Paylaş
PAZAR akşamı Rize’de oynanan Rizespor-Fenerbahçe maçının 66’ncı dakikası... Oyundan o dakikaya kadar silik bir futbol ortaya koyan Ahmet İlhan Özek çıkıyor, yerine o dakikadan sonra silik bir futbol ortaya koyacak Emrah Başsan giriyor. Ahmet İlhan 1988 doğumlu, 22 yaşıyla 26 arası zaman zaman milli takıma çağırılmış, umut vaat ettiği düşünülen bir isim. İsimdi daha doğrusu. Şu anda hali-tavrı-yürüyüşü, futbolunun çok önünde olan ve her geçen gün de geriye giden bir sporcu. Türkiye’deki yüzlerce benzeri gibi. Çünkü Türkiye’de futbolcular gelişmeyi bir yana bırakın, yerlerinde bile saymıyorlar artık. Geriliyorlar sadece... 20-21 yaşındaki gayet umut vaat eden bir futbolcuyu, 28 yaşında vasat, sıradan ve havalı bir zengine dönüştüren sisteme, Süper Lig diyoruz biz!
Ahmet İlhan’ın yerine giren Emrah Başsan’ın da durumu çok farklı değil. 1992 doğumlu Emrah, 2010’la 2015 arası alt yaş grubu takımlarında milli olan, müteakiben de Anadolu ekiplerinde sonradan oyuna girmeye başlayan bir sporcu. Bir zamanlar umut vaat ediyor diye andığımız, şu sıralar pek anmadıklarımızdan.
Ahmet İlhan ve Emrah, buzdağının görünen yüzü. Murat Duruer, İlhan Parlak, Aytaç Kara, Adem Büyük, Soner Aydoğdu, Özer Hurmacı gibi onlarca örnek ekleyebilirsiniz aynı yargının içine: Türkiye’de futbolcular ekseriyetle gelişmiyor, geriliyorlar. Bu tarz problemlerin Türkiye’deki tartışma alanları da kısıtlı. “Altyapı eksik” deniyor ve çıkılıyor işin içinden. Evet belki Türkiye’de altyapı eğitimi kusursuz değil. Peki üstyapı eğitimi tamam mı ki sahi?
Maç sonu basın toplantılarında “İyi mücadele ettik”, “Şanssız goller yedik”, “Bireysel hatalarla kaybettik”ten başka bir şey söyleyemeyen, 300 kelimeyle Türkçe konuşmaya çalışan antrenörlerin soyunma odasında birer söz ustası, birer Hegel, birer Kant olmadıkları ortada. İyi bir antrenörün en önemli becerilerinden birinin iletişim olması gerektiği düşünüldüğünde Türkiye’de futbolcuların neden gelişmediğinin yanıtlarından birine ulaşıyoruz sanırım. Antrenörlerimizin zaten yüzde 99’u Türkçe dışında bir lisan konuşamıyor, global gelişmeleri takip edemiyor. Onu boşverin, Türkçe’yi dahi karşısındakine derdini kusursuz anlatabilecek kadar iyi konuşamayan teknik direktörlerle sporcularımızın mesafe kat etmesini beklemek, hayal oluyor şüphesiz ki. O yüzden de Türk futbolunun esas sorunu altyapı değil, üstyapı eğitimi biraz da.
TÜRK YALANI ORTAYA ÇIKTI!
Süper Lig’in bu sezonki gol ortalaması 2,37... Son çeyrek yüzyılda gördüğümüz en düşük ortalama bu. F.Bahçe-G.Saray derbisi 3 şut-40 faulle, Trabzon-Antalya maçı 13 kart-52 faulle bitti. Antrenörler kaliteden, teknikten, taktikten değil, mücadeleden bahsediyorlar sürekli. Sporcular da yalnızca mücadele etmeye ve kaybetmemeye odaklanmışlar haliyle. Ancelotti, Guardiola, Heynckes filan değil, Advocaat’ın bile Türk futbolunda 3 ayda yarattığı etkiyi izliyoruz hep beraber: Şener, Mehmet, Souza, Van Persie, Alper, Volkan, Sow...
ÜÇ AYDA GELİŞİM
Yerlisi-yabancısı, genci-yaşlısı kim varsa gelişti 3 ayda. Üstelik adam, “Sezon başı yüklemesini ben yapmadım ki” mazeretine de sığınmadı hiç. Meşhur bir Türk yalanını da ortaya çıkarmış oldu böylece: “Futbolcu kondisyonu, sadece sezon başı yüklemesiyle ilgili bir konu değil. Sezon içinde de pekala fizik durum geliştirilebilir.” Bu tezin içine, 4 ayda ligin en fazla koşan, en dinamik takımını yaratan 38 yaşındaki Igor Tudor’u da ekleyebiliriz tabii ki.
Çözüm basit: Bir ülkede futbolun gelişmesi için futbolcunun gelişmesi gerek. Futbolcunun gelişmesi için de antrenörün gelişmesi. Gelişmeyen, yerinde sayan, sürekli mazeret üreten ve homurdanan, suratı maça 1-0 yenik başlayan, ‘yenemiyorsan yenilme’ci antrenör tipolojisiyle bu noktaya kadar gelebildi ülke futbolu. Bir kademe daha ileriye gitmek için acilen değişmesi gerek antrenör neslinin.
Hoffenheim’ın 29 yaşındaki koçu Nagelsmann, bence doğru örnek değil. Bir fantezi o. Milyonda bir olur böyle bir keşif, Hoffenheim tutturdu o milyonda biri. Ancak 40’larının başındaki Tuchel’in, Eddie Howe’ın, Zidane’ın neslinin başarısı ortada. Süper Lig kulüplerinin de bir grup antrenör-yorumcunun tekeline girmiş teknik direktör zincirini kırmasının ve çağdaş isimlere yönelmesinin zamanı geldi de geçiyor bile...
Paylaş