Güncelleme Tarihi:
Akşamcılığınızı, yemeye, içmeye düşkünlüğünüzü bilmeyen mi var!.. Beyoğlu'ndaki Tokatlayan Otelin, Karaköy Köprüsündeki meyhanelerin, Büyükdere'deki Pamuk Yani'nin, sulardaki gazinoların dili olsa da anlatsalar sizin katıldığınız alemleri. Ne hoş şeyler söylerlerdi!.. Önünüzde kimi zaman şarap kadehiniz, kimi zaman rakı bardağınız... Ne güzel günlermiş onlar... Kemancı Tatyos'un, Karakaş Avram'ın, Kanuni Şemsi'nin, Tanburi Yuvakim'in nağmelerine, fasıllarına eşlik etmek ne keyili oluyordu kim bilir?.. Umarım bu içkili alem düşkünlüğünüz, diğer dünyada başınıza iş açmamıştır.
Sayın üstadım, TEKEL özelleştikten sonra "rakı sağanağı" başladı. Neredeyse her geçen gün, yeni bir rakı piyasaya sürülüyor. İki kere damıtılanı, üç kere imbikten geçeni, yaş üzümden yapılanı, tek cins üzümden damıtılanı, sakızlısı, 20'liği, 35'liği, 70'liği, litreliği, yeşili, karası, sarısı derken raflar rakılarla doldu taştı. Sizin zamanınızı bilmiyorum ama, şundan 5-6 yıl önceki rakıları hatırladıkça, şimdiki akşamcıların ne kadar şanslı olduklarını düşünüyorum. Daha yakın geçmişte, anason yokluğundan bir türlü beyazlaşmayan rakılar, şimdi bir damla suyu görünce aslan sütüne dönüveriyorlar.
Geçenlerde piyasaya yeni sürülen "Beylerbeyi" adlı rakıyı tatmak için Feriye Lokantası'na gittim. Burası da neresi diye soracak olursanız, Ortaköy'de, Çırağan caddesinde, sizin zamanınızda Feriye Karakolu'nun bulunduğu yer diye anlatabilirim. Hani mermer sütunlu revaklarıyla küçük bir sarayı andıran ünlü karakol. Kabataş Lisesi'nin sizin zamanınızda olup olmadığını hatırlamıyorum, işte bu okulun bitişiğinde. Zaten lokantaya da okulun kapısından giriliyor. Boğaz'ın kıyısında, Ortaköy Camii ve köprü manzaralı, Türk mutfağının en lezzetli örneklerini sunan bir lokanta oldu şimdi burası. Akşamüstleri buradan güneşin batışını seyretmeye doyum olmuyor. Hele şıkır şıkır akıp giden Boğaz'dan esen serin rüzgar, insanın bütün yorgunluğunu alıp götürüyor.
Sayın hocam Beylerbeyi rakısı bana biraz hafif geldi. Anason tadını, kokusunu tam olarak alamadım. İçimi çok kolay bir rakı olmuş. Ben, eski, kötü rakılara alışık olduğum için, damağım henüz bu rafine tatlara alışmamış olabilir. Nitekim, yanımda oturan hanımefendi, üç kere imbikten geçirilen bu özel rakıyı öve öve bitiremedi.
Ahmet Rasim bey, sizin içkiyle bol meze yediğinizi biliyorum. Zaten cüssenize bakınca, yemeğe olan düşkünlüğünüz belli oluyor. Ben ise içki içerken meze yemeği pek sevmiyorum. Mide dolunca, içkinin tadı kaçıyor sanki. Yıllar önce Bozcaada'da bir Rumla tanışmıştım. Adam bir tek deniz kestanesi ile bir küçük rakı bitiriyordu. Yavaş yavaş, zevkini çıkara çıkara... Bir dilim kavunla, bir dilim kaliteli peynir yetiyor bana. Değişik birkaç mezeye de hayır diyemiyorum. Ama masa meze tabakları ile dolunca, onlara çatal sallamaktan kadeh kaldırmaya zaman bulamıyorum.
Sayın üstadım, Feriye Lokantasının şefi Vedat Başaran o gün tam manasıyla ipin ucunu kaçırmıştı. Birbiri arkası gelen mezeler öylesine lezzetliydi ki, ne yapacağımı şaşırdım. Önce yememek için direndim. Ama kısa bir süre sonra direncim kırıldı. Kadehi bırakıp, çatalı aldım ve giriştim. Neler mi vardı?.. Sayayım da kulaklarınıza inanmayın: Peynir piyazı, yahudi yumurtası, kabaklı havuç tavası, turp ekşilemesi, koruklu bamya, limonlu pazı sarma, sütlü Boşnak biberi, somon lakerdası, Rumeli köftesi, yaprak ciğer, bamya kızartması, kabaklı patlıcan böreği, güveçte sucuk, asma yaprağında peynir ızgara, kalamar dolması, kızartma istavrit dolması, asma yaprağında sardalye, deniz mahsullü güveç... Ardından gelen ana yemekleri saymaya gerek var mı bilmiyorum.
Sayın üstadım, ağzınızın suyunun aktığını tahmin edebiliyorum ama, bu kadar mezenin girdiği midede rakıya yer kalır mı? Son dönemin İstanbul'u tam size göre Ahmet Rasim bey. İnsana yaşam keyfi veriyor. Keşke bu yıllarda yaşasaydınız!.. Rakılar şeker gibi, şaraplar hayat suyu, mezeler damak çatlatan cinsten... Umarım cennet mekanda siz de keyifli anlar geçiriyorsunuzdur.
Saygılarımın kabulünü rica ederim efendim