Güncelleme Tarihi:
Hakem herhalde miyop... Taktığı gözlüğe güveniyor ve pozisyonları en az 50 metre uzaktan izliyor. Futbol kurallarında ne kadar anladığı tartışılır.
Yardımcı hakemlerin ise daha giyimlerinde bir tuhaflık var. Giydikleri şortlar, Arap Kadri'ninkilerden farksız. Ellerinde birer bayrak, ne işe yaradıklarından bihaberler. Pala olanı bayrağı tüfek omza yapmış, bıyıklarını buruyor. O sırada top yanından taca çıkmış. Futbolcular bakıyor, hakem bakıyor, onun umrunda değil... Bayrağı unutmuş, önce taç atar gibi hareketler yapıp, pozisyonun taç olduğunu anlatmaya çalışıyor. Sol koluyla da atılacak yönü gösteriyor. Sanki trafikte, bisikletle sola dönüş hareketi veriyor. Bayrak ise sadece bir aksesuar... Ne işe yaradığını dahi bilmiyor.
Türkiye'nin, bünyesinde trilyonluk futbolcuları bulunduran iki kulübü, böyle hakemlerin(!) yönetiminde maç yapıyor. Biri Beşiktaş, diğeri Trabzon.
Mahalle arasında gazozuna maç yapılsa, mahallenin futboldan en iyi anlayan orta yaşlı bir ağabeyi hakemlik yapar. Ama Türkiye Ligi'nin iki şampiyon adayı, işte böyle üçlünün yönettiği maçta elegüne rezil oluyor.
Bu tür organizasyonuların adı, Türk işi olsa gerek...
Bu maçlara çıkartılan takımlar ise Beşiktaş Teknik Direktörü Toshack'a göre ‘‘Sirk takımı.''
Eğer futbolcular iyi niyetli olmasaydı ve bu maçın adı Beşiktaş-Trabzon değil de, F.Bahçe-G.Saray olsaydı tekmeler havada uçuşur, pek çok futbolcu bu aptalca organizasyon uğruna sakatlanırdı. Üç kuruş için değer mi?
Mazeretleri kalmadı
Türkiye'de hep dört büyüğün şampiyon olmasından yakınılır. Diğer kulüpler, yaşamlarını sürdürmek için yıldız adayı olan futbolcularını dört büyüklere satarlar. Sonra da ellerinde kalanlarla işi idare ederler.
Bu yıl mazeretleri kalmadı. Çünkü yıldız adayı oyuncularını ellerinde tuttular. Dört büyükler de kadrolarını yeterince zenginleştiremediler.
Galatasaray, şampiyon kadrosuna Popescu ve Osman gibi iki gerekli takviye yaptı. Kağıt üzerinde en iyisi o görünüyor.
Fenerbahçe, doğru dürüst bir tek Sabin İlie'yi renklerine kattı. Onun da ne vereceği meçhul.
Beşiktaş'ın orta sahası sakatlıklardan ve Sergen'in gidişiyle bitti. Forveti de sakatlık belasına yakalandı. Bir de Oktay'ın durumu malumunuz. En yeterli yeri savunma görülüyor, buraya da Toshack takviye istediğine göre aksayan bir şeyler var. Geriye kalan ise Mrmiç... O da olmasa, Kartal ne yapar bilemem.
Trabzonspor ise artık Şota'sız... Aldığı yabancıların kalitesi ve uyumu merakla bekleniyor. Kan tutarsa Trabzon'u iyi günler bekliyor, ama ya tutmazsa...
Şampiyonluğa amborgo koyan dört büyüklerin çizdiği görüntünün pek de iç açıcı olduğu söylenemez. O zaman İstanbulspor, Bursaspor, Kocaelispor, Samsunspor, hatta Gaziantepspor'a gün doğması gerekiyor. Ya bu sezon ilk üçü zorlarlar ya da ağlayıp sızlanmayı bırakıp, bu hayalle yaşamaya razı olurlar.
Kahveler boşalacak
Türkiye'de ilk kez Konya'da yaşlılara yönelik bir ‘‘Yaz Spor Okulu'' açılacağı haberi geldi. Büyükşehir Belediyespor Kulübü Başkanı Hasan Oğuz, sporun sadece gençlere yönelik bir faaliyet olmadığını, yaşlıların da sağlıklı yaşam için sporla ilgilenmeleri gerektiğini belirterek, bu amaçla ilk kez yaz spor okulu açacaklarını açıkladı. Emekliler için açılan yaz okulu için başvurulara başladıklarını belirten Oğuz, ‘‘Bir çok emeklimiz boş zamanlarını yazın park ve bahçelerde, kışın da kahvehane köşelerinde geçiriyor. Onların boş zamanlarını spor yaparak geçirmelerini sağlayacağız'' dedi. İnşallah ciddi bir sağlık kontrolünden geçirilirler.
Televole farkı
Bir genç kadının intiharı, günler boyu televizyon ekranlarından düşmedi... Bu tür eğilimleri olan insanları teşvik edercesine canlandırmalar yapıldı, her ağlamaklı popüler şarkı, Oktay-Yeşim ikilisinin yaşamından kesitlerle süslenip klip üstüne klipler yaratıldı. Bizler de ekran başına geçip, gerçekten üzücü bu olay karşısında gözyaşlarımızı tutamadık. Tutamadık ama işin ucu kaçtı. Her akşam ağlamaktan göz pınarlarımız kurudu. Ve tek sağduyulu ses, Kanal D'nin Televolesi'nden yükseldi. Belki geç kalınmıştı, belki de diğer kanallara gelen tepki telefonları nedeniyle son anda göstermekten vazgeçilmişti. Gerekçe ne olursa olsun, ‘‘İşte yayıncılık ilkesi bu olmalı'' dedik.
Yazmaya elim gitmedi
Futbolda altyapının önemine değindiğim geçen haftaki yazı hakkında arayan bir okur, o yazıda yabancı dil unsurunu unuttuğumu söyledi. Hayır unutmadım. Sadece yazmaya elim gitmedi. Çünkü yabancı dil bilmemenin ezikliğini her an yaşayan biri olarak kendimde bu hakkı görmedim. Bunu, yabancı dil öğrenme becerisini göstermiş ya da kendisine o olanak sunulmuş biri yazsa daha iyi olur, diye düşündüm.