Paylaş
DÜNYA Kupası’nda çeyrek finallerle birlikte iki ana unsur ön plana çıktı: Menajerlerin taktik hamleleri ve kaleciler... Fransa-Uruguay maçında duran top düellosu şeklinde bir ilk yarı oynandı. Peş peşe iki aynı kafa vuruşundan biri gol oldu, birini Lloris adeta uzayarak kurtardı ve fişi çekti. Kritik kaleci katkıları Courtois-Neymar ve Pickford-Claesson pozisyonlarında da sürdü. Özellikle Brezilya-Belçika eşleşmesinde kaleci farkı bariz biçimde çıktı ortaya. Alisson’un büyük maçlarda sıradanlaştığını Roma-Liverpool eşleşmesinde de görmüştük halbuki...
Tabii Dünya Kupası’nda çeyrek final oynuyorsanız, taktik mükemmelliğe de ihtiyacınız var. İsveç, ikinci turda İsviçre’ye karşı önde baskı yaparak başlamış; kazandıkları toplarla rakiplerine ciddi zorluk çıkarmıştı. Turu da öyle geçtiler zaten. Ama Southgate o maçı iyi analiz etmiş, İsveç’in öne baskı için geleceğini öngörmüş ve alışılmışın dışında defalarca uzun vurdular Kane’e. Ve baskıyı aştılar böylece. Oysa rakip menajer Janne Andersson, İngilizler’in turnuva başından beri duran toplarda kullandığı “sevgi treni” metoduna çare bulamadı. İsveçliler ilk günden beri duran toplarda alan savunması yapıyorlar ve İngiltere’nin tren zaferini engelleyemediler.
Messi gözyaşlarıyla veda etti, Ronaldo elendi, Neymar yok, Salah zaten hiç başlayamadı. Süper yıldızların tesir edemediği bu Dünya Kupası’nda kalan dört maçta da sanırım ön plana daha çok menajerler ve kaleciler çıkacak gibi.
4 BÜYÜKLER TAKAS DÜŞÜNEBİLİR Mİ?
1998’de Ganz Inter’den Milan’a, Frezzolini Milan’dan Inter’e geçti. 2001’de Guly Inter’in, Pirlo, Brocchi ve Domoro Milan’ın yolunu tuttular. 2002’de Helveg, Ümit ve Coco Milan’dan Inter’e, Seedorf ve Simic Inter’den Milan’a transfer oldular. Aynı kentin düşman kardeşleri, yıllarca sürdürdüler bu takas alışkanlığını.
Transfer zor iş. Bir takımda tutmayan bir oyuncu, başka takımda parlayabiliyor. Özellikle büyük takımlar, hem oyuncu almakta, hem de elden çıkarmakta fena halde zorlanıyorlar. Inter’le Milan’ın yıllarca başvurduğu bu takas formülü, acaba İstanbul’un 3 büyüklerinin de kurtuluşu olabilir mi? Okurumuz Emre Doğan, kendi takımlarında verimsiz gözüken Isla, Ozan, Tolgay, Veli, Tolga Ciğerci, Ahmet gibi isimleri işaret etmiş mesela.
Dünya Kupası bitiyor. Transferler güçleşiyor. 4 büyükler hem “medeni başkanlar” sürecine girmiş, hem de “finansal fair-play” kıskacındayken, takas formülleri üstünde durabilirler mi acaba?
YARI FİNALİN SÜRPRİZ ADAYI
KADRODA olması bile sürpriz kabilinden sayılabilecek Pavard, her geçen tur büyüyerek geldi yarı finale. Stuttgart’ın sağ beki, Belçika’nın Verthongen-Chadli-Hazard’lı enteresan sol kulvarında da boşluk yakalayabilir.
YARI FİNALİN YILDIZ ADAYI
ROBERTO Martinez, dört maç üçlü savunmada ısrar ettikten sonra dörtlüye dönerek, sıkıcı ve tutucu olmadığını, gerektiğinde dönüşebileceğini gösterdi. Eğer Fransa’ya özgü bir taktik de geliştirebilirse, beş lig birden atlayacak.
KYLIAN MBAPPE’NİN FARKI
MBAPPE’nin Arjantin maçı performansıyla Uruguay performansı arasındaki fark değil benim meselem. Ben daha ziyade, Arjantin önündeki tavrı ile Uruguay önündeki tavrı arasındaki farka takıldım.
Mbappe’nin, diğer süper çıkış yapanlardan farkı, süper çıkış yapmamış gibi davranmasıydı. Yaşından olgun ve mütevazı duruyordu genç adam. Ve ilk kez onu Uruguay önünde, “güzelliğinin fena halde farkında olan güzel kadın” havasında gördük. Bu iyi bir şey mi, yoksa kötü mü, bilemiyorum. Süper özgüvenle şımarıklık arasındaki ince çizgide şu anda.
BASKI GİROUD’NUN ÜSTÜNDE
FRANSA, 1998’de Dünya şampiyonluğuna giderken santrforları Guivarch’ın yaşadıklarını hatırlıyorum. Gol atamıyordu, pozisyona giremiyordu ama “onun dışında her şeyi” yaptığı söyleniyordu. Şimdi aynı baskı Giroud’nun üzerinde.
BU DETAYA DİKKAT
BELÇİKA, Brezilya önünde dörtlüye dönmekle kalmadı; De Bruyne’yi de sahte 9 rolünde kullanarak rahatlattı. Lukaku’yu sağ kanatta, De Bruyne’yi en uçta kullanan bu modern bakış açısı, yarı finalde de merak uyandırıyor.
Paylaş