Burası, beton mantarlar ülkesi

SÜPER Lig’de ilk devre birkaç gün sonra tamamlanıyor.

Haberin Devamı

 Profesyonel ligin 59’uncu sezonunda rekabet üst düzey, ama kalite fena halde tartışmalı. Ligin marka maçı Fenerbahçe-Galatasaray, toplam yalnızca 2 şut ve tam 40 faulle bitti. Fenerbahçe-Beşiktaş da 42 faulün yanına tek bir isabetli şut eklenemeden sona erdi. Bu duruma kıyas kabul edilebilecek bir gelişme yaşandı bu hafta adada: Pazartesi gecesi Everton-Liverpool maçında çerçeveyi bulan ilk vuruş 51’de gelince hararetli tartışmalar oldu İngiltere’de. Çünkü Merseyside derbisi, bu sezon ilk 51 dakikasında isabetli şut izlenemeyen ilk Premier Lig maçıymış. Oysa Süper Lig için isabetli şut yaşanmayan ilk devreler sıradan bir şey artık. Çoktan alıştık bu duruma.

 

6.9 FAULE 1 SARI KART

 

Haberin Devamı

 Süper Lig’de geriden kalan 135 maçta 332 gol var. Yani maç başına gol ortalaması 2,46. Üç puanlı sisteme geçişten beri Süper Lig’de gol ortalaması 2,5’un altına hiç düşmemiş oysa... Diğer verilerde de gidişat endişe verici: Maç başına 33,2 faul, yani kabaca 170 saniyede bir faulle Avrupa’nın 10 büyük ligi içinde en fazla düdük çalınan turnuva burası. İngiltere’de bir sarı kart için 4,6 faul yeterliyken Türkiye’de 6,9 faul gerektiği için de sporcular taktik faul yapmakta ısrarlı. Bu hafta fark ettiğim bir başka çarpıcı istatistik de şu: Ligde ikinci sarıdan çıkan kırmızı sayısı yalnızca 22... 606 sarı karttan yalnızca 22’si, yani yaklaşık yüzde 4’ü kırmızıya dönüşmüş, çünkü hakemler ikinci sarıyı çıkarmakta da tedirginler.

 

BU İŞTE GARİPLİK VAR

 

 MHK’nın, devre arası seminerinde bence en çok üstünde durması gereken konu bu: Madem bu ligde bu kadar çok faul oluyor, o zaman karşılığı olan kartlar da çıkmalı. Hakemler sistematik faul düşüncesindeki oyuncuyu/takımı ayırt edip faul saymadan süratle kartına başvurmalı. İlk sarı kartla ikinci sarı kart için kural kitabında farklı maddeler yok. Kaideler aynı. Trabzon-Antalya maçında olduğu gibi 14 oyuncuya sarı gösterip tek bir tanesine ikinci sarıyı çıkarmıyorsanız, bu işte bir gariplik vardır.

 

 

Haberin Devamı

YÖNETİM ŞEMASI DA DEĞİŞMELİ

 

Bu sütunu göz ucuyla takip edenler bilirler, son yıllarda futbolumuzdaki kötüye gidişi sıkça hatırlatıyor, aldatma odaklı sporcular ve ‘yenemiyorsan yenilme’ci ilkel teknik adamları hedef gösteriyorum. Hatta birkaç ay önce bu minvalde kaleme aldığım bir yazıya milli futbolcu bir kardeşimden itiraz geldi ve “Abi, holigan müteahhit kulüp yöneticilerinin hiç mi suçu yok” dedi haklı olarak... Şüphesiz ki, futbol kulüplerinin arkaik yönetim şeması da değişmeli artık. Zengin fanatikler her zaman kulüplerin yönetim kurullarında olacak, buna itirazım yok.

 

ARA BASAMAK

 

 Dünyanın her tarafında, Barcelona’da, Bayern’de, Milan’da da durum böyle zaten. Ama Batı Avrupa’da yönetim kurulları ile teknik direktörler arasında bir ‘sportif yönetim departmanı’ var genelde. 4-5 kişiden oluşuyor bu departman. İçinde sportif direktör, teknik direktör, finansal direktör, arama-tarama ekibi şefi gibi doğrudan futbolla ilgili kişiler bulunuyor. Ve zengin yönetim kurulu üyelerinin teknik direktörle doğrudan iletişim kurması yerine bir ara basamak vazifesi görüyor bu organizasyon. Teknik direktör buraya hesap veriyor, bu kurul da yöneticilere.

 

Haberin Devamı

Sportif direktörlük kurumu, Türkiye’de ölü doğan bir pozisyon... Özellikle Aykut Kocaman ve Ünal Karaman gibi sportif direktörlük yapan isimlerin hocaların yerine geçmesiyle bu pozisyon, antrenörlere bir tehdit alanı haline geldi bu ülkede. Başkanlar da, teknik direktörler de şüpheyle yaklaşıyorlar bu işe doğal olarak. Eğer tek kişinin patron olduğu bir sportif direktörlük birimi yerine 4-5 kişiden oluşan bir futbol yönetimi departmanı oluşturulursa belki daha gerçekçi olabilir Türkiye şartlarında.

 

HOCA KISITLAMASI

 

 Ayrıca şu anda Süper Lig’deki 18 takımın 7’sinin daha devre bitmeden hocasıyla yollarını ayırdığını, iki ekibin halen yoluna geçici antrenörlerle devam ettiğini dikkate alırsak, TFF’nin bu konuda bir kısıtlama getirmesi gerekliliği de ortada. Madem antrenörlere yılda 2 kontrat limiti var, kulüplere de bu sınır getirilmeli. “Böyle bir kısıtlama İngiltere’de-Almanya’da yok, öyleyse Türkiye’de neden olsun”culara da şunu hatırlatmak isterim: İngiltere’de-Almanya’da kaldırım kenarlarında beton mantarlar da yok. Çünkü orada kimse kaldırıma park etmiyor! Ama bu ülkenin koşulları farklı. Koşullar farklıysa, kısıtlamalar da farklı olmak zorunda doğal olarak...

 

Yazarın Tüm Yazıları