Paylaş
Takımların sahadaki dizilimi, bir kişi kalede, bu kişi ya hiç futboldan anlamayan biri ya da gözünü budaktan sakınmayan en cesur kişi olurdu. Bir kişiye de defans görevi verilir ve kalenin önünden ayrılmaması söylenirdi.
Mahallenin büyük ağabeylerinden biri forvete geçer, diğeri de orta sahada olurdu. Geri kalan herkes istediği gibi oynar, maç içerisindeki görevleri bu ağabeylerine topu taşımak olurdu.
Maç içerisinde kötü oynayan kişilerin yerleri değiştirilir, defanstaki orta sahaya, orta sahadaki defansa alınırdı. Kanatta oynayan yorulursa ortaya geçer, daha dinç ve hızlı koşan kanada alınırdı. Bu değişikliklerde herhangi bir mantık aranmaz, tamamen deneme yanılma yöntemi kullanılırdı.
Mahalle maçları arsanın büyüklüğüne göre değişse de, genelde 7 ya da 8 kişiden oluşurdu.
Şimdi bu arsayı bir futbol sahası büyüklüğüne çekelim ve sahadaki 7-8 kişiyi de 11 kişiye çıkartalım.
Kalede gözünü budaktan sakınmayan, konsantrasyonunu kaybetmeyen bir kaleci. Defansta çok fazla şey yapamasa da görevi sadece gelen topları kesmek olan iki stoper, takımın büyüklerinden biri forvete diğeri orta sahaya. Geri kalan 6 oyuncu nerede ne yaptığı belli değil.
Eskişehirspor’un Elazığspor karşısındaki takım dizilimi de yaklaşık olarak işte böyle bir şeydi.
Sezon başından beri sürekli söylediğimiz ancak bir arpa boyu yol alınamayan defans yerleşimindeki hatalar hız kesmeden devam ediyor, stoperler doğru pozisyon alamıyor, savunmanın arkasına rahatlıkla sarkan rakip futbolcular kolay pozisyon buluyor ve kaleciyi zor durumda bırakmaya devam ediyor.
Hüseyin Kalpar da bu zaafiyeti görmüş olacak ki, maçın ilk dakikalarından itibaren bu şekilde pozisyon aradı ve çok vakit kaybetmeden de Elazığspor golle buluştu.
Sadece savunma değil, orta saha ve hücum organizasyonlarındaki zaafiyeti de devam ediyordu Eskişehirspor’un. Organize olamayan orta saha, ilk yarıda sadece bir kez pozisyon bulabilmesini sağladı, o pozisyon da Elazığspor defansının hatasından kaynaklıyordu.
Maçın ikinci yarısı ilk yarısından daha farklıydı. Bu durumu bu sezon çok maçta yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.
İkinci yarıda daha istekli, rakip ceza sahasına daha çok giren, daha çok pozisyon bulan bir takım vardı. Devre arası sihirli bir el tarafından enerji verilmiş gibiydi herkes. Ama hala organize olamıyor, hala takım arkadaşının ne yapacağını ön göremiyordu kimse. Bulunan pozisyonlar hücum oyuncularının beceriksizliği, kalecinin yükselen performansı ile cömertçe harcandı.
Bu maç bir kez daha Eskişehirspor’da sorunun yanlış kadro seçimi ile sahaya çıkması olduğunu gösterdi. Daha önce de aynı sorunu yaşayan teknik yönetim, bu maçta da sahaya sürülen takımdan emin değildi. Maç içerisinde yapılan değişiklikler bu gerçeği doğrular nitelikteydi.
Maça ilk on birde başlayan dörtlü savunma oyuncusundan üçü, maçın sonunda sahada değildi. Yerlerinde savunma oyuncuları yerine orta saha oyuncuları bulunuyordu.
Hafta içerisinde Erkan Zengin’in sözleşmesinin feshedilmesi teknik heyet için yeni bir kadro kurma şansı yaratmıştı aslında. Ancak onlar bu şansı kullanmak yerine aynı hataların devam etmesi için çaba sarf ettiler.
Bir takımın kendine güveni teknik direktörden başlar. Önce o takımın teknik direktörü kendine güvenecek ki, daha sonra ekibi ve takımı da kendine güvenebilsin.
Bu güvensizlik devam ettiği sürece Eskişehirspor kan kaybetmeye devam edecek gibi görünüyor. Ligin düşme hattından uzaklaşamayacak, takım eskisi gibi inançlı oynayamayacak, takımdaki birlik ruhu günden güne yok olacak.
Bu durum daha ne kadar devam eder, taraftar ve yönetim daha ne kadar sabreder bilinmez ancak ligin başında zor durumdaki yalnız bırakılmış takım hikayesi artık etkisini yitiriyor.
Teknik yönetim ve kulüp yönetimi mağdur takım imajını bırakıp, kendine güvenen, sahada yenilse bile ne yaptığını bilen ve dik duran bir takım görünümüne bürünmelidir. Aksi halde bu yok oluşu durdurmaya kimsenin gücü yetmez.
Kötü gidişatı geç fark edip önlem almazsanız, son anda Mustafa Denizli gibi bir futbol duayenini de getirme şansını bulamaz, sadece takımın düşüşünü izlersiniz.
Paylaş