Tecrübe konuşunca

DYP Lideri Mehmet Ağar, ağır toplarıyla birlikte dün gazeteyi ziyaret etti. Türkiye'nin terörizmle boğuştuğu dönemin önemli aktörlerinden olan Ağar ile sohbette benim dikkatimi en çok çeken satır aralarına sıkıştırdığı bir uyarı oldu.

Türkiye güvenlik sorunu ile karşı karşıya.

Eksileri ve artılarıyla birlikte değerlendirilmesi gereken mücadele döneminin birinci elden deneyimlerine sahip olan Ağar'a göre kentlerde kapkaç olaylarıyla, hırsızlıklarla başa çıkamakta zorlanan bir yönetim, yeniden hortlatılmak istenen terör tehdidini göğüslemesi pek kolay değil.

Ağar'ın erken teşhisini yabana atmamakta yarar var. Hele de bunu onun, ‘‘Biz Amerikayla oturduk konuştuk, güvenlik konusunda anlaştık. Sonra da terör sorununu çözdük’’ sözlerini iyi tahlil etmek gerekiyor.

Ağar, ABD ile Irak konusunda işbirliğinin tamamen güvenlik çerçevesine oturtulması gerektiği görüşünde.

Irak'a asker gönderme konusunun Türk ve Amerikan tarafından üst düzey komutanlar arasındaki müzakerelerde belirlenecek olması, askerin bu işe el koyması güvenlik kaygılarının Türkiye'de öne çıktığını kanıtlıyor.

* * *

AVRUPA Birliği sürecinde, uyum yasalarını peş peşe yürürlüğe koyan Türkiye'de PKK'nın, terörle başarıya ulaşması mümkün değil. Dış destek olmadığı takdirde bir terör örgütünün, çatışmalardan, yoksulluktan bezgin bir kitleyi peşinden sürüklemesi kolay değil.

PKK, kendi kulübünün mücadelesini veriyor. Örgütü ayakta tutmaya çalışıyor.

Ama PKK sadece Türkiye'de faaliyet göstermiyor. Bölgesel bir hareket potansiyeli taşıdığı için, bu bölgeyle ilgilenen yabancı güçlerin, tabii ki başta ABD'nin dikkatini çekiyor. ‘‘Koy kenara dursun’’ mantığı işliyor.

PKK'ya Kuzey Irak'ta, Talabani ve Barzani'nin feodal yapılarına alternatif bir siyasi hareket olarak bakanlar her zaman var oldu.

PKK liderleri de bunun bilincinde sürekli işaret gönderiyorlar Amerikalılara. Şimdi Washington'un başını çektiği, Avrupa'nın da kabul ettiği Ortadoğu sorunuyla ilgili ‘‘yol haritası’’ modelini ortaya atarak, ABD denetiminde pazarlık zemini yaratılmak isteniyor gibi geliyor bana.

Yanıbaşımızda, Irak'ta yaşanan büyük altüst oluştan etkilenmemek mümkün değil.

Bu karmaşık günlerde Türkiye'nin en çok ihtiyacı olan şey zıtlık değil, deneyimlerin paylaşılması ve güçbirliği.

Siyasete, ekonomiye, spora daha fazla kadın

GEÇEN
hafta tatildeydim bildiğiniz gibi. Gazete ve televizyonla ilgimi Süreyya Ayhan ile sınırladım. Bir tek onunla ilgili haberleri okudum, onu izledim. Onun için dua ettim, onu sevdim, onunla gurur duydum. Regl olduğu için altın madalya alamadığını açıkladığında herkes irkildi. Kimse böyle bir şey olabileceğini, olduğu zaman nasıl davranılması gerektiğini düşünmüyordu. O bir makineydi. Her alanda olduğu gibi- 1928'den beri kadınların da var olmalarına rağmen- atletizmde de hakim olan erkek bakış açısı. Öncelikleri belirleyen bu açı, beklentilerimizi de biçimlendirmişti.

Tatil dönüşü Mehmet Barlas'ın yazısını gördüm. Kadın gazetecileri, siyaset yazdıkları için ‘‘erkeksi’’ buluyordu. ‘‘Yumuşak kalpli, genlerinde annelik bilgisi taşıyan kadınlar’’ neden siyaset ile uğraşıyorlar, ciddi konulara bulaşıyorlardı. Ertuğrul Özkök de bir süre önce siyaset yazdıkları için kadın gazetecilerin ‘‘bıyıklarının çıktığından’’ şikayetçi olmuştu. Erkekler, ''ciddi'' konuları erkeklerden dinlemeyi sever. İtiraz ondan.

Kadın mühendisliği olamayacağı gibi kadın gazeteciliği de yoktur. Gazeteci, kadın erkek aynı profesyonel bilinçle hareket eder. Ama kadın bakış açısı vardır. Ve eğer bugün hala bunları tartışıyorsak, siyasetten spora kadar her alanda daha fazla kadına, daha fazla kadın bakış açısına ihtiyaç var demektir.
Yazarın Tüm Yazıları