Güncelleme Tarihi:
Ölümle yüzyüze yaşamak Nasuh Mahruki'ye risk hesabı yapmayı öğretti.
Nasuh Mahruki ile konuştuğumuzda İskender Iğdır'ın Ağrı Dağı'nda öldüğü kazanın üstünden 13 gün geçmişti. Bugün 20. gündeyiz. Nasuh'un ne kadar üzgün olduğunu söylemeye elbette gerek yok. Ama İskender'in ölümü kadar üzüldüğü bir başka şey daha var: ‘‘Kazadan sonra bazı yazılarda ben kötü bir ekip şefi, İskender de acemi bir dağcı olarak gösterildik. Bir kere ben ekip şefi filan değildim, bu bir. Sonra İskender'in ölümüne mi üzüleyim, arkasından edilen bu hakaretlere mi bilmiyorum.’’
Hakaret kelimesi biraz ağır geliyor ve ‘‘acemiliğin’’ bir hakaret olmadığını söylüyorum: ‘‘Valla ben dağda ölsem ve arkamdan acemi dağcı deseler çok üzülürüm öbür taraftan. Kaldı ki İskender Türkiye'nin gerçekten en iyi dağcılarından biriydi.’’
İskender Iğdır ölmeseydi, büyük bir ihtimalle ileride AKUT'ta Nasuh Mahruki'nin yerini alacaktı: ‘‘İskender çok sevilen bir insandı. AKUT'ta da herkesin üzerinde hemfikir olduğu tek isimdi diyebilirim. Çok pozitifti, çok iyi insiyatif kullanırdı ve lider özelliklerine sahipti. Bir süre sonra ben yavaş yavaş çekilecektim ve AKUT'un geleceğinde ön plana o çıkacaktı.’’
Nasuh arkadaşına çok üzülse de, ölümlere fazlasıyla alışık. Çeşitli kazalarda tam dokuz arkadaşını kaybetmiş. Bir çoğu da gözünün önünde ölmüş. Bir dağcı olarak ölümü profesyonel bir soğukkanlılıkla karşılamayı biliyor.
EVDE ON BEŞ ÇEŞİT HAYVAN
Nasuh Mahruki, Bilkent Üniversitesi'ne girip dağcılıkla tanışana kadar kendi halinde bir gençti. Dedesinin Etiler'de yaptırdığı bahçeli müstakil evde 1968'de doğdu. Dedesi, dönemin önemli mühendislerinden Ali Cevat Mahruki, aynı zamanda Garanti Bankası'nın da kurucularındandı.
Annesi Yüksel Hanım ve babası Cem Mahruki, Nasuh iki yaşındayken ayrıldı, Nasuh bu evde babası, babaannesi ve dedesiyle yaşamaya devam etti. 1970'lerin Etiler'i bağlık bahçelik, boş bir muhitti. Çocukluğunda sokaktan eve hiç girmezdi: ‘‘Köpeklerle çok iyi anlaşırdım. Aslında bütün hayvanları severdim. Bu evde en azından on beş değişik hayvan besledim. Tavşan, beyaz fare, hamster, kaplumbağa, kertenkele, keklik, tavuk, kedi, köpek... Evdekiler tabii ki kızıyorlardı başta, ama sonra hayvanlarıma onlar da alışıyorlardı.’’
İlkokul ve ortaokulu Şişli Terakki Lisesi'nde bitirdi. O yıllardan hatırladığı en önemli iki şey, çok kavga ettiği ve ileride doğa tarihi okuyup araştırmacı olmak istediği.
Üniversite sınavları kapıya dayandığında o da çoğunluğa uyup en popüler bölümlerden biri olan işletmeyi tercih etti ve Bilkent Üniversitesi İşletme Bölümü'nde paralı öğretim görmeye başladı. Babasının uluslararası nakliye ve otomotiv yedek parça alanında sürdürdüğü işlerini devralma ihtimali henüz tamamen yok olmamıştı.
DİPLOMASINI RAFA KALDIRDI
Bilkent Üniversitesi'ndeki çevresi Nasuh'un hayatını tamamen değiştirdi ve ona yeni bir vizyon kazandırdı: ‘‘Orada benden daha büyük arkadaşlarım oldu. Onlarla birlikte edebiyat, şiir, felsefe gibi alanlara ilgi duymaya başladım. Çok değişik bir vizyon kazandım ve onun peşinden gitmeye karar verdim.’’
Okula girdikten bir yıl sonra kurduğu Bilkent Üniversitesi Doğa Sporları Topluluğu (DOST), hayatına tamamen farklı bir yön verdi. Zaten okulu bitirir bitirmez diplomasını rafa kaldırıp Kazakistan'a tırmanışa gitti. Ondan sonrası da kendiliğinden geldi.
1992 ve 1994'de Türkiye'nin en başarılı dağcısı seçildi. 1994 yılında Sovyet Asyası'nın en yüksek (7000 metrenin üzerinde) beş dağına tırmanarak, Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından verilen ‘‘Kar Leoparı’’ ünvanını aldı. 1995'de Everest'te tırmanan ilk Türk ve ilk Müslüman oldu.
YAŞAMA İÇGÜDÜSÜ
Nasuh dağcılığının günlük hayatına çok olumlu katkıları olduğuna inanıyor: ‘‘Kendime çok iyi bakarım. Özellikle dağcılarda ve doğa sporları ile uğraşanlarda yaşama içgüdüsü çok kuvvetlidir. Riskli bir şeyle uğraştığın için o oranda da hayata bağlı olman lazım ki abuk sabuk bir hata yapmayasın. O yaşama içgüdüsü benim gündelik hayatımda da var. Bir kere çok daha dikkatli ve temkinliyim. Araba kullanırken de yolda yürürken de. Riske girerim, ama mutlaka hesaplayarak girerim. Sürekli risk hesapları yaparım.’’
Hayatını sürdürmek için gerekli paranın hepsini hobilerinden kazandığı için kendini şanslı sayıyor: ‘‘Yazarım, fotoğrafçıyım, televizyona iş yapıyorum, motivasyon seminerleri veriyorum, gazetede yazarlık yapıyorum. Bunların hepsi aynı zamanda benim hobilerim.’’
Peki daha ne kadar sürecek bu hayat? İşte bu sorunun cevabını o da tam bilmiyor: ‘‘O gün gelsin de onu o zaman düşünürüz.’’
KIRK YILLIK DEDE EVİNDE
Etiler'in ortasında bahçe içinde bir ev. Kapısında ‘‘dikkat köpek var!’’ yazıyor. Ev, ağaçların arasına öyle güzel gizlenmiş ki, dışarıdan çok az şey görünüyor. Biraz sonra Nasuh Mahruki kapıyı açıyor ve kendi dairesine çıkıyoruz. Burası iki katlı müstakil bir ev. Dedesi Ali Cevat Mahruki tarafından yaptırılmış. Her katta iki daire var. Babası Cem Mahruki oğlunun kapı komşusu. Yalnızca yerler değil duvarlar da ahşap. Evde ilk dikkat çeken şey duvar boyu süren raflara dizilmiş yüzlerce kitap. Bir de evin her köşesine asılmış, özellikle doğu kültürlerini simgeleyen ikonlar, tablolar, objeler. Depremden sonra hayatımıza giren AKUT'un başkanı Nasuh Mahruki ile yalnızca çocukluğunu değil, yakın arkadaşı İskender'in ölümüyle sonuçlanan kazayı ve AKUT'la ilgili iddiaları da konuştuk.