Paylaş
ALMANYA Futbol Federasyonu, 12 yıldır görevde olan Löw’ün kontratını turnuva öncesi 2022’ye kadar uzatmıştı. Federasyon, turnuvanın neticesini beklememe sebebi olarak da şunu göstermişti: “Takım geçiş sürecinde. Turnuvanın sonucu ne olursa olsun bu geçişi Löw’den daha iyi yapacak biri olamaz.”
Federasyon bugün de aynı şeyi düşünüyor mu bilmiyorum ama evet Almanya takımı gerçekten de bir geçiş sürecinde... Ya da bir “geçemeyiş süreci” de denebilir buna!
2014’ün şampiyonları Khedira, Özil ve Müller gibiler için artık çok geç gibi. Ama Löw’ün takıma monte etmeye çalıştığı Werner, Süle, Goretzka gibiler için de henüz erken gibi.
Aynen Sartre’ın dediği gibi: “Saat 3. Bir şeyler yapmak için ya çok erken, ya da çok geç...”
Elbette Dünya Kupası tarihinde turnuvaya kötü başlayıp finale giden çok sayıda örnek var; Fransa 2006 gibi, İspanya 2010 gibi. Almanya da “turnuva takımı” tabirinin sözlük karşılığı olduğuna göre Kore’yi geçebilseler, ikinci turda pekala bir şeyleri düzelterek makineye bir “reset” atabilirlerdi. Ancak bu da yeterli olmayacaktı sanki. Çünkü Löw de doğrunun ne olduğunu bilmiyor gibiydi zaten.
Tecrübeli teknik adam, ikinci maça 4, üçüncü maça 5 oyuncu değiştirerek başlamıştı. Üç maçta da ilk 11’de başlattığı sadece 4 adam vardı, bu da doğru 11’i bulamadığının, idealin ne olduğunu bilmeden Rusya’ya geldiğinin itirafı gibi zaten...
Bu turnuva, Almanlar’ın turnuvası değildi kesinlikle. Hak ederek veda ettiler zaten...
TÜRKİYE, RUSYA’YA GİDEBİLİR MİYDİ?
Yaşı 70’in altında olanlar, Türkiye’yi sadece bir kez, Kore-Japonya 2002’de Dünya Kupası’nda izleyebildiler. Ve kalan her Dünya Kupası’nda bir ah dediler ister istemez: Şu Suudi Arabistan’ın, Panama’nın, Fas’ın olduğu kupada Türkiye olmaz mıydı?
Öncelikle şunu not etmek gerek: Türkiye, 1950 Dünya Kupası istisnası dışında Asya kıtası elemelerinde yarışmayı reddetti. 1950’ye de Suriye’yi 7-0 mağlup etmek suretiyle gitme hakkı kazanmasına rağmen katılmadı. Zaten 1954’te de ait olduğumuzu düşündüğümüz yere, Avrupa kıtası elemelerine döndük. O günden beri de uluslararası yarışmalara Avrupa elemelerinden gidiyoruz. Avrupa elemelerinde yarışıyorsanız, her turnuvaya gitmek gerçekçi bir hedef değil zaten. Avrupa’dan 13-14 bilet var; 5-6’sı futbolun devlerine gidiyor. Geriye kalan 7-8 bilet için 20 civarı ikinci halka ülke yarışıyoruz. İyi nesil yakalayan kupaya gidiyor, yakalayamayan gidemiyor. Çok özetle, basit realite bu.
PEKİ GRUPTAN ÇIKABİLİR MİYDİK?
Elemelerde bizi geçip turnuvaya giden Hırvatistan’la İzlanda aynı grupta yarıştılar. Dün sabah Ertuğrul Özkök’ten bir mesaj aldım: Eğer bu turnuvaya İzlanda değil biz gitmiş olsaydık, acaba gruptan çıkabilir miydik?
Yeniden yapılanan, genç bir takımız. Henüz reorganizasyon aşamasındayız. Turnuvaya en düşük FIFA sıralamasıyla gelen Rusya’ya karşı bile fiziksel olarak zayıf ve kopuk gözüktük. Benim kanaatim, bu turnuvanın bizim turnuvamız olmadığı yönünde. İkişer yaş almış Yusuf Yazıcı, Enes Ünal, Çağlar, Okay ve Abdülkadir’lerle 2020’den daha umutluyum ben...
GÜNÜN SÜRPRİZ ADAYI
Elbette sürpriz hükmünde sayılmaz; ama De Bruyne’lerin, Hazard’ların, Lukaku’ların içinde Meunier’nin parlaması da basit bir vaka değil. Belçika’nın dinamik sağ beki Meunier, turnuvanın yıldızı olmaya doğru ilerliyor.
GÜNÜN YILDIZ ADAYI
Jesse Lingard, Alex Ferguson döneminde United A takımına çıkmış, ama kendini ispatlaması zaman almış bir adam. Bu yıl ritmini buldu, o ritmi Rusya’ya da taşıdı. İlk iki maçta spotlar, Dele Alli’nin değil onun üstündeydi.
BASKI HARRY KANE’İN ÜSTÜNDE
Kane harika bir futbolcu, harika bir karakter. Ama bir kez daha aynı hataya düşüyor, gol krallığına odaklanıyor. Ligde krallığa odaklandığında formunun ne kadar düştüğünü biliyoruz. Krallığa değil futbola odaklanmalı.
BU DETAYA DİKKAT
James Rodriguez, 2014 Dünya Kupası’nda yakaladığı şöhretin bedelini, Real Madrid oligarşisi tarafından ezilerek ödemişti. James yılmadı, sakat başladığı 2018’e de damga vuruyor. Polonya maçında Cuadrado’ya asisti bir başyapıttı.
Paylaş