Paylaş
Rakibini eksik yakalamışken maça iştahlı başlayan Efes ilk çeyrekte üç dakika 16 saniye geride kalmışken 13-5 öne fırladı. Çeyreğin ortasından itibaren Abalde yönetiminde ikili oyunları etkili kullanan Valencia farkı eritse de 10 sayı atan McCollum’a Dragic ve Brown’ın da destek vermesiyle Efes çeyreği 23-19 önde kapamayı başardı. İkinci çeyrekte bu üçlüye Motum’un eklenmesi ve Abalde’nin ikili oyunlarının kısmen iyi savunulmasıyla temsilcimiz devreye çift haneli farkla ve moral/öz güven veren oyunla gitmeyi başardı.
Valencia’nın birkaç oyuncusuyla tutunmaya çalıştığı maçta Efes’in üçüncü çeyrekte kapıyı kapatmasını bekleyenlerin hevesi kursağında kaldı diyebiliriz. Abalde-Green-Pleiss üçlüsünün uzun süre direnmesi mümkün olmasa da Efes’in maçı bir şekilde krize sokmasına alışkınız. Her şey yolunda gitse bile bu takım maç içerisinde birden motoru durdurabiliyor. Nitekim üçüncü çeyreğe yine iyi bir rüzgarla giren Efes, kısalara Dunston’ın da yardım etmesiyle, skoru çeyreğin bitimine üç dakika kala 20 sayı barajına kadar getirdi: 59-40. Ancak bu noktada Efes’in meşhur kontak kapatma hali zayıf Valencia karşısında dahi devreye girdi. Green’in üç üçlük atarak takımı ateşlediği süreçte Ataman’ın rakibin momentumu ele geçirmesine engel olamaması ile çeyrek 4-13’lük seriyle noktalandı ve dahası rakip yeniden umutlandı. Nitekim bu umutlar son çeyreğin 0-5 başlamasıyla iyice yeşerse de Efes McCollum’un girişiyle hücumda yeniden üretken olmaya ve bir EuroLeague maçı oynadığını hatırlamaya başladı. Hücumda rakibin biraz da mecburiyetten uyguladığı 2-3 alan savunmasını daha iyi top çevirerek geç de olsa aşmayı başaran ve savunmada rakibin pas kanallarını kısmen tıkayan Efes oyunda yeniden zirveyi gördü ve maçı da 82-66 kazanmayı başardı.
Maçın adamı savunmada ciddi sorunlar yaratsa da 24-6-6 yapan ve 32 verimlilik puanı üreten McCollum oldu. McCollum’un bu tip maçlarda yeteneğiyle öne çıkması anormal bir durum değil. Vasat savunmalara karşı skorerlik meziyetlerini gösteren McCollum oldukça efektif bir maç çıkardı. Öte yandan Valencia’ya baktığımızda takım halinde 24/63 ile %38’lik bir saha içi isabet oranı yakaladıklarını görüyoruz. Bu yüzdedeki düşüklük genel olarak yetenek farkından kaynaklanıyor, Efes’in savunma direncinden değil. Zira Efes maçın belli bölümlerinde rakibin geçiş hücumlarında geriye koşamayan ve kolay sayı imkanı veren takım görüntüsü çizdi. (Sonuçta analiz etmeye çalıştığımız takım, zayıf rakibinden kendi sahasında 4-18 seri yemeyi başarabiliyor.) Green ve Pleiss dışında bitirici hiçbir oyuncusu olmayan Valencia bu nedenle bu maçta sadece 86.8’lik hücum verimliliği (offensive rating) ile oynarken Efes 103.8’i görmeyi başardı. Bu açıdan iki kötü takımdan daha az kötü olan kazandı diyebiliriz.
Efes pek alışık olmadığımız şekilde maçı üstünlük kurarak kazandı. Evet, maç yine krize girdi ama maç boyu Efes hiç geri düşmedi. Ancak bunda Garcia, Diot, Van Rossom, Dubljevic, Vives, San Emeterio ve Williams’ın çeşitli sakatlıklar nedeniyle forma giyememesinin doğrudan belirleyici olduğunu unutmamak gerekli. Zira Valencia birkaç kez momentumu kendi lehine çevirmeyi başarsa da yetenek seti nedeniyle maça ortak olamadı.
Efes’in gelecek haftalardaki EuroLeague fikstürü görece kolay gibi görünüyor. Bu açıdan Ataman’ın maç sonunda dediği gibi bu tip maçları kazanmak kulübün prestiji için önemli. Nitekim Valencia’ya karşı ikili averajı da alan Efes gelecek haftalarda birkaç sıra tırmanmak için önemli bir adım atmış oldu. Bu açıdan bu kara sezonda her galibiyetin hala bir kıymeti var. Sonuçta şu takım için tarihe lig sonuncusu olarak geçmek yerine sezonu ilk 10’un sınırında bitirmek kanımca küçümsenmemesi gereken bir olgu...
Paylaş