Güncelleme Tarihi:
Kadınların bu tepkisinin nedeni 15 Şubat akşamı Hürriyet internette yer alan bir başlıktı. Kadınların şiddet, taciz, tecavüz gibi yaşadıkları olayları anlattıkları “#sendeanlat” etiketi ile ilgili haberin kapağında “#sendeanlat başlığı açıldı, kadınlardan mesaj yağdı” yazılmış, altına da büyük harflerle şu başlık atılmıştı:
“Metrobüste kaç defa...”
Kadınların bu başlığa itirazlarının nedenini aktarmadan önce hatırlatayım. Başlık haberin özüdür. Haberi en çarpıcı biçimde sunar okura. Amaç okurun ilgisini çekmektir ama bunu yaparken haberi doğru, eksiksiz ve içeriği deforme etmeden yansıtır, okuru bilgilendirir. Soru işaretiyle ya da üç nokta ile biten, haberin ne olduğunu söylemeyen başlıklar atılmaz gazetelerde. Mesele, hem bu kurallara uyan hem de çarpıcı ve merak uyandırıcı başlık atmaktadır. Yaratıcı gazetecilik burada kendini gösterir.
Ama başlıklarla ilgili bu kurallar, internet haberciliği ile birlikte değişim gösterdi. İnternette haberle uyumlu ve haberin özünü yansıtan başlıkların yerini, bol miktarda “Flaş”, “Son dakika” sözcükleri, soru işaretleri, üç noktalar, kesik cümleler ve içeriğin ipucunu vermekle yetinen, yer yer kışkırtıcı, spekülatif niteliğe bürünen başlıklar aldı. İnternet başlıkları, genel olarak haberi yansıtmaktan çok ilgi çekmek, yani “daha çok tık almaya” yönelik. Tamam ama her haberde illa daha fazla “tık alma” kaygısıyla hareket etmek doğru mu? Bence hayır. Somut örnek de “#sendeanlat” etiketi hakkında Hürriyet internette atılan başlık. Ne diyordu? “Metrobüste kaç defa...” Okurlar, merak edip tıklasınlar diye içerik tam olarak yazılmamış, cümle yarım bırakılmış.
Türkiye’de kadınlar ayağa kalkmış, bir cinayeti protesto ederken “meraklandırma” kaygısı bir kenara bırakılarak başlık atılmalıydı. Bu kaygıdan uzaklaşamayınca maalesef, bir trajediden nemalanma görüntüsü ortaya çıktı ki, bu en başta Hürriyet internetin sürdüregeldiği gazeteciliğe haksızlık oldu.
Kadınların bu başlığa itiraz nedenlerine gelelim. Eleştirilerin ortak noktası, “Metrobüste kaç defa...” başlığının, kadınların şiddet, taciz ve tecavüze karşı başlattığı değişim çabasını “erotik obje” haline getirmesiydi. Fikir edinmek açısından tweet’lerden iki örnek vereyim:
“Bizim hayatımızı mahveden hikâyeleri ‘erotik’ çağrışımlarla sunmaktan utanmıyor musunuz?”, “Tacize karşı farkındalık yaratmayı hedefleyen hashtag’i bile erotik malzemeye çeviren Hürriyet”.
İtiraz eden kadınlar haksız değil. Başlıktaki bu cümle bence de erotik çağrışımlarla yüklü. Erkeklerin cinsel güdülerini tahrik ediyor; cümlenin gerisini tamamlamayı onların fantezi dünyasına bırakıyor. Tam bir erkek dili bu.
Kadın mağduriyetinin işlendiği böyle bir haberde kadınlarla empati kurulabilmeliydi. Yıllardır kadına yönelik şiddete karşı farkındalık oluşturmaya çalışan, kampanyalar düzenleyen Hürriyet’te böyle bir vaka yaşanması üzücü.
Gazetecilerin adaylığı
FATİH Çekirge, iki gün önceki yazısında milletvekili adayı olan gazetecilerin durumuna değindi. “Aday olan kamu görevlileri istifa ediyorlarsa, aday olacak gazeteciler de yazmayı bırakmalı” görüşünü dile getirdi.
Aslına bakarsanız, üniversitedeki görevinden istifa ederek adaylığını açıklamasına rağmen gazetelerde yazmaya devam eden isimlerin durumu, Çekirge’nin sözünü ettiği çelişkiyi açıkça gözler önüne seriyor.
Halbuki gazeteci, “mesleki çalışmalarını her türlü çıkar ve nüfuz ilişkilerinin dışında tutmalı”. Gazeteci aday olarak, farklı bir nüfuz ilişkisinin içine girmiş oluyor; gazeteci kimliğinin yerini “partili kimliği” alıyor.
Aday olarak bir siyasi parti ile “özdeşleşen” bir yazarın ne yorumlarının bağımsızlığından söz edilebilir ne de bir gazeteci gibi “gerçeğin avukatlığı”nı yapabilir. Gazetecilik olanaklarını bireysel çıkarları için kullanması bir yana, okura yansız bilgi verebilmesi olanağı ortadan kalkar. Yazıları, partinin görüşlerinin yansıtıldığı propaganda metinlerine dönüşür. “Milletvekili yazar”ların yazdıkları yazılar bunun somut kanıtı.
Bu nedenlerle milletvekili adayı olmaya karar veren gazeteci ve yazarların medyaya veda etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Zaten bu kural, Doğan Grubu’nda yıllardır uygulanıyor; milletvekili adayı olanlar ya da partilerde aktif görev alanlar hemen ayrılıyor Hürriyet’ten.
Artık bu anlayış, bütün medya kuruluşlarına yayılmalı. Zira “partili yazarlık” mesleğimize zarar veriyor; gazetecilik ile “parti sözcülüğü” arasındaki fark belirsizleşiyor.
Okurdan kısa kısa
KANAL D’den bir muhabir: Bugün (17 Şubat) Hürriyet’te kullanılan, Özgecan’ın babası, annesi ve kardeşiyle röportajın nerede ise tamamı dün gece Kanal D Haber için canlı yayında Mersin’de yapılan röportajdan alıntılanmış ama kaynak gösterilmemiş. En hafif deyimi ile ayıp olmuyor mu?
Murat Bakır: Arkadaş, gazetenizi her gün takip eden bir okurunuzum. Allah aşkına artık şu Kim Kardashian’ın kalçasını göstermeyin. Hangi gün açsam o.
Nuri Sorgun: Sanat sayfasında ressam Hüseyin Yüce ile ilgili haberin başlığı “Nahif ressam Yüce’ye veda”ydı. Haberin içinde de üç kez daha “nahif” yazılmıştı. Benim bildiğim “naif” olacak o kelime.
Suphi Bediz/Gündüz Uğural: “Spor ekranı” köşenizde o gün yapılacak spor karşılaşmalarının ve spor programlarının dallarına göre başlıklar halinde yayınlanması değişikliğinden dolayı gazetenize teşekkür ederim.
M. Nafiz Özdemir: 18 Ocak’ta Yalçın Doğan’ın kaleme aldığı “Sağlam Kazık: 270 Yıl” başlıklı makalede; Voltaire’in eserlerinden ‘Zadik’in aradan geçen 270 yıla rağmen hâlâ Türkçeye çevrilmediği belirtilmişti. Milli Eğitim Bakanlığı, adı geçen eseri Fransız Klasikleri serisinin 110 numaralı kitabı olarak 1962’de Türkçe olarak yayımladı. Bir nüshası da kütüphanemde bulunuyor.
Nezih Akkutay/Tayfun Timoçin: (16 Şubat) Avrupa baskısında Savaş Özbey’in yaptığı bir röportaj var. Konuştuğu kişinin çok ünlü olduğu anlaşılıyor. Ama ne başlık ve spotta ne de resim altlarında bir kez bile adı geçmiyor.
NOT: Hollywood yıldızı Hugh Jackman ile yapılan bu söyleşi önce Hürriyet Pazar’da yayımlandı. Orada da ilk sayfada vardı ama iç sayfada isim yoktu.
Yalçın Tahmaz: 15 Şubat’ta üçüncü sayfada “Duş fantezisi ölümle bitti” başlıklı haber rahatsız edici. Türkiye’nin Özgecan cinayeti ile sarsıldığı bugünlerde gazetenizde böyle bir haberin olması yanlış.
Cem Yüce: Anlayan beri gelsin, “Sadettin Teksoy şimdi ne yapıyor?” başlığı atılmış. Okuyucuyu internette birkaç dakika fazla tutmak için yaptığınıza bakın! Bak bak anlamıyorsun. Açıklayın bakalım Sadettin Teksoy şimdi ne yapıyor?
Oğuz Mangit: Bugünkü (12 Şubat) Hürriyet’in 1. sayfasında GS basketbol koçunu önce “Engin” diye yazmışsınız, hemen altında ise Ergin diyerek düzeltmişsiniz. Kelebek ekinizde “10. yıla çifte sergili kutlama” başlığı altında Semahat Arsel’in fotoğrafına Suna Kıraç yazmışsınız.