Paylaş
MARCO van Basten, benim çocukluk kahramanım. 25 Haziran 1988’de Avrupa Şampiyonası finalinde vurduğu vole, benim hayatımda gördüğüm en olağanüstü şeydi sanırım. 38’lik veteran Mühren’in, milli formayla son maçındaki o son ortasına Van Basten voleyi vurduğunda o top kaleye nasıl gitti, ya da o kale o topa nasıl geldi, hâlâ yanıtını bulamıyorum doğrusu.Çok erken veda ettiği için futbolculuğuna doyamadığımız Van Basten’in FIFA Teknik Gelişim Departmanı Şefi olması doğrusu sevindirdi beni. O da pozisyonunu çok benimsemiş olmalı ki, sadece 3 aydır görevde olmasına rağmen futbolu daha güzel, daha hızlı ve daha âdil bir spor yapma adına sayısız öneri sundu kamuoyunun beğenisine.
TARTIŞMAK GÜZEL
Tabii ki önerilerinin tamamı kabul görmeyecek, birçoğunu ben de benimsemiyorum. Ama konuşmak güzel, tartışmak güzel. Van Basten’in önerilerine bakınca, Henry David Thoreau kafası gördüm ben onda: “En iyi hükümet, en az yöneten hükümettir” düşüncesinde Marco mesela. Futbolu basitleştirmek ve kuralları hafifletmek istiyor aslında. Ofsaytı kaldırma önerisinin altında bu duygu var belli ki. Onu anlıyorum ama maalesef katılamıyorum ofsaytı kaldırma önerisine. Çünkü ofsaytı kaldırmak onun zannettiği gibi daha ofansif değil, daha defansif takımlar yaratacak bence.Turuncu kart meselesi ◊ Van Basten, daha önce de birkaç kez gündeme gelen “turuncu kart” önerisini de sundu kamuoyunun dikkatine. Sarının az, kırmızının fazla gözüktüğü pozisyonlarda uygulanacak turuncu kart, bir futbolcuyu 10 dakikalığına kenara göndermeli Marco’ya göre.Turuncu kartı ben de destekliyorum aslında. Ama “aldatma” içeren her harekete uygulanması şartıyla. Sadece penaltı ya da gol kazanmak için değil, faul-taç-korner, her ne menfaat olursa hakemi kandırmaktan geri durmayan sporculara karşı uygulanması şartıyla. Futboldan aldatmayı, hırsızlığı çıkarmak için turuncu kart, çok faydalı olacaktır bence. Yöneticilerinin, hocalarının “vur, kır, parçala, kandır, kazan” mantalitesine uymamalı genç sporcular: “Eğer bir yasa, başkasına yapılan bir haksızlığa alet olmanızı istiyorsa, çiğneyin o yasayı...”
BONSERVİS ÖLMELİ
Çağdaş sporun bence en önemli sorunuysa, saygı deformasyonu kesinlikle. Futbolcuların kollarında “Respect” yazıyor, ama bunu sadece farklılıklara saygı olarak pazarlıyor futbolu yönetenler. Farklılıklara saygı duymalıyız elbette. Ama sporcunun hakeme, hakemin seyirciye, FIFA’nın-UEFA’nın sporcuya saygısını da tartışmaya açmak gerek bence.
TAZMİNAT DÖNEMİ BAŞLAMALI
Mesela bonservis denen kavram, modern köleliğin son hali. Bonservis çağ dışı, bonservis ilkel, bonservis sporcuya saygısız bir uygulama. Bosman ilk adımı attı, Van Basten’e ikinci adımı tartışmaya açmak yakışır: Bonservis bedellerinin yerini artık tazminatlar almalı. Bir oyuncu sözleşmesi sürerken başka bir kulübe gitmek istiyorsa, yeni kulübünün futbolcunun kalan kontrat bedeli kadar parayı eski kulübüne ödemesi yetmeli. Ya da kalan maaş toplamının yüzde 50 fazlasını belki. Ama daha fazlasını değil. 21’inci yüzyılda insanlar alınıp satılmamalı. FIFA, UEFA, federasyonlar, kulüpler küçülmeli. Futbolcular onlar için değil, onlar futbolcular için yaşamalı.
UZATMALAR YERİNE PENALTILAR
Van Basten 90 dakikalık maçların sonuna eklenen 30 dakikaların kalkmasını, direkt penaltı atışlarına geçilmesini de öneriyor konuşmalarında. Ben de özellikle ikili eleme oyunlarında 1-0 ve 1-2 biten maçların sonunda bir tarafın turu geçmesini içime sindiremiyorum bir türlü. Deplasman golü tam anlamıyla adaletli gelmiyor bana.
30 DAKİKA 10 KİŞİ
Bence ikili eleme oyunlarında deplasman golü avantajını kaldırmak ve toplam gol sayısı eşitse o eşleşmeyi denk durumda kabul etmek gerek. Sonrasında ise 30 dakikalık uzatmayı 10’ar oyuncuyla oynamayı düşünemez miyiz acaba?
Hatta ilk 15’ dakikayı 10’ar, ikinci 15’i de 9’ar oyuncuyla oynatmak çok heyecan verici olmaz mıydı? Futbolu daha âdil hale getireceğini düşündüğünüz önerilerinizi e-mail ya da twitter yoluyla paylaşabilirsiniz benimle.
60 MAÇ BARAJI
Van Basten’in isyan ettiği bir başka durum da, büyük futbolculara bir yılda 70’ten fazla maç oynatan sistem. Sakatlıklarla baş edemeyip 30’undan önce futbola veda etmek zorunda kalan Hollandalı, yeni neslin Van Basten’lerinin yılda maksimum 55-60 maç oynamasını öneriyor. İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin yerel kupa sayısını bire indirmesini, hatta liglerdeki takım sayısını azaltmasını tartışmaya açmak istiyor.
Tabii ki daha az maç, daha küçük ekonomi demek. Daha küçük ekonomi de, daha az para. Ben bu konuda da Van Basten’le aynı görüşteyim, çünkü futbolu ve futbolcuları özleme şansımız da kalmıyor bu düzende. Oysa dünyanın en büyük spor organizasyonlarından NBA’in 7 buçuk ay, NFL’in 5 ay sürdüğünü hatırlamamız gerek bu noktada.
Paylaş