Paylaş
Evde Kal günlerinde sıkıntıdan boğulur gibi olup radyoyu açtığımda; Müzeyyen Senar “Şarkılar seni söyler, dillerde nağme adın, aşk gibi, sevda gibi... Huysuz ve tatlı kadın... En güzel günlerini demek bensiz yaşadın” diyor, basketbolsuzluğa efkarlanıyor, karalar bağlıyorum. Derken bizim Kadıköy Maarif Kolejli Bülent Ortaçgil alıyor gitarını eline; diyor, kafayı sıyıracak oluyorum. İstasyon değiştiriyorum Melike Demirağ;
“Şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satayım Püfür püfür bir vapurun yan tarafında Şu anda İstanbul’da olmak vardı anasını satayım Yeni Cami’de mısır atmak kuşlara Köprüde balık ekmek yemek Dolmuşa ‘Çek dostum’ demek Ver elini Kadıköy, ver elini Kalamış, Moda Şu anda İstanbul’da olmak vardı Şu anda İstanbul’da olmak vardı Şimdi İstanbul’da, şu anda İstanbul’da Ahh İstanbul’da” diye mırıldanıyor...
Ama ben İstanbul’da olmama rağmen melun virüs yüzünden İstanbul’u ve bizlere sunduğu güzellikleri yaşayamadığım gibi, aslında ‘Final Four için Köln’de’ olup basketbol heyecan ve coşkusunu yaşamak istediğimden içim içime sığmıyor. Sonra bir başka şarkıya kulak verip; “Sabret gönül bir gün olur, bu hasret biter Çekilen acılar acılar canım, gün olur geçer Sabret gönül bir gün olur, bu hasret biter” diyerek teselli buluyor, ‘geç olsun güç olmasın’ sloganına sarılıp, “Acele işe şeytan karışır, belki basketbolda en iyisi bu yılı yaşanmamış kabul ederek yeni seneye başlamaktır” çaresiz teslimiyetiyle Orhan Veli gibi beni de bu havalar mahvetmeden radyoyu kapatıyorum.
Paylaş