Paylaş
O Radonjic’in zirve yapan takımını geçen sene rahat geçen Efes bu sene klasman düşen Kızılyıldıza 100-81 mağlup oldu. Çünkü bu sezon Efes de klasman düşen takımlardan biri.
Kızılyıldız’da kadrosunun yetenek tavanı düşük olan Alimpijevic henüz savunma kurgusunu sağlayabilmiş değil ancak takımdaki bir kritik dokunuşunu görmemiz mümkün: Kızılyıldız ligin yay gerisini en çok ve son haftalarda en efektif kullanan ekiplerinden biri. Dahası mağlubiyet serisinin ardından Madrid’i devirdikleri maçtan rahatlıkla gözlemlenebileceği üzere hücum akışkanlıkları iyi durumda, bir başka ifadeyle form kazanmaya başladılar. Efes ise hiçbir zaman forma girebilecekmiş gibi durmuyor.
EuroLeague’in en kötü savunma verimliliğine sahip takımlarından ikisinin mücadelesinin üstün hücum gücünden ziyade savunma zafiyeti nedeniyle yüksek skorlu geçmesini bekliyorduk. Öyle de oldu ancak Efes bu deplasmanda dağılmaktan kurtulamadı. Ayrıca Shved’in bu haftaki olağanüstü performansı olmasa Feldaine gibi ortalama bir oyuncuyu haftanın MVP’si yapmak üzereydi Efes kadrosu. Üstelik Efes hücumda topu kendi standardına göre iyi paylaşıp 19 asiste ulaşmasına rağmen her çeyrekte 20 sayıdan fazla yiyerek böyle bir yenilgi almaktan kurtulamadı.
Perasovic’in Antic ve Bjelica gibi şutör uzunları olan Kızılyıldız’a karşı mobil olmayan Stimac-Dunston’la başlaması; rakibe özgü, alternatifleri de olan maç önü hazırlığının olmadığının göstergesi olarak ele alınabilir. Dahası Perasovic maç boyunca tepedeki basit bir perdeleme sonrası kısaların doğrudan veya uzunların dışarı çıkarak (pick&pop) attıkları üçlüklere hiçbir çözüm üretmezken hiçbir mola dönüşünde de momentumu ele geçirmeyi başaramadı. Sakatlıktan dönen Brown kendini birden bu stresli maçta bulurken takımın alanı enlemesine en iyi açan oyuncusu Motum’un süre almaması ise anlam veremediğim başka bir nokta. Farkın zaman zaman 6-7 sayı seviyesine gelmesi ise tamamen Kızılyıldız’ın ritim kaybetmesiyle oldu. Nitekim Efes maçın hiçbir anında kontrolü eline geçiremedi. Böyle bir durumda mental olarak da ayakta kalamayan takım maçı kaybederken belki de lige havlu attı.
EuroLeague seviyesinde bir takım oluşturulurken önce sezon planlanıp kadro yapısı buna göre kurulmalıdır. Coach seçiminden sonra bütçe kısıtı çerçevesinde doğru kimyayı yakalabilecek, rollerin iyi dağıtılabileceği ve mümkünse yetenekli oyuncular bir araya getirilmelidir. Daha sonra coach’un maç/rakip hazırlığı ve nihayet maç içi hamleleri devreye girer. Bu saydığım üç unsurdan ilki (makro planlama) sorunluysa ve maç planı hiçbir özgün taşımıyorsa anlık müdahalelerle (mikro hamleler) bu ligde hem de deplasmanda maç kazanmak çok zordur. Kaldı ki özgün bir maç planı olmayan coach’ların maç içi hamlelerinin de rakibin kafasını karıştıracak cinsten olması pek mümkün değil. Bu nedenle Efes’in kadro kalitesi nedeniyle hiçbir maç kötü oynama lüksü yok. Keza Perasovic de her maça diğer coach’lardan çok daha fazla çalışmak zorunda. Ancak görünen o ki takım çalışıyorsa bile “akıllı” bir şekilde çalışmıyor.
Takım için yapısal anlamda olumlu olarak belirtebileceğimiz noktalar ise Dunston’ın şu dağınık takımda bile kendini geliştirmeye devam edip yaydan isabet bulmaya başlaması ve Dragic’in oyun zekası ve mücadelesi ile hemen kendini belli etmesi. (Adams’ın performansındaki yükselişin dönemsel ve hatta bu maça özgü olduğunu düşünüyorum.)
Taraftarların ve Efes’in maçlarını izleyen basketbolseverlerin Efes’in karşılaşmalarda aynı oyunları sürekli yemesinden ve birbirini tamamlamak yerine oyunları birbirini kesen oyuncuları izlemekten bıktığını düşünüyorum. Bu sezonun gidişatı daha haftalar öncesinden belli olmasına rağmen bir iki galibiyetle sorunları halı altına süpürenler için artık gerçeklerle yüzleşme vakti geldi. Sorumlular acilen gelecek sezonu planlamaya başlar ve hatta genç oyuncuların önünü açarsa Efes taraftarı gelecek için umutlanabilir. Aksi takdirde bu sezon sadece tarihe kara bir sezon olarak geçmekle kalmaz, aynı zamanda geleceği de ipotek altına alabilir.
Paylaş