Paylaş
Hawking, sırra seyahatini formüllerle-rakamlarla yapmaya çalışırken, Hemingway yol almak için harfleri kullandı. Kâinat, dev bir algoritma. Bu algoritmanın tamamını görebilsek, depremleri de, hastalıkları da, savaşları da açıklayabileceğiz belki. Paul Erdös, bu algoritmayı 2+2=4 bilimselliğinden faydalanarak okumaya gayret ederken, Tolstoy toprakla kanı çarpıp insana ulaşma çabasında. Oysa bir gün birisi, “1 bölü toprak eşittir insan” ya da “729 artı sevgi eşittir aşk” derse yanlışlığını nasıl ispatlayabilirsiniz ki böyle eşitliklerin? Belki de sözlerle rakamlar toplanabiliyor, nesneler duygulara bölünebiliyor başka bir evrende.
7’NİN SIRRI
İnsan küçük bir kâinat demosu. Kâinatı çözmenin yolu da bireyin kendisini çözmesinden geçiyor galiba. 37 yıldır kendi küçük dünyamda harflerle rakamları toplamaya çalışmamın bir nedeni de bu. 1.1.1979’da doğmamın bir sebebi olmalıydı bana göre... Doğum tarihimin rakamları toplamının 28 (7 çarpı 4) olduğunu fark ettim çocukluğumda önce. Soyadımın harflerinin alfabedeki sıralarını toplarsanız da 63 (7 çarpı 9) yapıyordu. TC kimlik numaramın rakamları toplamının da 42 (7 çarpı 6) olduğunu görünce şaşırmamaya başladım artık. ÖYS’de 7’nci tercihime girmem ya da uzun süredir oturduğum evimin kapı numarasının 7 olması sıradandı artık.
Belki deli olduğumu düşünebilirsiniz, ama 2004’ün yazında Milliyet’ten aradıklarında da kendimi gazetenin isminin harflerinin alfabedeki karşılıklarını toplarken yakalamıştım. 128 çıkmıştı bu defa. Yedinin katı değildi, pek enteresan gözükmemişti bir an. Ta ki yarım saniye sonra 128’in 2 üzeri 7 olduğunu fark edene kadar!
HAZİRANIN 13’Ü...
Deliliğim sadece rakamlarla ilgili değil tabii ki. Bir Seinfeld hayranı olarak Costanza’nın çeşitli işler denedikten sonra Yankees ekibine girmesinin tesadüfi olmadığına inanırım kendi küçük dünyamda. ‘Everybody Loves Raymond’ın başrol oyuncusu Ray Romano’nun bir spor yazarını canlandırması. ‘Mighty Aphrodite’ta Allen’ın bir spor yazarını oynaması. Her biri, küçük kişisel delilik evrenimi oluşturan yapı taşlarıdır bana göre. Okuduklarınız tamamen benim deliliğimi inkâr çabalarım muhtemelen. Lâkin, 13 Haziran’da Socrates Dergi’nden Caner Eler arayıp, “Ağabey, 7’nci ay için aşk temasını işleyeceğiz” dediğinde zihnimin beni bir başka 13 Haziran’a ve bir başka kişisel delilik hikayeme götürmesine de engel olamamıştım, affedin.
RUMEN MİLLİ TAKIMI VE 13
TARİH, 13 Haziran 2008’di. 13’üncü Avrupa Şampiyonası, İsviçre ve Avusturya ortaklığıyla düzenleniyordu.
13’üncü Avrupa Şampiyonası’nın 13’üncü maçı, Zürih’te İtalya ile Romanya arasında oynanıyordu. Maçın canlı yayın yorumcusuydum o gün. İçten içe bir mutluluk yaşıyordum ister istemez; çünkü muhtemelen dünya üzerinde bu satırların deli yazarından başka hiç kimse Haziran’ın 13’ünde, 13’üncü şampiyonanın 13’üncü maçının oynandığından haberdar değildi.
Masamın bitişiğinde aynı maçı Canal Plus için yorumlayan kişi, Arsene Wenger’di. Hem turnuvayı Fransız televizyonuna yorumluyor, hem de Arsenal’deki 13’üncü sezonu için oyuncu bakıyordu dâhi iktisatçı. Bir saate yakın sohbet etme şansı buldum Wenger’le. Günün anlam ve önemiyle ilgili saçmalıklarımı ona da sayıkladım hatta, o da bana bu konuda hassas İtalyanlar’la çalıştığını ama Rumenlerin 13’ün uğursuzluğuna inanmadığını söyledi maç öncesi.
WENGER’İN AŞKI...
Skor 1-1’ken Rumenler penaltı kaçırırken ben de sağıma, Arsenal menajeri Wenger’e doğru dönmüştüm gayriihtiyari. Bana bakarak gülümsüyordu. Futbol dünyasında belki de en fazla âşığı olan adamın, futbola ne kadar âşık olduğunu gördüm o anda gözlerinde. Aceleyle çıkardı kulaklığını ve “Maybe they should” dedi fısıldayarak (Yani Rumenler belki de 13’ün uğursuzluğuna inanmalılardı). İnanmalılardı belki de. Bilemiyorum. Ben başka şeylere inanıyordum doğrusu... Siz de her neye inanıyorsanız, 7’ye, 13’e ya da 99’a... Küçük rakamlar uğruna inandıklarınızdan vazgeçmediğiniz bir yıl olur umarım bu.
Paylaş