Güncelleme Tarihi:
Adriano Leite Ribeiro, bilinen ismiyle Adriano... 2004-2009 yılları arasında konsol oyunlarının vazgeçilmez ismi, Inter'in yıldızı, Brezilya'nın yeni Ronaldo'su...
Futbola Flamengo altyapısında başlayan Adriano, A takımda kendini gösterdikten 1 yıl sonra 13 milyon euro karşılığında 2001 yılında Inter'e transfer olmuştu. 2002 yılının ilk yarısında Fiorentina'da kiralık forma giyen, 2002 yazında 14 milyon euro karşığında Parma'ya transfer olan Adriano, 1,5 yıl sonra 23 milyon euroya Inter'e geri dönmüştü.
Parma'da 45 maçta 26 gol ve 5 asist yapan Adriano'nun asıl çıkışı ise Inter formasıyla olmuştu. Serie A devinde yaklaşık 5 yılda 180 maça çıkan Adriano, sol ayağından çıkan sert şutları, güçlü fiziği ve hızıyla dünya futbolunun zirvesine çıktığı bir 3 yıl yaşamıştı.
Inter'de 4 kez Serie A, 2 kez İtalya Kupası ve 3 kez İtalya Süper Kupa zaferleri yaşayan Adriano, Brezilya formasıyla da birer kez Copa America ve Konfederasyonlar Kupası şampiyonluğu elde etti.
2008 yazında Sao Paulo'ya kiralık giden Adriano'nun kariyeri düşüşe geçti, 2009 yılında Bonservisiyle futbola başladığı Flamengo'ya imza atan Adriano, bir yıl sonra Roma ile Avrupa futboluna dönmeye çalışsa da 8 maça çıktı ve başarılı olamadı ve kariyerindeki çöküş dönemi başladı.
2012'de Corinthians'a giden, kısa süre sonra kulüpsüz kalan, daha sonra Flamengo'ya imza atan ancak oradan da ayrılıp kulüpsüz kaldıktan sonra Athletico Paranaense'ye giden Adriano, 2014 yılında futbolu bırakıp 2016 yılında Miami United ile geri dönüş denemesi yapmış ancak Mayıs 2016'da 34 yaşında kariyerine nokta koymuştu.
Kulüp kariyerinde toplam 331 maça çıkan ve 150 gol, 42 asistle oynayan Adriano, Brezilya formasıyla çıktığı 48 maçta 27 gol atmıştı.
Parladığı ve fenomen olduğu Inter'de 180 maça çıkan Adriano, 177 maçta 74 gol ve 28 asistle oynamıştı.
Geçtiğimiz haftalarda faveladan bir videosu sosyal medyaya düşen Adriano'nun görüntüsü sevenlerini şoke etmişti. Peki ne oldu da Adriano'nun kariyeri zirveden okuş aşağı gitti? Uyuşturucu bataklığına mı saplandı, alkol problemi mi yaşadı? Efsane futbolcu, The Players Tribune'de 'Favelama mektup' başlıklı yazısında futbol kariyeri ve birçok konuya dair bir yazı yazdı.
İşte Adriano'nun kaleminden dökülenler...
Bir vaat olmanın nasıl bir his olduğunu biliyor musunuz? Ben biliyorum. Hem de yerine getirilmemiş bir vaat. Futbolun en büyük israfı: Ben.
İsraf kelimesini biliyorum. Sadece kulağa hoş geldiği için deği, hayatımı boşa harcamaya takıntılı olduğum için. Ben böyle çılgınca israfla mutluyum. Bu etiketi seviyorum.
Söyledikleri gibi uyuşturucu kullanmıyorum. Suça bulaşmadım, bulaşmıyorum ama bu olabilirdi. Kulüplere gitmeyi sevmem.
Sürekli mahallemde Nana'nın büfesine giderim. Beni görmek isterseniz uğrayın. Neredeyse her gün içiyorum.
Kendimle ilgili başkalarına açıklama yapmayı sevmiyorum. Alın size her şeyin açıklaması. İçiyorum çünkü borçlu kalmaya devam eden bir 'vaat' olmak kolay değil. Bu durum benim yaşımda daha da kötüleşiyor.
Bana 'imparator' diyorlar. Bunu bir düşünün. Avrupa'da imparator lakabını almak için favelayı terk eden bir adam. Bunu nasıl açıklarsınız? Belki de bazı şeyleri doğru yaptım.
Birçok insan stadyumların ihtişaımdan vazgeçip eski mahallemde oturup hayatıunutana kadar içmemin nedenini anlamadı. Geri dönmesi zor bir karardı ama şimdi bundan bahsetmek istemiyorum. Bir yolculuğa çıkmanızı istiyorum.
Rio'nun gösterişli bir bölgesi olan Barra da Tijuca'da uzun yıllar başarım ama göbek deliğim favelaya gömülü: Vila Cruzeiro, Complexo da Penha.
Haydi atlayın, motosikletle oraya gidelim. Çünkü kendimi orada rahat hissediyorum.
Bugün Adriano'nun çok özel bir yerde arkadaşlarıyla birlikteyken gerçekten neler yaptığını göreceksiniz. Saçmalık yok, sahte gazete manşetleri yok, sadece gerçekler...
Mahallenin girişimde Ordem e Progresso sahası var. Burada, San Siro'dan daha fazla futbol oynadım. Favelaya gitmek için buradan geçmek zorundasınız, futbol kendini hayatımıza dayatıyordu. Babam burada çok mutluydu. Onu herkes tanırdı. Mirinho. Kime isterseniz sorabilirsiniz.
Her cumartesi aynı rutini yapardık. Erkenden uyanır ve çantasını hazırlayıp sahaya gitmek isterdi. 'Haydi, seni bekliyorum. Bugünkü maç zor olacak' derdi. O zamanlar amatör takımımızın adı Hang'dı. Uzun süre sarı-mavi formayla oynadım. Parma'nın renklerimin aynısı. Avrupa'ya gittikten sonra bile buradaki maçları bırakmadım. 2002'de tatilden geldiğimde havalimanından taksiyle direkt buraya geldim, annemi bile görmeden maça girdim. Yakın arkadaşlarımla günlerce futbol oynardık. 3-4 gün sonra insanların arasına katılırdık. Mahallenin her yerinde futbol oynayarak dolaşırdık, bardan bara giderdik. Ben İtalya'dayken babam beni faveladaki amatör lig finalinde takıma yazdı. Rakipler titriyordu, 'Bu haksızlık' diyordu. Babam da 'Umurumda değil, oynayacaksın' diyordu. Tabii ki oynadım. Çok güzel bir takımımız vardı. O takımla Şampiyonlar Ligi'nde bile oynayabilirsiniz.
Size bir resim çizeyim: Rio'da yıl sonuna doğru sıcak hava, yüksek ses müzik, samba, sahilde yürüyen güzel esmer kadınlar. Tanrı affetsin ama dünyada bundan daha iyisi yok.
Finali kazandık, favela yanıyordu. Havai fişekler, kutlamalar... Futbolu da içmeyi de bu sahada öğrendim. Babam çocukların içmesinden hiç hoşlanmazdı. Beni ilk kez içerken yakaladığını hatırlıyorum. 14 yaşındaydım ve mahalledeki herkes kutlama yapıyordu. Sahaya ışıklandırma yapılmıştı, barbekü partisi eşliğinde oyun oynuyorduk. İnsanlar dans ediyordu. Ben o zaman içmiyordum ama tüm arkadaşlarım içiyordu. 'Artık yeter!' dedim ve plastik bir bardağa içki doldurdum. Annem oradaydı, gördü ama sessiz kaldı. Babam ise... Aman tanrım. Müthiş bir telaşla bana doğru koşmaya başladı. Teyzelerim ve annem durumu anladı ve babamı sakinleştirmeye çalıştı. Durdu, hiç konuşmadı. Elimden bardağı alıp yere fırlattı. 'Sana bunu öğretmedim oğlum' dedi. Babam favelamızın lideriydi. Çocukları futbola yönlendirir, kötü alışkanlıklar edinmelerine engel olmaya çalışırdı. Ama kendisi sağlam bir alkolikti. Çocukları alkol alırken gördüğünde şişeleri ve bardakları devirirdi ama daha sonra alıştı, beraber içmeye başladık. Bir efsaneydi, onu çok özlüyorum. Babamın ölümü hayatımı sonsuza kadar değiştirdi. Bugüne kadar hala bu durumun etkisinden çıkamadım.
Favelamız Viva Cruzeiro dünyanın en güzel yeri değil, tam tersi çok tehlikeli bir yer. Hayat zor, insanlar acı çekiyor. Birçok arkadaşım başka yollar izlemek zorunda kaldı. Burada şiddetten ölen insanları saysam günler alır. Fırsatı olan başka yerde yaşamaya gider.
Babam, buradaki bir partide kafasından vuruldu. Başıboş bir kurşun alnından girdi ve kafasının arkasında kaldı. Doktorlar kurşunu bir türlü çıkaramadı. Babam sık sık nöbet geçirmeye başladı. Ondan sonra ailemin hayatı asla eskisi gibi olmadı. Babam vurulduğunda ben 10 yaşındaydım. Onun krizleriyle büyüdüm. Bir daha hiç çalışamadı, ailenin tüm yükü annemin sırtına bindi. O da bu durumla yüzleşti ve bizim için çalıştı. Bu mahallede herkes azla yetinir. Komşuluk da üst seviyededir. Özellikle çocukların iyi beslenmeleri için herkes elinde ne varsa verirdi. Teyzelerimden biri yemek fişi veren bir iş bulmuştu. Anneme fişleri verir ve 'Adriano'ya yiyecek alırsın' derdi. Bu insanlar olmadan ben hiçbir şey olmazdım.
Çocukken annem işe giderdi, ben anneanneme. O da beni antrenman için Flamengo tesislerine götürürdü. Eskiden sokağın sonunda bir çukur ardı ve orada banyo yapardık. Faveladaki çocuklar yüzmeyi böyle öğrenir, denizde değil. Bugün bile bunu, denize girmeye tercih ederim. Havuza, denize sadece zengin mahallelerden biri gibi gözükmek için girerim. Çatıda duş almak ve başından aşağı bir kova su dökmek gibisi yok.
Favelada herkes birbirini tanır. Kapıyı açıp dışarı çıktığın an herkesle iletişim halindesin. Evler yan yana. Avrupa'ya taşındığımda beni en çok şaşırtan şey sokakların sessizliği olmuştu. İnsanlar birbirini selamlamıyor, herkes ayrı yaşıyordu. Milano'daki ilk Noel benim çin çok zordu. Bizde Noeller çok kalabalık kutlanır. Inter'deki ilk Noel'imde evimde yalnızdım. Hava çok soğuktu. Sokaklar boş, günler çok kısa, hava yağışlı... Hiçbir şey yapmak istemedim, evimi çok özlemiştim.
Seedorf harika bir arkadaştı. O ve eşi, Noel öncesi akşam yemeğine beni de davet etmişti. O günkü aklımla inanılmaz bir yemekti ama ben yine de Rio'da olmak istiyordum. Yemekte çok kalmadım, özür dileyip evime geri döndüm. Hemen annemi arayıp 'Mutlu Noeller' dedim. O da 'Herkes burada, bir tek sen yoksun' dedi. Arkadan gelen kahkahaları duyabiliyordum. Herkes dans ediyordu. Ben de ağlamaya başladım. Annem 'İyi misin oğlum' dedi. 'Evet, arkadaşın evinde yemekteydim, yeni geldim.' dedim. Yemekte pasta olduğunu söylediğinde yine ağlamam başladı. Annemin pastaları çok iyidir. Onu ve oradaki her şeyi çok özlemiştim. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Yıkılmıştım, bir şişe vodka aldım ve koca şişeyi tek başıma içtim. Bütün gece ağlayarak içtiğim için kanepede sızmıştım.
Daha sonra düşünmeye başladım. Tanrı bana Avrupa'da futbolcu olmak fırsatı vermişti. Ailemin hayatı bu sayede çok değişti ve gelişti. Tüm bunlara karşılık olarak futbol oynamam gerekiyordu. Küçük bir bedel. Bunu kafamda netleştirdim.
Inter'den ve İtalya'dan kaçıp buraya saklanmaya geldim. 3 gün boyunca dar sokaklarda yürüdüm ve kimse beni bulamadı. Favelanın bir numaralı kuralı: Ağzını kapalı tur. Polis beni arıyordu , İtalyan basını çıldırmıştı. Rio polisi, kaçırıldığımı düşünüp buraya operasyon düzenledi. Bir favela çocuğuna favelasında zarar verilir mi hiç? Çıldırmışlar. O süreçte herkes beni çok eleştirdi. İster beğenin ister beğenmeyin, benim özgürlüğe ihtiyarım vardı. İtalya'da sokaka her çıktığımda kameralara dikkat etmek zorundaydım. Karşıma kim çıkarsa çıksın tetikte olmak zorundaydım ve buna dayanamıyordum. Burada öyle bir şey yok. Dışarı çıktığımda kimse ne yaptığımı bilmez ve bununla ilgilenmez. Favelaya neden geldiğimi bilmiyorlardı. İçki, kadınlar, uyuşturucu olduğunu düşünüyorlardı ama hayır, özgürlük istiyordum. Tekrar insan olduğumu hatırlayıp yaşamak istiyordum. İşte gerçek bu.
İstediklerini yapmaya çok çalıştım. Mancini ile çok konuştum, Jose Mourinho ile çok denedim, Moratti'nin omzunda ağladım ama istediklerini yapamadım. Birkaç hafta iyi kaldım, içkiden uzak durdum, at gibi çalıştım ama her zamanki gibi geri döndüm. Herkes bana laf atıyordu ve ben buna dayanamıyordum.
İnsanlar 'Vay canına! Adriano 7 milyon euro kazanmayı bırakıp burada yaşamayı seçti. Her şey bunun için miydi?' diyorlar. En çok duyduğum şey bu ama neden yaptığımı bilmiyorlar. Kendimi iyi hissetmediğim için yaptım. Özgürce yaşamaya ihtiyacım vardı. İşte mahallemi gördünüz, burada yaptıklarımızda bir yanlış var mı? İnsanları hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm. Favelamda aradığım tek şey huzur. Burada çıplak ayakla ve gömleksiz yürüyorum, sadece şort giyiyorum. Domino oynarım, kaldırılda otururum, çocukluğumu hatırlarım, müzik dinlerim, dans ederim, bir yerde uyuyakalırım.
Bu sokakların her birinde babamı görüyorum, daha ne isterim ki?
Buraya kadınları bile getirmiyorum. Kendi mahallemdeki kızlarla da hiç işim olmaz. Çünkü sadece huzur ve özümü hatırlamak istiyorum. Bu yüzden sürekli buraya dönme ihtiyacı hissediyorum. Burada gerçekten saygı görüyorum. İşte benim hikayen böyle.
Vila Cruzeiro, dünyadaki en iyi yer değil ama benim yerim.