Paylaş
Kısmetse ligimiz 12 Haziran haftası başlayacak. Şampiyonluk yarışına ortak olan dört takım var. Her ne kadar Trabzonspor bu yarışta avantajlı görünse de Başakşehir, Galatasaray ve Sivasspor da bu yarışa ortak. Dönelim Kovid-19’un ülkemizde kendisini hissettirdiği o ilk günlere... Yani ligin 26. haftasına. Yarışta olan Galatasaray’ın, hocasından futbolcusuna, ligin devam etmesine yönelik ayaklanmasına. Bugün öğreniyoruz ki; bu konulu kendilerine görev addetmiş (!) Galatasaray’ın kaptanı Muslera ve yıldız futbolcusu Falcao da ‘Türkiye Süper Ligi’nin durdurulması’ için yabancı oyuncular nezdinde bir kalkışma içine girmiş. Bu iki futbolcu, kendi takım arkadaşlarının dışında rakip takım oyuncularını da örneğin şampiyonluktaki rakipleri Trabzonspor’un kaptanı Jose Sosa ve Obi Mikel’i de bizzat arayarak kendilerine destek olmalarını istemiş. Peki, bunu nereden biliyoruz? Sayın Ahmet Ağaoğlu’nun 20 Mayıs’ta Riva’daki son zirvede, “Peki arkadaşlar, 16 Mart’ta benim takım kaptanım Sosa’yı, futbolcum Obi Mikel’i arayıp ‘Bu ligi oynatmayalım’ diye kışkırtanlar sizlerin oyuncuları değil mi? Şimdi onlar nerede? Mikel’e telkinde bulunan ve ülkesine dönmesine sebep olanlar!’ diye adeta hesap sormasından. Benim de ta o günlerden duyduğum ve kendisinden de teyit ettirdiğim bu hadiseyi, 20 Mayıs’taki zirvede çıtlatmasından...
FIFPRO'YA YAPILAN MÜRACAAT
Dahası, Türkiye’de rakip takım oyuncularını arayarak böyle bir kampanya başlatan Muslera ve Falcao’nun, sonrasında o günlerde FIFPro’ya, yani Uluslararası Profesyonel Futbolcular Birliği’ne bu konuda yaptıkları resmi müracaatın ortaya çıkmasından... FIFPro Baş Hukuk Müşaviri Alexandra Gomez-Bruinewoud’un Kovid-19 ile ilgili katıldığı uluslararası bir oturumda Muslera ve Falcao’nun kendilerine müracaat ederek Türkiye liglerinin durdurulması konusunda yardım istediklerini açıklamasından... Bruinewoud’un Türkiye’deki birçok yabancı oyuncunun ligi oynamama konusunda kendilerinden yardım istemeleri üzerine TFF ile temasa geçmelerini duyurmasından. Belli ki ciddi bir atağa kalkışmış bu kaleci ve santrfor arkadaş.
SONUÇ: TRABZON MIKEL'SİZ KALDI
Belki de bu girişimin etkisiyle Trabzonspor’un orta sahasındaki yıldız ismi Obi Mikel, kulübü ile karşı karşıya gelerek yollarını ayırdı. Yarın lig başlayacak; Trabzonspor gibi Galatasaray da şampiyonluğa ortak. Ama bordo mavililer kalan maçlarına Obi Mikel’den mahrum çıkacak. Bilmiyorum böyle bir ortamda Galatasaray’ın iki futbolcusunun Trabzonspor’un iki futbolcusunu arayarak bize göre ‘yönlendirmesi’, Sayın Ağaoğlu’na göre ‘telkinde bulunması veya kışkırtması’ ne kadar doğru ve etiktir? Mesela tam tersi olsaydı? Bugünün futbol gündemi, ülkesine dönen Muslera’nın sürpriz ayrılığının irdelenmesi olmaz mıydı?
DİKKAT YAYIN GİDEBİLİR
Bir önceki yazımızda TFF ile Kulüpler Birliği arasında 20 Mayıs’ta gerçekleşen ‘tarihi zirveden’ bazı satırbaşlarını sizlerle paylaşmıştım. Hani son dönemlerin en gergin toplantısın dan. Belki de o gün yaşananları - anlatmaya bugün de yetmeyecek! Mesela, bu zirveyle ilgili ilk ya zımda, - “Müjde! Nur topu gibi bir krizimiz daha oluyor” demiştim ya... Hani Trabzonspor cephesinin, kalan 8 maçın tamamlanamamasıyla ilgili TFF yönetiminden bir nevi ‘garanti’ istemesiyle ilgili olarak. Sonra öğreniyorum ki; ikizi miz, hatta üçüzümüz bile olma - durumu varmış... Anlayacağınız, kulüplerimizin sıkıntısı bugünlerde sadece Kovid-19’la sınırlı değil. Hatırlarsanız; yine o yazımızda Süper Lig’in beIN Sports’la kalan 2 yıllık sözleşmesinin tehlikede olduğu notunu da düşmüştük. Her ne kadar, o günkü zirveden sonra, hem TFF hem de Kulüpler Birliği cephesi, şu küme düşme hadisesini ‘ana gündem maddesiymiş gibi’ milletin önüne koysa da; aslında o günün 1 numaralı gündemi aslında Digitürk’le yaşanan krizdi. Hem de ne kriz! Belki de bu ‘küme düşme kaldırılsın’ muhabbetiyle, yayıncı ile yaşanan boş o krizin üstü örtülmek istenmiş olabilir. Onu bilemem. Ama bil diğim bir şey var ki, o da yayıncı - kuruluştan gelen ‘şok teklifle’ adeta çılgına dönen 18 kulübün ayaklanmasını Sayın Nihat Öz demir - ’in güç bela bastırması.
DİGİTÜRK'ÜN ŞARTI
Kulüplerin, iki haftası oynanan mart ayı ödemelerini talep etmesine Digitürk’ün; “Kalan 34 milyonluk bakiyenizi size ancak 8 haftanın tamamlanması garantisiyle ödeyebiliriz. Ama buna karşılık 18 kulübün her birinden banka teminat mektubu isteriz. Olur ki maçlar oynanamadı, o zaman bu paraları tek tek kulüplerden geri alırız” demesi. Sonrasında kulüp başkanlarının Özdemir’e dönerek; “Başkan siz gereğini yapmıyorsanız biz yaparız, dışarı çıkıp gerekli cevabı vermek, istiyoruz” şeklindeki çıkışları. Ardından TFF cephesinin çabalarıyla bir ayaklanmanın bastırılması.
KULÜPLER İMZALAMADI
Kulüpler ile Digitürk ara sındaki bakiye farklılığı, yayıncı kuru - luşun son hesabıyla kulüp başına düşen - payın 1.2 milyon olması ve üzerine bir de hepsinden banka teminatı istenmesi, bizimkileri bir hayli öfkelendirmiş o gün. Haliyle Nihat Başkan’dan gelen, “Gelin bu protokolü imzalayın” teklifi anında reddedilmiş.
NİHAT ÖZDEMİR'E HAKSIZLIK
TFF ile Kulüpler Birliği arasındaki zirvede TFF cephesi de yayıncı kuruluşa karşı yumuşak tutumundan dolayı kulüplerden bir hayli nasibini almış. Bu da zirvede bazı kulüp başkanlarıyla özellikle TFF yönetiminin mali işlerden sorumlu ismi Erhan Kamışlı arasında sert tartışmalara sebep olmuş. Mesela Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un, yayıncı kuruluştan gelen her pazarlık teklifi üzerine TFF cephesinin masaya oturmasına gösterdiği tepki gibi. Keza yine toplantı sonrası sohbet ettiğim bir başka ismin, TFF’nin yayıncı kuruluşa yönelik bu tutumunu, “Tahir... Annem babam 55 yıllık evliler. İnan annem bile babamın her dediğine bunlar gibi olur demiyor” yaklaşımıyla eleştirmesi gibi. Bu noktada en çok haksızlığa uğrayan isim, şüphe yok ki Nihat Özdemir. O da bu yaşananlardan çok rahatsız. Ve çözüm için elinden geleni yapıyor. Tek düşüncesi TFF’nin ve kulüplerin hukuki ve ekonomik açıdan altından kalkılamayacak sorunlar yaşamaması... Anlayacağınız bu yayın meselesi ciddi krizlere gebe... Memnun olan taraf yok. Ne kulüpler yayıncıdan, ne de yayıncı kulüplerden memnun. Evet, Digitürk de mutsuz. Onlar da bu süreçte kulüplerden gerekli desteği alamamaktan, sürekli hedef olmaktan, kulüplerin futbolun marka değerini düşüren çıkışlarından şikâyet ediyor sürekli. Bu konuda haksız da sayılmazlar. Sanırım sıkıntının ana kaynağı biraz da bu ligi değerinin üzerinde bir bedelle ihale etmemiz olsa gerek. Ne dersiniz?
Paylaş