Önce Fransa'da antrenörlük eğitimi, sonra da Almanya'da ‘‘
spor biyomekaniği’’ öğrenimi gördü. Akademik kariyerine 1985'te 48 yaşındayken doktora yaparak başladı. 1986'da Türkiye'nin ilk spor doçenti oldu. 1993'te Akdeniz Üniversitesi'nden gelen öneriyi kabul ederek ‘‘Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu’’ nu kurdu ve beş yıl müdür olarak görev yaptı. Burada profesör olan Muratlı, bugüne değin dokuz kitap yazdı, 20'yi aşkın bildiriye imza attı. Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu, öbür spor okullarından farklı olarak ‘‘alternatif sporlara öncü yetiştirmeye’’ ağırlık veriyor. Toros yörüklerinin dediği gibi, Prof.Muratlı, burada da ‘‘çalıyı tersten sürüklüyor.’’
Türkiye'nin ilk spor bilimleri profesörü olurken akademik çevrelerden küçümsemelerle karşılaştınız mı?
- ‘‘Spordan da profesör olur mu’’ diyorlardı. Spor mekaniğini, hareket bilimi, antrenman bilimini, spor fizyolojisini anlattığın zaman da ‘‘Biz o boyutunu hiç düşünmemiştik’’ diyorlardı. Zorlandılar, akademik toplantılarda dudak bükmeler oldu.
Akademik muhafazakarlık duvarına çarptınız anlaşılan.
- O insanlara rağmen sporun bilim olduğunu ispatlamak zorunda kaldım. Bilim onların tekelindeymiş gibi düşünen muhafazakarlara ‘jist’’ diyorum. Fizyolojist gibi. Çok anlayışlı olanlar da vardı.
Spor profesörü sayısı artık 20 olduğuna göre bu sorun aşılmış olmalı
- Hala birtakım akademisyenler küçümsemeyle bakıyor. Genç dinamik arkadaşlar büyük mücadele veriyorlar. Spor Bilimcileri Derneği de kuruldu.
Türkiye'de 54 spor okulu var, bu kadar okul gerekiyor mu gerçekten?
- Siyasiler, hiçbir önçalışma yapmadan arkası arkasına kendi bölgelerinde spor okulları açtırdı. Bu yanlış, eğitimde kalitenin kantiteye kurban edilmesine yol açtı. Öyle okullarımız var ki, emanet hocalar ders veriyor, master yapmış birini bulup müdür yapıyorlar. Orada ne yetişir?
Sizin okulunuzun farkı nedir? Nasıl bir dünya yaratmak istediniz?
- ‘‘Bu okul dünyada değişen spor anlayışının öncülüğünü yapsın’’ diye düşündük. Eski endüstriyel eğitim anlayışında, seçkinci sporcu yetiştirme esastı. Amerika'da, 1984 olimpiyatlarının yapıldığı salonda ‘‘Burada yalnız şampiyonların adı yazılır’’ yazıyordu. Şampiyon olmayanlar insandan sayılmıyordu. Halbuki spor iyi birşeyse yetenekliler kadar yeteneksiz gençler, yaşlılar da, erkekler kadar kadınlar da yararlanmalı.
Bu anlayış, okuldaki eğitime nasıl yansıdı?
- Düşünün, Amerika'da yelkeninden tenis raketine kadar spor malzemeleri satışının bir aylık cirosu 175 milyar
dolar. Bu sanayinin desteklediği yarışma sporunu görmezden gelemeyiz. Ama biz performans sporcusunu antrene edecek insanı yetiştirmeyi, Beden Terbiyesi ya da Ankara ve İstanbul'daki spor yüksek okullara bıraktık. Herkese spor yaptırabilecek bilgi ve becerileri verecek insanlar yetiştirmeyi amaçladık. Mesela trekking, duvar-kaya tırmanma, golf, kayak, kanodan tutun yelkene kadar bütün su sporları. Bunların nasıl öğretileceğini de öğretiyoruz. Öğretmen, spor yöneticisi ve antrenör yetiştiriyoruz.
Alternatif sporlar çerçevesinde zorunlu kamp da uyguluyorsunuz.
- Su sporları, kayak ve doğa kampları. Yılmaz Sevgül'ün yürüttüğü doğa kampında çocuklara, erzak, çadır ve malzemelerini veriyoruz. Bir hafta doğada yaşıyorlar.
Mezunlarınız iş bulabiliyor mu?
- İlköğretim ve ortaöğretimde öğretmenlik yapıyorlar. Ama Türkiye'de üç bin öğretmen fazlası var. Her yıl beşbin fazla öğretmen mezun ediyoruz. Haftada bir saat olan beden eğitimi derslerinde çocuğun hareket ihtiyacını bile karşılayamazsınız. Hiç olmazsa iki saate çıkarmak gerekli. Aksi halde o bir saati kaldırıp felsefe, sanat eğitimi koysalar daha iyi olacak.
Böylece küçük yaşta spor alışkanlığı verilemiyor insanlara.
- Oysa okulda kendi kendine spor yapabilecek bilgi ve beceri verilmeli. Avrupa Konseyi'nin bir araştırmasına göre, sağlık için spor uygulamaları sonrasında Almanya'daki sağlık harcamaları ilk beş yılda yüzde 3 azalmış. En basitinden insanlar yatıştırıcılara, romatizma ilaçlarına ihtiyaç duymamış. Spor yaptırmanın ekonomik boyutu da var.
Her yaşta spor yapılabilir mi?
- 65 yaşındayım, bir kulübümüz var. Yaz kış her pazar günü bir yöreye 2 ila 4 saat arasında değişen trekking yaparız. Toroslar'da harika yerler var. O kadar mutlu dönüyoruz ki anlatamam. Kayağı da seviyorum. Kayak sanıldığı gibi sakatlık riski olan bir spor dalı değil. Malzemeler çok gelişti. Her yaşta spor yapılabilir.
Jogging yapmanın zararları tartışılıyor. Sizce jogging zararlı mı?
- Her bedensel yüklenmenin organizmaya bir etkisi vardır. İnsanlar vücudun kontrolünü unutacak kadar cahil ya da hırslıysa sorun vardır. Bu joggingde de olabilir, basketbol oynarken de. Jogging insanı öldürmez ama aşırı yüklenme alıp götürüyor.
Türkiye'de sporu politikasında sizce yanlış olan nedir?
- Eski Doğu Almanya'nın şampiyon sayısında Batı Almanya'yı geçiyordu. Buna karşılık Batı Almanya'da dededen toruna herkes spor yapıyordu. Hangisi gelişmiş toplumdu? Batı Almanya. Temel yanlış burada. Türk spor politikası şampiyon yetiştirmeye yönelik. Bizde sadece güreşin folklorik, kültürel özelliği vardır. Birçok spor dalını, güreş gibi kültürümüzün bileşeni haline getirebilirsek sporda ileri gitmiş sayılabiliriz. Aynı Almanya, İngiltere gibi.
Neden Türkiye'de kadınlar, sporda hakettikleri yere kavuşamadı?
- Türk kadını sosyo kültürel etkilerle spora sokulmuyor. Başarılı kadının spor yaşamı da evlenince bitiyor. İleri yaşlarda kadın performans sporcusu göremiyoruz.
Bunca spor okulu var ama spor yorumcuları arasında pek spor bilim adamı yok. Çoğu nesnel olamıyor, taraftar gözüyle yorum yapıyor.
- Sporumuzda düzeltilmesi gerekenlerden biri de okullu-alaylı çekişmesi. Maalesef duayen spor yazarları bile fanatik taraftar gibi davranabiliyor.
Genetik kodlardan ziyade sosyo ekonomik ve kültürel bir etkileşim sözkonusu. Zenci ömrü billah ezilmiş, günde altı saat artistik jimnastik çalışıp şampiyon olmaya tahammülü yok. Uzun zaman harcamadan gelip koşup, basketini atıp parasını alıp gitmek istiyor, kültürü bu. Bizim sosyo ekonomik-kültürel bileşenlerimiz mücadele sporlarına daha yatkın insan çıkarıyor. Güreş, boks, judo, karate gibi.
Aslında kültürel yapıları bizden farklı toplumlarda oluyor böyle şeyler. Almanya'da okurken Alman basketbol milli takımında oyuncusu bir kız hocasıyla birlikte yaşıyor, kimse de bir şey demiyordu. Ama Türk toplumu kabul etmiyor, bizim yapımız bu.
Futbolu horlamak yanlıştır Siz ‘‘spor eşittir futbol’’ anlayışına karşısınız.
- Öyle anlaşılmaktan korkarım. Futbolu horlayan, küçümseyen anlayış yanlıştır. Futbol insanın entelektüel, zihinsel gelişimi de sağlanarak yapılıyorsa yanlış değildir. Kaldı ki, futbol büyük bir sanayidir, Türkiye'de sporun gelişmesinde lokomotiflik yapacak bir daldır.
Peki fanatik taraftarlık için ne diyeceksiniz?
- Uzmanlık alanım hareket ve antrenman bilimleri. Taraftarlık, psiko sosyal alanlardaki uzmanların işi. Ancak kulüp yöneticileri birbirlerine hakaret yarışlarına girerse seyirci de öyle davranır. Sahadaki oyuncu da kulüplerin tepesindeki tepişmeden etkilenip sahadaki arkadaşını tekmeliyor.
Futbol bugün ulaştığı noktada sizce başarılı mı?
- Güzel gelişmeler var. Galatasaray'ın bugünkü başarısının kökeninde doğru ve akıllı yönetim yatıyor olabilir. Ama Galatasaray yönetimini bu noktaya getiren, dünyada spor sektöründeki ekonomik gelişmedir. GS, olayın ekonomik boyutunu ıskalamadı. Yalnız Lucescu veya Mustafa Denizli'nin başarıya yetmeyeceğini farkettiler. Kondisyoner, sosyo-psikolog, fizyoterapist gibi uzmanlardan oluşan teknik ekip kurdular.
Fenerbahçe ya da diğer takımlar dünyadaki değişimi farkedemediler mi?
- GS ile FB arasındaki katedilmiş mesafe farkı da buradan kaynaklanıyor. FB de yavaş yavaş yapıyor. Öbür taraf biraz daha erken uyandı. Birçok kulübün yöneticisi bu gelişmenin farkına vardı. Son zamanlardaki kıpırdanma, gelişme bunun sonucu. Sahalarımız, tesislerimiz de iyileşti.
Son alarak Beşiktaş'ı sorayım. Beşiktaş'ı nasıl buluyorsunuz?
- Beşiktaş kadro açısından GS ve FB'ye göre zayıf. Bilhassa medyadan kaynaklanan etkiler sporcuların kafasını bulandırıyor, Daum'a çok güvenmiyorlar gibi geliyor bana. Daum'un yanında bir kondisyoneri var. Koch galiba, bir iki de kitabı var. Bu adam antrenman nedir, dinlenme nasıl olur, form antrenmanı ne zaman yüklenilir bunları çok iyi bilir. O adamın yönlendirmesiyle Daum verebileceğinin azamisini vermek üzere.
DENİZLİ GELSE SORSA
Antrenman planlaması diye bilimsel bir kavram var. Birçok antrenörümüz bilmedikleri gibi bilen birine sormayı da kendilerine yediremiyorlar. Örneğin Mustafa Denizli gelse, ‘‘Hocam çocuklar 60. dakikadan sonra yoruluyorlar’’ dese ben de Fenerbahçe hastasıyım, planlamayı yaparım. Ama sorunu oyuncu değiştirerek çözmeye çalışıyor. Sonra da Denizli ‘‘Bu işi en iyi ben biliyorum’’ diyor. Ama GS, antrenman açısından iyi yönetiliyor. Lucescu dünyadaki üç dört sayılı entelektüel antrenörden biri. Üç dört dil biliyor, okuyor, konuşuyor.
ÜÇ KUŞAK YANYANA
(Sağdan sola) Prof. Dr. Sedat Muratlı, öğrencisi olan AKUT Akdeniz Bölge Birim Sorumlusu ve öğretim görevlisi Yılmaz Sevgül, öğrenciler Sedat Yavuz, Güney Çetinkaya, Sezin Özdamar, Özgün Hüsamoğlu, Süleyman Vardar.
TÜRKİYE'NİN EN YÜKSEK TIRMANMA DUVARI
Prof. Dr. Sedat Muratlı Akdeniz Üniversitesi'ndeki Türkiye'nin en yüksek (15 metrelik) tırmanma duvarının önünde. Arkada öğrenciler, tırmanırken yolda yürürcesine rahat. Sedat Yavuz (beyaz tişörtlü), Özgün Hüsamoğlu (kırmızılı) hızla tırmanırken arkadaşları Süleyman Vardar bir kazayı önlemek amacıyla güvenlik ipini tutuyor.
SCUBA'DAN GOLFE HER SPORU YAPIYORLAR
Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu'nda aletli jimnastik, trekking, duvar-kaya tırmanma, golf, kayak ve kanodan yelkene kadar bütün su sporlarında ‘‘öncü’’ler yetiştiriliyor. Amaç, performans sporları dışında kalan sporları Türkiye'de geliştirmek.