Oluşturulma Tarihi: Eylül 23, 2006 00:00
Yüz alfabesinin tam 10 bin sözcüğü ya da ifadesi var. Bizler tüm bu ifadeleri yüzümüzde çizebilecek kapasiteye sahibiz! Yüzümüzün sahip olduğu tüm bu denklemler arasında yalnızca küçük bir bölümü benzerlerimizle iletişim kurmamızı sağlayacak gerçek anlamda bir mesaj iletiyor.
Iowa Üniversitesi’nden psikologlar denekleri, düğmeye basılıp sorulara yanıt verilen yarışmalara benzer bir teste tabi tuttular. Onlara gülümseyen ve gülümsemeyen ünlülerin fotoğrafları gösterildi. Bunlar arasında Julia Roberts, Brad Pitt, Elvis Presley, Meryl Streep ve Madonna gibi isimler vardı. Kişiyi tanır tanımaz düğmeye basmak zorundaydılar.
Sonuç: Onlara gülümseyen fotoğraflar gösterildiğinde, düğmeye basmakta çok daha hızlı davrandılar. Bu durum ister ünlü olun ister olmayın sizler için de geçerli.
Niçin? Çünkü konuştuğunuz kişiye gülümsediğinizde onun beyninde duyguların tetikçisi olan amigdali harekete geçirirsiniz: Amigdal, tanımaktan sorumlu bölgelere süreci tetikleyen bir sinyal gönderir ve beyin de hemen hemen aynı anda sizi tanır.
Sosyal varlık olmak
Kuşkusuz gülümsemek arkadaş edinmenizi ve sosyal bir varlığa dönüşmenizi sağlar: Size gülümsendiğinde siz de gülümseyerek karşılık verirsiniz. Nitekim üzgün bir yüz karşısında da üzüntülü bir ifade takınırsınız.
Buna empati denir: Yani başkasının ifadesini benimsemek, kendisini çekici, cüretkar ya da endişeli olanın yerine koymak gibi... İnsana özgü bu yeti beyin görüntüleme cihazlarıyla da belirlendi.
Karşımızdaki insanın duygu ifadesine göre harekete geçen bazı nöronlar bu aynı duygu ifadesi yüzümüzde belirdiğinde de aktif hale gelirler. Bunlara "ayna nöronlar" denir.
Bu olgu 1996 yılında İtalya, Parme tıp fakültesi sinir bilimi departmanı direktörü Giacomo Rizzolatti tarafından ortaya konuldu;
Son araştırmalar
İtalyan bilim adamı, maymunlarda nöronların hayvanlar hem bir şeyler yaparken hem de aynı şeyleri yapan diğer maymunlar ve insanlara bakarken harekete geçtiklerini belirledi. Bu saptama yüz ifadelerine de uygulanabilir.
İki sinir bilimi uzmanı Richard Davidson ve William Irvin 1999 yılında amigdalin nöronlarının herhangi bir duyguyu ifade ederken ya da aynı duygu ifadesini başkasının yüzünde görürken de harekete geçtiğini saptadılar.
2005 yılında Alman araştırmacılar sağ premotor korteks, frontal girus ve sol ön insula düzeyinde de gülümsemeyle bağlantılı ayna nöronların hareketini belirlediler.
10 bin sözcüklü dev bir alfabe!
Yani sanki beynimiz duygular, dil, hareket v.b. için ayrı ayrı ağları olan ayna nöron sahnesiymiş gibi düşünülebilir.
Kısacası yüzümüz son derece sofistike bir iletişim aracı. Dil gibi zaman içinde, insanoğlunun yaklaşık 2 milyon yıl önce yüz kaslarının hareketini istediği gibi denetlemeyi öğrenmesinden beri sürekli mükemmelleşti.
Darwin 19. yüzyılda, bunun yaşamı sürdürebilmek için gerekli bir yeti olduğunu söylüyordu; böylece örneğin kişi, düşmanının yüz ifadesinden öfkeli olduğunu anladığında kaçarak hayatını kurtarabiliyor.
Evrim süresince yüz hatları özel bir dilin aracı oldular: Günümüzde yüz alfabesinin tam 10 bin sözcüğü ya da ifadesi var. Bizler tüm bu ifadeleri yüzümüzde çizebilecek kapasiteye sahibiz! Ancak küçük bir hatırlatma:
Sözsüz iletişimin önde gelen uzmanlarından Paul Ekman’a göre, yüzümüzün sahip olduğu tüm bu denklemler arasında yalnızca küçük bir bölümü benzerlerimizle iletişim kurmamızı sağlayacak gerçek anlamda bir mesaj iletiyor. Çoğu belli bir kişiyi hedeflemeyen kişisel mimikler.
6 temel duygu
Peki kültürel farklılıklarımız bu dili etkiliyor mu? Ayrıntıda, değişik ifadelerin bileşiminde belki.
Ancak Paul Ekman’a göre, 6 mimik evrensel: Sevinç, öfke, korku, üzüntü, tiksinti ve şaşırma. Belki duygusal ifadelerimizin olağanüstü zenginliğiyle karşılaştırıldığında bu az ama yine de sessiz bir esperanto için iyi bir temel.
Bu teoriyi geliştirmek amacıyla Paul Ekman ve meslektaşı Wallace Friesen ABD’den Japonya’ya, Brezilya’ya, Arjantin, Endonezya ve Yeni Gine’ye tüm dünyayı katettiler; buralarda hiçbir iletişim aracına erişimi olmayan insan topluluklarıyla karşılaştılar.
Her ülkede Batılı insanların yüz ifadelerini içeren fotoğraflar gösterdiler. Bu 6 duygu da çok net bir şekilde ortaya kondu. Üstelik tersi de geçerliydi: Yeni Gine’de yaşayanların yüzlerindeki bu 6 ifade Batılılar tarafında da tanınmış ve böylece bunların her tür kültürden bağımsız oldukları saptanmıştı.
Ekman’ın temel duygular teorisinin geçmişi 30 yıl öncesine dayanıyor. Ancak dikkat! Şunu unutmayalım ki, yüz ifadeleri her zaman hissedileni yansıtmaz. Bunun en güzel kanıtı da gülümseme; Ekman davetkar, cüretkar, savunma pozisyonunda, rahatsız ya da karşısındakine hoş geldin diyen tam 12 çeşit gülme çeşidi belirledi. Üstelik alaycı, küstah, aşağılayıcı v.s. gülümsemeler dahil edildiğinde bu sayı 19’a çıkıyor. Hatta gülümseme yalan bile olabiliyor!
Monica’nın güzel gülümsemesi!
Monica Belluci ya da George Clooney’yi görmek ya da ödüllendirilmek, beynimiz için bunların hepsi aynı! 2003 yılında manyetik görüntüleme sayesinde, İngiliz araştırmacılar orbito-frontal korteksin kişi ödüllendirildiğine ya da güzel bir yüz gördüğünde aynı tepkiyi verdiğini belirlediler. Monica ya da George size gülümsüyorsa, tam bir kendinden geçme hali!
Ancak tabii bu kişilerin güzel olduklarını düşünmeniz gerekiyor. Bunların yüzlerini niçin seviyoruz? Simetrik oldukları için mi? Bu hipotez 2005 yılında Dahlia Zaidel’in Amerikalı ekibi tarafından çürütüldü. En çekici yüzler aslında en yaygın olanlar! Zevklerimiz, en adapte olmuş insanları yani en yaygın hatlara sahip olanları kayıran evrim yasaları tarafından belirleniyor. Simetriye gelince, bu çekicilik faktörü olmaktan çok sağlıklı olmanın göstergesi.
’Mimikleriniz çocuğunuzu yönlendirir’
Fransız psikiyatr ve psikanalist Serge Tisseron ile söyleşi
Gülümseme bebeği nasıl etkiler?
Bebek düştüğünde hemen ağlamaz. Annesine dönüp önce onun duygusunu kendisininkiyle örtüştürür. Anne gülümsüyorsa o da gülümseyecektir; eğer anne panik olmuşsa, korkacaktır. Daha sonra çocuk verili bir durumla özel bir duygu arasındaki bağı içselleştirir.
Bu kişiliğin oluşumunda belirleyici olur mu?
Evet. Yeni doğanın etrafındakilerin duygularını algılayıp bunları kendisine uyarlama yetisi vardır. Çocuk ile anne arasındaki karşılılık bağı böyle kurulur; bu sözsüz bir dildir. Eğer anne oğlunun yüzüne baktığında, kendisi küçükken tacizi eden abisinin yüzünü çağrıştırdığı için kaygılanıyorsa, çocuk bu endişeyi hissedecek ve kendisine mal edecek. Aynı şekilde ebeveynlerden birisi üzgünse çocuk bu üzüntüden dolayı kendisini sorumlu hissedecek. Ebeveynlerinin ruh hallerine göre kendi duygusal ifadesini belirleyecek. Böylece aslında anne babaya ait olan kaygılar istemeden de olsa yetişkin dönemde de kişinin peşini bırakmayabilirler.
Bu önceden belirlenmiş endişeler nasıl anlaşılır? Bunlardan kaçınmanın yolu var mı?
Evet; eğer kaygılarımızdan bazılarının bize ait olmadıklarını kabul edersek tabii... Günümüzde sürekli "duygularının peşinden git" deniyor ama bu her zaman iyi bir şey değil. Kaygılarımızdan bazılarını çocuklarımıza aktarmaktan kaçınmak için bunlardan bazılarının onu ilgilendirdiğini, bazılarının ise ilgilendirmediğini anlatmalıyız. "Senin bunda payın yok" demek çocuğu kurtarabilir.