OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 10, 2004 00:00
İstanbulspor zor günler geçiriyor. Takımın futbolcuları aylardır üç kuruşa talim ediyorlar, deplasmanlara gitmek ve kampa girmek için para bulamıyorlar. Futbol Federasyonu, parasını alamayan futbolculara transfer hakkı tanıyacaklarını açıkladı. Tüm bu hengame içinde bir isim kamuoyunun dikkatini çekmek için istifa etti: İstanbulspor'un üç sezondur teknik direktörlüğünü yapan Aykut Kocaman. Kocaman, futbolculuk döneminde mütevazı kişiliği ve centilmen tavırlarıyla dikkat çekmişti. Üç kez gol kralı olmuştu ama şampiyonluğu kaçıran rakip takım için olumlu sözler sarf etmekten çekinmemişti. Antrenörlüğü döneminde elindeki kıt kanaat imkanlarla sistemli futbol oynayan bir takım yarattı. Üstelik bunu sadece futbol bilgisiyle değil her şeyden önemlisi futbolculara verdiği güvenle yaptı. İşte Sakaryalı Küçük Aykut'un veya teknik direktör Aykut Kocaman'ın hikayesi.Binlerce Trabzonlu tribünlerde dövünüyor. Avuçlarından kaçan şampiyonluğa ağlıyor hepsi. Aradan geçen onca yıla karşın unutamayacakları bir maçın ardından saçlarını başlarını yoluyorlar. Milyonlarca Fenerbahçeli de televizyonları başında sevinç çığlıkları artıyor. Birkaç hafta önce imkansız gördükleri şampiyonluğa dört elle asılan takımlarının mucizevi başarısını kutluyorlar. 5 Mayıs 1996 günü Trabzon Avni Aker Stadyumu'ndaki şampiyonluk maçı sonrası yaşanan bu çılgın tablonun ortasında bir futbolcu televizyon kameraları önünde mikrofonlara sakince konuşuyor. ‘‘Türkiye'de başarının tek ölçüsü birinci olmaktır. Bu yanlış. Şu anda yenildikleri için aşağılanan Trabzonlu futbolcuların yerinde biz de olabilirdik. Spor ve futbolun tek anlamı başarı değildir...’’Bu sözlerle futbolseverlerin gönlünde yer etti Aykut Kocaman. O konuşmaya kadar Türkiye Ligi'nde üç kez gol krallığı tacını takmış, centilmen tavırlarıyla tanınan bir futbolcuydu. Bu centilmenlik çağrısı sayesinde tüm Türkiye'nin sempatisini kazandı. Tabii bunda dönemin
Fenerbahçe Başkanı Ali Şen'in de katkısı vardı. Şampiyonluğun hemen ertesinde Ali Şen, Aykut Kocaman ile takım kaptanı Oğuz Çetin'i yeterince hırslı oynamadıkları için takımdan uzaklaştırmıştı.Bu fırtınalı dönemin futbolcusu Aykut Kocaman 1965'in bir bahar günü doğar Geyve'de. Babasının öğretmen lojmanında başlayan yaşamı top peşinde koşarak devam eder. İlkokula Geyve'de başlar. Ama geçim sıkıntısı yüzünden Kocaman ailesi İstanbul'a taşınır. Annesi Eczacıbaşı'nda iş bulur, babası tayinini ister; böylece Gültepe yılları başlar. Biricik aşkı diye futbolu bildiğinden okulla ilişkisi hiçbir zaman parlak değildir. Levent Lisesi'nde ite kaka okumaktadır. En sevdiği şey hem okul takımında hem de Gültepe'deki semt sahasında attığı müthiş çalımlarla rakiplerinin ‘‘belini kırmak’’tır. Küçük yaşta yaptığı jimnastik sayesinde öyle bir kıvraklık edinmiştir ki bel kıran çalımları çevrede nam salar. Eczacıbaşı'nın jimnastik takımının 12 yaşına kadar as elemanıdır. Futboldan önce bu alanda 40'a yakın madalya kazanır, Türkiye ikincisi olur.BAK OĞLUM ÇOK YETENEKLİSİNAykut'un semt maçlarındaki çalımları antrenör Gökhan Kalaba'nın gözünden kaçmaz. Onun ısrarıyla İstanbul'un amatör küme takımlarından Altınmızrak 15 yaşındaki Aykut'u kadrosuna katar. Dört yıl top koşturduğu Altınmızrak'ta ona Kalaba yol gösterir. Büyük gelecek vaat ettiğini söyler: ‘‘Bak oğlum, çok yeteneklisin. Sakın küçük başarılarla yetinmeye kalkma. Profesyonel futbolcu gibi yaşamalı, ona göre çalışmalısın.’’ Aykut bu arada tekleye tekleye de olsa Fındıklı Lisesi'nden diplomasını alır. Türkiye'nin her köşesindeki futbolcu simsarları, amatör kümede gözlerine kestirdikleri gençleri büyük takımlara pazarlar. Aykut da Düzcespor ve Sakaryaspor'un dikkatini çeker. 1984'ün yazında aile dostu Ercan Acar'ın ısrarıyla memleketinin takımı Sakaryaspor'a imzayı basar. 19 yaşındadır ve 3 milyon lira o zamanlar için iyi paradır. Ancak, ilk sezon hiç para alamaz. İkinci sezon ise bir otomobil karşılığında oynar.Ancak, Sakarya'da işler umduğu gibi gitmez. Onca tecrübeli ismin arasında çaylak Aykut'un ön plana çıkması, kadroya girmesi zordur. Büyük bir hayal kırıklığı içinde İstanbul'a ailesinin yanına döneceğini söyler. İşte o zaman anlar ki sezon başında lisansı çıkarılmamıştır. Kalır takımda. Ligin ikinci yarısında arada sırada forma giymeye başlar. Bu arada takımın gençlerinden Oğuz Çetin'le yıllar sürecek bir dostluğun temelleri atılır.İkinci sezon ilk 11'e iyice yerleşmiştir. Ama Sakaryaspor 1985-86 sezonunda gol yeme rekorunu kırınca ikinci ligin yolunu tutar. Ama futbolcular takımdan ayrılmaz. Oğuz'un ince paslarıyla buluşan Aykut attığı gollerle takımını 2. Lig şampiyonluğuna taşır. 1. Lig'e dönen Sakaryaspor 1988'e daha da iyi başlar. Fenerbahçe'yi 5-1,
Beşiktaş'ı 4-0 yenerek Türkiye Kupası'nı kazanır. BEŞİKTAŞLI BABASIYLA ARASINI AÇAN TRANSFERFenerbahçe bu genç, yetenekli golcüye kancayı takar. Sezonun bitimine birkaç hafta kala eski Sakaryasporlu Nezihi Tosuncuk onu otomobiline attığı gibi soluğu Fenerbahçe başkanı Tahsin Kaya'nın ofisinde alır. Genç futbolcu ‘‘Boğulursam büyük denizde boğulayım’’ diyerek imzayı basar. Babasını arar ve boğazı düğümlenerek ‘‘Fenerbahçe'ye imza attım’’ deyip telefonu kapar. Koyu Beşiktaşlı Nurettin Kocaman yıllar boyunca oğlunu Karakartal'ın maçlarına götürmüştür. Hatta transfer dönemi öncesi oğlu adına Beşiktaş'a söz vermiştir. Bir süre baba-oğulun arası açık kalır. Dört Sakaryasporlu Oğuz, Aykut, Turan ve Serdar artık Fenerbahçe'nin başarısı için ter dökeceklerdir.Askerliğini yaptığı yaz aylarında yeni takımı Fenerbahçe'de antrenmanlara düzenli biçimde katılamaz. Hatta ligin başlamasına günler kala trafiğe takılınca teknik direktör Veselinoviç'ten azar işitir, Rize deplasmanında yedek kalır. Hem Aykut'un hem de Fenerbahçe'nin kaderini değiştiren an Rize'de gelir. Rize maçının ikinci yarısında Aykut sahaya adımını atar atmaz siftahı yapar. Üstelik tam dört gol atar. Ertesi gün ‘‘Fenerbahçe Aykut'u bekledi’’ manşetleri atılır. Ama bu gollerle tevazuunu kaybetmez. ‘‘Mühim olan gol krallığı değil, Fenerbahçe'nin sezonu şampiyon bitirmesi. Gol krallığı umurumda bile değil’’ der. Rüya gibi bir sezon geçiren Fenerbahçe 6-7 gollü galibiyetler alarak şampiyonluğa koşar. Aykut 29 golle 1988-89 sezonu bitiminde ilk kez gol kralı tacını giyer. Şampiyonluk kutlamalarının hemen ardından bekarlığa da veda eder. Eşi Arzu futbolculuk yaşamında en büyük destekçilerinden biri ve iki kızının annesi olacaktır.Bu yıldan sonra Fenerbahçe'nin bol tartışmalı, iç kavgalı dönemi başlar. 1991'de Tanju Çolak'ın
Galatasaray'dan gelmesi takımın huzurunu iyice kaçırır. Tanju'yla arasındaki gol krallığı çekiÅŸmesi öyle ayyuka çıkar ki Aykut takımdan ayrılmaya karar verir. Neredeyse Galatasaray'a imza atacakken baÅŸkan Metin Aşık onu kalmaya ikna eder. Günde üç-dört gazete okuyan, yakın tarih ve güncel kitaplara meraklı olan Aykut, futboldaki birikimlerini emekli öğretmen babasıyla birlikte açtığı üniversiteye hazırlık dershanesinde deÄŸerlendirir.1993'ün nisan ayında kariyerinin ilk ciddi sakatlığını geçirir. Yan baÄŸları koptuÄŸu için sahalardan sekiz ay uzak kalır. Bu dönemde Alman teknik direktör Osieck, yıldız oyuncuları elden çıkarıp çok koÅŸan, mücadele eden bir Fenerbahçe yaratmıştır. Ertesi yıl Ali Åžen baÅŸkan seçilince Osieck'i kovar, ama bu mirasa sahip çıkar. 1995'te Aykut üçüncü kez gol krallığına ulaşırken yeni bir transfer hamlesi baÅŸlar. Brezilya'yı dünya ÅŸampiyonu yapan Parreira takımın başına gelir. Boliç ve Atkinson gibi forvetlerin arkasında Aykut çoÄŸunlukla yedektir. Ama o meÅŸhur Trabzon maçında attığı golle ÅŸampiyonluÄŸun kilidini açar. Bu Fenerbahçe'nin yedi yıl aradan sonra yakaladığı ilk lig ÅŸampiyonluÄŸudur.Ali Åžen tarafından takımdan uzaklaÅŸtırılınca OÄŸuz Çetin'le beraber bu kez Ä°stanbulspor'u üst sıralara taşımak için uÄŸraşır. Gollerini sarı-siyahlı formayla da sürdürür. Takımın başında bir baÅŸka otoriter ve iddialı baÅŸkan, Cem Uzan vardır. Uzan, trilyonlar döktüğü takımdan kısa sürede büyük baÅŸarılar bekler. Ama kötü sonuçların üst üste geldiÄŸi bir sezonda, 1998'in sonunda baÅŸkanlıktan istifa eder. Futbolcuları satışa çıkardığını ilan eder. OÄŸuz Çetin, Sergen Yalçın takımdan ayırılır, ama Aykut devam eder. 1999-2000 sezonunun son yedi haftasında artık hem futbolcu hem de antrenördür. Trabzon maçında oyuna sonradan girip üç gol atarak takımın ligde kalmasını saÄŸlar. Lig tarihinde 200 gol atmayı baÅŸaran dördüncü futbolcu olur. Futbolu bırakır bırakmaz 2000 yılında teknik direktör Metin Türel'in yardımcılığına soyunur. Türel'den aldığı öğütlerle 2001'de takımın başına geçer ve elindeki mütevazı kadrodan taÅŸ gibi bir takım çıkarır. Ä°stanbulspor ligin ilk sekiz haftasında yedi galibiyet alarak liderlik koltuÄŸuna oturmuÅŸtur. Uche, Saffet AkbaÅŸ gibi 30'unu geride bırakmış tecrübeli isimlere Faruk, Musa, Mehmet gibi gençleri ekleyerek ligin en sistemli takımlarından birini sahaya sürer. Kıt kanaat imkanlarla oluÅŸturduÄŸu takım adından söz ettirir. ‘‘Acaba kümede kalır mı’’ denirken 2003 sezonunun ilk maçında, 50 bin seyirci önünde Fenerbahçe'yi 3-0 yenip sahadan alkışlarla ayrılır. Ä°stanbulspor seyirci ve medya baskısının olmamasını avantaja dönüştürür. Ona göre otorite ortadan kalkınca takıma büyük bir huzur gelmiÅŸtir.Ama, mali sıkıntılar takımı bir mengene gibi sıkar. Aylarca para alamayan oyuncular Türkiye'nin diÄŸer ucundaki deplasmanlara otobüsle giderler. Onları hálá bir arada tutan Aykut Kocaman'ın varlığıdır. Ancak, ligin devre arasında tüm bu olanaksızlıklar herkesin canına tak eder. Parasızlık yüzünden takımını Antalya kampına bile götüremeyen Kocaman sorunlar çözülmediÄŸi için istifa eder. Aslında genç teknik direktör gönlünde yatan aslanı birkaç ay önce ilan etmiÅŸtir: ‘‘Üç büyüklerin olanakları çok iyi. KiÅŸinin günün birinde kendini test edebilmesi için buranın ideal bir ortam olduÄŸunu düşünüyorum.’’Â
button