Taraftarlar toplumu

DÜN, Van Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın ve Ermeni Konferansı’nın iptaline karşı yazı yazan meslektaşlarım hakkında açılan davalara değindiğim yazımda, her iki olayda da hukukun siyasi intikam amacıyla yorumlanmasını eleştirdim.

Sabah mesaj kutuma bakınca okuyuculardan gelen olumlu ve olumsuz tepkilerde ortak bir yan olduğunu fark ettim. İnsanlar, kendileri gibi düşünmeyenlere yönelik baskıları pek umursamıyor. Bırakın umursamamayı, ‘müstahak’ bile görebiliyor.

‘Türkiye’de öğretim üyeliği yapmış ve savunduğunuz rektör benzerlerinden bir diğer rektör tarafından sürgün edilmiş ve sonrasında bir daha dönmemek üzere ABD’ye yerleşmiş biri olarak yazıyorum’ diyor bir okuyucu ‘Ümit ederdim, dilerdim ki siz savunduğunuz rektörün veya bir başkasının, sürgün edip hayatlarını kararttığı binlerce öğretim üyesinin, araştırma görevlisinin yaşadıklarını da yazabilmeliydiniz. Onlar ki bir gecede kendilerini sokak ortasında buldular...’

Herhangi bir konuda birine yönelik bir uygulamayı eleştirdiğiniz zaman, bu mutlaka onu savunduğunuz anlamına mı gelmeli?

Hayır. Kimseyi savunmuyorum. Van Üniversitesi Rektörü’nün tutuklu olarak yargılanmasının siyasi linç olduğunu söylüyor, buna karşı çıkıyor ve karşı çıkanların sesini duyuracak beyaz kurdele kampanyasını desteklediğimi belirtiyorum.

Öte yandan üniversitelerde, öğrenciler de dahil öğretim üyelerinin, inançlarına göre değil çalışmalarına ve başarılarına göre değerlendirilmeleri gerektiğine inanıyorum. Liyakat sisteminin siyasi ya da grup çıkarları gerekçesiyle bozulması toplumsal dokuyu yıpratıyor.

Türkiye’de, entelektüel hiyerarşiyi altüst eden, güvenilir referans ihtiyacını ‘ulema arayışına’ muhtaç bırakan, 1970’lerde solcu öğretim görevlilerini hedef alarak başlayan bu ‘tasfiye’ anlayışı değil midir?

***

BİR
diğer e-posta ise bir araştırma görevlisine ait. ‘Bir kapkaççı ve rektör hukuk önünde eşit değil midir? Nedir bu rektörleri büyük yapan anlamıyorum. Okumuş, profesör olmuş ve muhtemelen girdiği bir cemiyet sayesinde de rektör olmuş. Ne vermiş acaba bu ülkeye sayın rektör. Bu rektörün bu değeri hak edecek eserlerinden de bahsetseniz de öğrensek. Beş sene önce koskoca İstanbul Belediye Başkanı tamamen siyasi sebeplerle hapse atılırken sevinenler, hukukun üstünlüğü diyenler şimdi kurdele bağlıyor. Büyük tutarsızlık.’

Bir belediye başkanı için ‘koskoca’ sıfatını kullanırken, iş düşüncelerini paylaşmadığınız rektöre gelince herkesi hukuk önünde eşitleyen bu anlayış tutarlı mı?

Yanlışları, bizim işimize gelen ve gelmeyen diye sınıflandırmaya devam ederek, içinde bulunduğumuz kamplaşmayı derinleştiren bu fasit dairenin dışına bir adım bile atmayacağız biz.

***

TÜRKİYE
bir hukuk devleti olacaksa, adalet sisteminin bağımsızlığı ile mümkün. Siyasi linçlerin olduğu yerde, hukukun siyasi intikama alet edildiği bir ortamda bu bağımsızlık söz konusu olabilir mi?

Evet üniversite de bağımsız olmalı. Ama ne yazık ki, birey olmadan önce ‘taraftar’ olmanın öğretildiği toplumlarda bu kolay olmuyor.

Hukuk önünde eşitliğe evet ama, bu gerekçeyle aşağılanmaya, ders verilmeye çalışılmasına hayır. Aynı şekilde, kendi görüşleri dışında görüşlerin tartışıldığı Ermeni olaylarıyla ilgili toplantıyı yasaklatmak isteyenlerin hukuk yoluyla, kendilerini hatalı bulan gazetecilerden öç almaya kalkışmalarına da hayır.
Yazarın Tüm Yazıları