edip, ona göre insani yardım programı hazırlanmalı. Lübnan'ın BM'ye iyi bakmayan bir bölgesini, oradaki taburumuza bir veteriner tayin ettirerek pasifize ettiğimi hatırlıyorum.

İLLEGAL ÖRGÜTLERLE BİLE TEMAS

Irak'ta ve burayı etkileyen bölgenin tümünde resmi ya da gayri resmi siyasi örgütler, kilit kişiler ve aşiretlerle sürekli temas içinde olmak ve en önemlisi halkla teması kesinlikle kesmemek gerekir. Bağdat'ta BM binasına karşı girişilen saldırıda ölen Sergio Vieira de Mello ile bir zamanlar Lübnan'da beraber çalışmıştık. BM'de ender bulunan, çalışkan, insancıl bambaşka bir kişiliği vardı. Saldırıdan birkaç gün önce kendisine bir mesaj gönderip üst düzey irtibatın yanı sıra en alt düzeyde, sokakta, kahvede yani bizim Lübnan'da belki de hayatlarımızı kurtaran biçimde, halkla ilişkiler ve irtibatı unutmamasını, isterse benim burada bu konuda yetişmiş Kürt Lübnanlı yardımcılarımı alabileceğini yazmıştım. Kısmet değilmiş.

Osmanlılar buraları 400 yıl gayet güzel yönetmişler bunun nedeni yerel koşulları ve gelenekleri çok iyi anlamış olmaları. Belki benim burada 24 yıl, tüm belalar içinde, gündüzleri Hizbullah ile konuşup geceleri İsrail'de uyumam ve hálá sağ kalmama biraz da bu Osmanlı kalıtımından olsa gerek. Türkiye de bu geleneği izlemeli. Çevrenin resmi ve gayri resmi liderlerini tespit edip, onlarla sıkı ilişkiler kurmak, mümkünse onların çıkarlarını birazcık kollamalı ve toplum önünde onları onore etmeli.

İşte tecrübe konuşuyor, üzerinde düşünüp tartışmak da bize düşüyor.
Yazarın Tüm Yazıları