Bu anlattıklarımız, gösterime giren ‘The Day After Tomorrow’ (‘Yarından Sonra’) adlı, beklenen iklim feláketini konu alan Hollywood filminden sahneler. Hollywood’un Dünya’ya göktaşını çarptırdıktan sonra bizleri şimdi de buz çağına sokması tamamen bir uydurma mı? Yoksa küresel ısınma kuzey Atlantik’i gerçekten de donduracak mı?
Film ve gerçekler...
Evet, Amerikanın yüksek bütçeli sineması, dev bir prodüksiyonu daha vizyona soktu. Bu defa konu, yeryüzünde ipuçları çoktan yakalanan beklenen iklim felaketi. Hollywood, sinemaseverler anımsar, felaket senaryolarını çok sever.. Atom bombası savaşları, yokolan canlılar, dünyaya çarpan göktaşları vb.
Fakat bu tür feláket filmlerinde gerçeklik payı yok mu?
Hemen hepsinde var, bilimsel olasılıklar ve öngörüler bu felaketlere dikkat çekiyor hep..
Şimdi de dünyanın ikliminde öncelikle insan eliyle gerçekleşmekte olan değişikliklerin varabileceği noktalar, bu filme zemin hazırladı.
Acaba film, ne kadar bilimsel gerçeklere dayanıyor?
Film ne diyor, bilim ne diyor?
Bu konuda derlediğimiz bilgileri sunuyoruz.
Dua edin!
Amerikan başkanı, uyarıları uzun bir süre ciddiye alınmayan iklim araştırmacılarına soruyor: ‘Ne yapabiliriz?’ Yanıt: ‘Dua edin efendim.’
Gerçekten de iş buraya kadar geldiğinde artık hiç kimse yardım edemez: Kar ve dolu fırtınaları Yeni Delhi’yi yerle bir ediyor, dev hortumlar Los Angeles’i dağıtıyor ve New York’un gökdelenleri muazzam seller altında sürüklenip gidiyor ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de yeni bir buz devri başlıyor.
Tüm insanlar panik içinde, binlerce Amerikalı Meksika’ya kaçıyor.
Tüm bunlar sadece birkaç gün içinde gerçekleşmekte. Bir iklim felaketi daha önce hiçbir filmde, bu hafta gösterime giren ‘Yarından sonra’ filminde olduğu kadar ürkütücü bir şekilde işlenmemişti.
İklimsel reaksiyon zinciri körfez akıntısının yön değiştirerek kuzeye sıcaklık taşımaması yüzünden harekete geçer.
‘Elbette ki süreci dramatikleştirdik’ diyor, buz cehennemini 125 milyon dolara beyaz perdeye aktaran yönetmen Roland Emmerich: ‘Bu yüzden de filmde mükemmel işleyen bir teori bulduk.’
Bilimsel açıdan bakıldığında Emmerich’in senaryosu abartıdan başka bir şey değil. Bir kere dev dalgaların iklimle hiçbir ilgisi yok, bunlar depremin etkisiyle meydana gelirler. Ve ani bir buz devri insanların kafasına bir kilometre büyüklüğünde bir asteroitin düşmesiyle ortaya çıkabilir ancak.
Gerçek payı var
Bununla birlikte iklimbilimcilerin de itiraf ettikleri gibi senaryoda bir gerçek payı yok değil. ‘Küresel ısınmanın herhangi bir zaman sonra kuzey Atlantik akıntısını engelleyebileceğini ciddiye almamız gerekir’ diyor ünül Alman araştırmacı ve Potsdam İklim Araştırmaları Enstitüsü oşinografı Stefan Rahmstorf.
Bu dramatik olay her ne kadar buz devrinde olduğu kadar olmasa da kuzey Avrupa’yı gerçekten de önemli ölçüde soğutabilir.
Hollywood filminde sadece birkaç saat veya birkaç gün içinde gerçekleşenler gerçek yaşamda ancak birkaç yıl içinde ya da on yıllar içinde meydana gelebilir (ki bu süre bu kadar önemli bir iklim değişim için bile çok kısadır). ‘Ayrıca olağanüstü sıcaklık düşüşleri belli bir kıyı bölgesinde sınırlı kalır ve metrelerce kalınlıktaki bir buz tabakasının tüm kuzey yarımküreyi kaplaması mümkün değil’ diyor Rahmstorf emin bir şekilde.
Denizlerdeki akıntı sistemlerini çok iyi bilen Rahmstorf, kuzey Atlantik akıntısının ani bir şekilde frenleneceğini geliştirilmiş bir bilgisayar programıyla tasarlayabilen ilk bilim adamı olmuştu. Ve çalışması beş yıl önce James-S.-McDonnell Vakfı’nın ‘Yüzyıl ödülüne’ layık görülmüştü.
Muazzam enerji
O zamanlar çok fazla ilgi görmeyen bu iklim konusunu bugün çok sayıda bilim adamı araştırıyor. Kuzey Atlantik akıntısının altüst oluşu, kuşkusuz kuzey Avrupa ve Amerika’nın doğu kıyısı üzerinde etkili olacağı için büyük ilgi toplamakta.
Çünkü, muazzam su kütleleri saatte dokuz kilometrelik bir hızla Karayipler’den, Amerika’nın doğu kıyısına akıp Atlantik’i aşıyor ve son olarak da Kuzey Denizi’ne giriyor. Tropik akıntılar Atlantik bölgesine coğrafi enlemlerin vaat ettiğinden daha ılıman bir iklim sunuyorlar.
Okyanustan kuzeybatıya taşınan ısıtma sistemi, 250.000 atom santralinin enerjisine eşit.
Özellikle de kış ayları bu enerji ihracı olmadan beş ila on derece daha soğuk olurdu. Örneğin Norveç’te Alaska ve kuzey Almanya’da Sibirya soğu hüküm sürer, güney İngiltere’deki palmiyeler donabilirdi.
Su pompası İzlanda sularındaki dev bir çark tarafından tetiklenmekte. Dünyadaki tüm ırmaklardan 20 misli suya sahip bir yüzey akıntısı burada hızla soğuyarak ağırlaşır ve 3000m derinliğe çökerek güneye doğru akar. Bu şekilde oluşan ‘dümen suyu’ tropikal bölgeden gelen sıcak suyu yukarı çeker.
Motor, aksıyor mu?
Fakat deniz suyu ancak yeterli miktarda tuz içerdiği zaman dibe çökecek kadar ağırlaşarak, çarkı tetikleyebilir. Deniz suyu çok daha hafif olan tatlı suyla beslendiğinde bu ‘su asansörü’ çalışmaz. Yani okyanuslardaki büyük akıntılar felce uğrar. Bu da felaketler zincirini tetkikler.
İşte iklimbilimcileri de bundan korkuyorlar. ‘Her şey dünya atmosferinin ne kadar çabuk ve ne derecede ısındığına bağlı’ diyor Rahmstorf.
Çünkü küresel ısınma yüzünden tropikal bölgede daha fazla su buharlaşırsa, kuzeyde daha çok yağmur yağarak deniz suyundaki tuz oranını azaltır.
Yoksa Kuzey Denizi’ndeki sıcaklık motoru şimdiden aksamaya başladı mı? Bazı bilim adamları bu konuda kuşkulanıyorlar.
Mesela Danimarkalı araştırmacı Bogi Hansen bundan üç yıl önce Nature dergisinde, eski ölçümleri karşılaştırarak, Kuzey Atlantik’teki küçük bir akıntının geçtiğimiz elli yıl içinde %20 oranında zayıfladığını açıklamıştı.
Fakat Hansen Mayıs ayında da rahatlatıcı bir
haber verdi. Bilim adamı akıntının 1999 yılından bu yana yeniden düzeldiğini söylüyor. Görünen o ki Kuzey Denizi’ndeki akıntı çarkı diğer birçok iklim fenomeni gibi doğal oynamalar yaşıyor.
Gelecek, ne kadar yakın?
Ama bulgular bununla sınırlı değil. Araştırma gemileriyle alınan son ölçümler kuzey Atlantik’teki tuz seviyesinin son yıllarda biraz azaldığını göstermekte. Sonuçlara temkinli yaklaşmayı tercih eden Rahmstorf, veriler henüz kesin değil diyor.
Aslında iklim modellerinin öncelemeleri de hala kesin sonuçlar vermiyor. Bazı süper bilgisayar tasarımlarında kuzey Atlantik akıntısı yakın bir gelecekte bozulacak gibi görünürken, diğer tahminler 21.yy’ın sonlarına işaret ediyor ve bazıları ise hiçbir zaman değişmeyeceğini söylüyor.
Şimdilik yalnızca, hiçbir uzmanın kuzeyi ısıtan akıntının önümüzdeki yirmi ila otuz yıl içinde yok olacağını düşünmediğini söyleyebiliriz, diyor Rahmstorf.
Ancak uzak bir ihtimal olan bu uç iklim koşulu, kuzey Avrupa’yı önemli ölçüde soğutabilir.
Birçok araştırmacı kuzeydeki sıcak su çarkının en erken yüz yıl içinde bozulacağını tahmin ediyor. Ve bu durumda hissedilir bir soğuma meydana gelmeyecektir. Çünkü o zamana dek sera etkisi yüzünden sıcaklıklar en az üç derece artmış olacak ve bu iki süreç birbirini dengeleyecektir.
İklimi koruma önemli
Ayrıca teorik olarak beklenen soğumanın önemli bir kısmı, denizdeki sıcaklık çarkının devre dışı kalması yüzünden Kuzey Denizi’ndeki buz kütlesinin büyümesi ve uzaya daha fazla güneş ışını yansıtmasıyla gerçekleşecektir. İşte tam da bu etki bu yüzyılın sonuna dek ortaya çıkmayacak diyor uzmanlar.
Çünkü sera gazı öncelemelerine göre o zamana kadar Kuzey Denizi’nde genişleyebilecek deniz buzu kalmayacak bile; demek ki soğumanın etkisi daha zayıf olacak.
Sıcak su akıntısının kuzeye gitmemesi yüzünden güney yarımküre iyice ısınacaktır. Ve buna bağlı olarak da Atlantik’teki su seviyesi kısa bir süre içinde bir metre kadar yükselebilir.
Alman iklimbilimci Rahmstorf bu yüzden sıcak su pompasının zarardan çok yarar getirebileceği gibi düşüncelere kapılmanın doğru olmayacağı konusunda uyarıyor: Spiegel dergisinde yayımlanan yazıda (22/2004) şöyle diyor: ‘Tüm bunlar zararsız olmadığı gibi gezegenlerdeki doğal süreçler üzerine muazzam bir müdahaledir.’
En kötü felaketleri engelleyebilmek için iklimi korumaya çalışanları desteklemekte yarar var. Araştırmacı tüm saçmalıklarına rağmen ‘Yarından sonra’ filminin bile insanları uyarabileceğini sanıyor.
Özellikle de Manhattan’daki sel sahnesini beğenen uzman, elbette ki burada fizik kuralları dikkatte alınmamıştır ama özel efektler gerçekten de çok iyi diyor.
Kutup Denizi’ndeki akıntı çarkı Kuzey Atlantik akıntısı nasıl oluşuyor?
Muazzam bir sirkülasyon sistemi tropikal bölgeden gelen sıcak suyu kutup bölgelerindeki soğuk suyla karıştırıyor. Bu sıcak su pompası İzlanda’daki bir çark tarafından tetiklenmekte: Burada soğuyan yüzey suyu ağırlaşarak dibe çöker ve dip akıntı olarak güneye doğru akar. Bu şekilde güneyden kuzeye durmadan yüzey suyu taşıyan bir sistem oluşur ve bu da kuzey Avrupa’ya ılıman bir iklim sunar.Ve nasıl yok olabilir?
Yüzey su yalnızca yeterli tuzlu suya sahip olduğu zaman dibe çökecek kadar ağırlaşır. İklim araştırmacılarına göre şöyle bir gelişme yaşanabilir: Küresel ısınma yüzünden kuzeydeki yağışlar artar ve deniz suyu tatlı suya beslenince dibe çökemeyecek kadar hafifleşir.