Paylaş
Geçtiğimiz hafta içinde Bayern Münih Başkanı Hoeness, yanına kulüp CEO’su Rummenigge ve teknik direktör Niko Kovac’ı da alarak çok enteresan bir basın toplantısı düzenledi. Söz konusu toplantıda Hoeness ve Rummenigge, Alman spor medyasına son bir uyarı yapmak istediklerini, eğer eylemleri tekrar ederse hukuki yollara başvuracaklarını söylediler.
Buraya kadar size sıradan gelmiş olabilir, çünkü Türkiye’de çok yaygın bir tehdit biçimi bu. Ancak Bayern yetkililerinin gerekçesi dikkat çekici. Başkan Hoeness, eğer sporcularına karşı medyada aşağılayıcı tavır sürerse, Alman Anayasası’nın 1. maddesinin 1. bendine dayanarak mahkemeye başvuracaklarını söyledi. Alman Anayasası’nı bundesregierung.de adresinden indirdiğinizde söz konusu maddenin şöyle olduğu görülüyor:
“İnsan haysiyeti dokunulmazdır. Ona saygı duymak ve (onu) korumak, devletin görevidir.”
Hoeness ve Rummenige’nin futbolcuların onuruna saldırı olarak gördükleri yorumlarsa şu minvalde:
“Hummels ve Boateng’in oynadığı futbol çağ dışı... Neuer artık uluslararası bir kaleci değil... Ribery ve Robben, bu seviye için çok yaşlılar.”
Hemen hemen aynı günlerde İngiltere’de bir başka büyük futbol ikonu, Jose Mourinho da, kendisiyle ilgili medyada yapılan eleştirileri “insan avı” olarak adlandırmıştı. Mourinho’ya göre kendisine yapılan muamele insanlık dışı. Ben meseleyi hem sporcu, hem de gazeteci penceresinden ele almaya ve anlamaya çalıştım. Kendileri de birer eski sporcu olan Hoeness, Rummenige ve Kovac’ın genç meslektaşlarını koruma düşüncelerini anlıyorum. Ama eleştiriler bana hiç “haysiyet kırıcı” gelmedi doğrusu.
Medyanın tavrı nasıl olmalı?
MÜNİH merkezli tabloid TZ (Tageszeitung), Bayern Münih yönetiminin bu çıkışı sonrası, son derece akılcı bir reaksiyon vermiş. Hafta sonu Bayern Münih’in Wolfsburg’u deplasmanda 3-1 yendiği maç sonrası, müsabaka tenkiti olarak şöyle bir metin yayınlamış: “Bayern Münih, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper... (Bütün bir yazı, bu tekrarla bitiyor)”
Yine Almanya’nın en büyük günlük gazetelerinden Süddeutsche Zeitung ise, müstehzi bir köşe yazısı ile göstermiş tepkisini:
“Siz Robben’in kırmızı kart gördüğüne aldanmayın. Gerçek bu değil. Her şey mükemmel.”
13 yıllık meslek hayatımda çeşitli erk sahipleri tarafından defalarca mahkemeye verilmiş ve defalarca beraat etmiş bir gazeteci olarak Alman medyasının bu tehdide karşı tavrını mükemmel buldum doğrusu. İmrendim, kıskandım ve biraz da utandım galiba halimizden. Mizah, doğru kullanıldığında muhteşem bir silah gerçekten.
Özkahya, Yankaya, Kalkavan
Medya-sporcu meselesini ele almışken, hakem-yönetici-sporcu ilişkisine de değinmek gerek. Cumartesi akşamı Sivasspor-Fenerbahçe müsabakasını yöneten Halis Özkahya, tam 3 yıl sonra sarı lacivertlilerin bir maçında düdük çaldı. Aziz Yıldırım’ın tehdit ettiği Özgür Yankaya ise üç buçuk yıldır çıkmadı Kadıköy’e.
Diğer bir enteresan gelişme Caner Erkin’in saha içinde Mete Kalkavan’a küfür davasından delil yetersizliği nedeniyle beraat etmesi. Olayın tek şahidi Tolgay, küfrü duymadığını söylemiş(!)
Haftanın sözü: “Hakemlerden ricam, oyunun akışkanlığına özen göstermeleri. Bir futbolcu sistematik olarak oyunu kesiyorsa onu geç kalmadan cezalandırmaları. Bugün Başakşehirliler bunu yaptılar ama benim futbolcum da yapıyorsa cezalandırın. Oyunu kesmeyin.” (Ertuğrul Sağlam)
Haftanın dikkat çekeni: Cuma akşamı Lyon-Nimes maçını 90 dakika izledim. Ümit milli santrforumuz Umut Bozok, son yarım saatte Depres’nin yerine oyuna girdi; 2 şut attı, 3 top kazandı. Son derece etkili gördüm Umut’u. 1996 doğumlu genç adamın gelişmeye devam etmesi mutluluk verici.
Paylaş