Paylaş
Maçın ilk altı dakikası 7-8 geçildikten sonra her iki takım da delici guardlarının etkisiyle hücum verimliliğini artırınca çeyrek skoru 19-19’a ulaşmıştı. Bu noktada Efes’in skoru dengede tutarken sadece “1” asist üretmesi takımın oyun karakterinin en önemli göstergelerinden biri olarak ele alınabilir. Öte yandan Efes ikinci çeyreğe hızlı girdikten sonra dahi asist sayılarında bir hareketlenme yoktu. Skor 22-28 Efes lehineyken yani parkede 50 sayı üretilmişken, iki takımın toplamda sadece 5 asist üretmiş olması ilk devrede genel anlamda bir kalitesizliğe işaret ediyordu. Ancak devre sonuna doğru Efes hücumda bire birleri efektif kullanmaya devam ederken savunmada vites artırdı ve devreye çift haneli farkla önde girmeyi başardı. (Efes taraftarları bu sezon için asist kıtlığı durumuna artık alışmalı. Bu kadronun, eğer pasör bir guard alınmayacaksa, Brown takıma katılsa dahi EuroLeague’in topu en az paylaşan ekiplerinden biri olacağı kesinleşti diyebiliriz.)
Üçüncü çeyreğe agresif başlaması beklenen Maccabi temel skor opsiyonu olarak Josh Adams ile eşleşen Pierre Jackson’un deliciliğini kullanınca Efes krize girdi. Ancak burada Perasovic takımı krizden çıkarmayı başardı. Geçen sezondan beri mola zamanlaması, oyuncu değişikliği, rakibe anlık önlem alma ve krizleri çözme gibi mikro alanlarda, haklı olarak, çokça eleştirilen Perasovic’in de hakkını en azından bu maç için teslim edelim. İkinci yarıya Josh Adams’a karşı net üstünlük kurarak başlayan ve üst üste hücumları bitiren Pierre Jackson’a karşı gecikmeden Ledo hamlesini yapması ve bençten joker olarak Motum’u getirmesi takımın girdiği ilk krizi çözdü. McCollum’un direksiyonda tek başına kalması takımı ikinci kez krize soktuğu anda da hemen Simon kartını oynayarak maç içerisinde çok kıymetli iki mikro hamle yaptı. Böylece Efes, mola dönüşlerinde pek alışkın olmadığımız şekilde seri bularak oyunu kontrol etmeyi başardı.
Perasovic’in hamlelerinin parkede daha da anlamlı hale gelmesini sağlayan ve bu galibiyeti getiren oyuncu ise tartışmasız Errick McCollum. Parkede sadece 27 dakika kalmasına rağmen 8 üçlükle 31 sayı, 4 ribaund, 3 asistle 33 verimlilik puanına ulaşan McCollum, özellikle son çeyrekte “mamba” modunu açan Kobe Bryant gibi oynayarak galibiyetimizin baş mimarı oldu.
Yine de bir noktada yanılgıya düşmemek gerek. McCollum önderliğindeki Efes’in bu sezonki tüm hücum istatistiklerini/verimsizliğini çöpe attığı maç, atılan 92 sayıya rağmen savunma ile kazanıldı. Bu maçın ardından takımın hücumda alan paylaşım problemleri devam etse de savunma şablonlarının geliştiğini söyleyebiliriz.
Bu açıdan takım savunmasının gelişmesi McCollum’un 31 sayısından daha kıymetli. Ayrıca takımın ilk savunma hattının lideri olmak zorunda olan Ledo’nun yay savunmasının liderliğini yapabileceğini göstermesi gelecek için büyük bir adım. Efes halihazırda ligin en iyi ribaund algısı olan oyuncularından biri olan ve bu maçta da double-double yapan Stimac ve takımın boyalı alandaki savunma lideri Dunston ile boyalı alanı/çemberi canla başla savunan ve diğer pota altında da rakibi yıldıran bir takım konumundaydı. (EuroLeague’deki Efes, hücumu büyük ölçüde pota altı sayılarına dayanan takım konumunda.) Ancak takımın yayda da aynı sertliği gösterebilecek en önemli kozu Ledo, skorerliğini cebinde saklı tutarak rakibin ana penetrecisini kusursuza yakın şekilde savundu. Böylece temel istatistiklere yansımayan ama maçı kazandıran önemli işler yapmayı başardı.
Dunston için ayrı bir not daha düşmek gerek. Trabzonspor maçında 2/2 üçlük atan ve EuroLeague’de potadan uzak top kullanmaktan çekinmeyen Dunston bu maçta da ikinci yarıda kritik bir orta mesafe isabeti buldu. Dunston’ın bu gelişimi büyük bir alkışı hak ediyor. Zira oyun içindeki ayak çabukluğunu geliştirmesi pek mümkün olmasa da orta mesafede tehlike yaratması Brown yokken çok ama çok önemli.
Efes kadro yapısı nedeniyle, tempo hariç, modern basketbolun doğrularına (üçlüğün önemi, dört numarada şutör ve mobil bir uzunla oynama, top paylaşımı vb.) aykırı hareket ediyor. Ancak takımın kendi sınırlarını zorlama ve kendine yeni bir standart edinme noktasında gelişim gösterdiği aşikâr. Keza Maccabi’ye karşı kurulan 46-30’luk ribaund üstünlüğü önceki maçlara göre çok daha efektif bir şekilde değerlendirilirken, hücumda bulunan ritmin savunma direncine seviye atlattığını söyleyebiliriz.
Rakiplerini ortalama 72-73 sayı barajında tutan ve geçen senelere göre biraz daha top seçerek yarı sahada oynayan Maccabi’ye çok iyi savunma yaparak 92 atmak (hatta son beş dakikayı 16-4’le geçmek) alkışı hak ediyor. Sonuçta devre arası röportajında Spahija’nın dediği gibi bazen basit düşünmekte fayda var: “İki türlü takım vardır: Atanlar ve atamayanlar.” Biz Tel Aviv’de atanlar tarafındaydık. Bunun süreklilik kazanması içinse (kadroya müdahale gelse bile) takımın sınırlarını zorlamaya devam etmesinin yeterli olup olmayacağını birlikte göreceğiz.
Paylaş