Havuzda boğulmak ya da boğulmamak! İşte bütün meselu bu

1996’dan bu yana Türkiye’de havuz sistemi ile gerçekleştirilen ‘Lig maçları yayınları’ ihale dönemlerinden bağımsız, hep tartışma konusu.

Haberin Devamı

Hatta Cine5’in yayıncı olduğu dönemde, bir TV programında yine F.Bahçe’nin o dönemki başkanı Ali Şen’in “Biz havuzdan ayrılırız” şeklindeki söylemine, TV programında Cine 5 avukatı Hüseyin Yarsuvat “Burası Hilton’un havuzu değil, istediğiniz zaman girip çıkamazsınız” cevabını vermişti. Söylem eyleme geçmiş, 2 Kasım 1997’de oynanan F.Bahçe-Kocaeli maçı özel anlaşma ile ATV’den yayınlanmaya başlamış ama TFF’nin izin vermemesiyle birkaç dakikadan sonra yayın kesilmişti.

'KÖYDEKİ EVİMİN HAVUZUNA BEKLERİM'

2011’de dönemin F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın, sadece “Bir grup sadece F.Bahçe maçları için 100 milyon dolar teklif ediyor” açıklamasıyla yine havuzdan ayrılık sinyali vermesi ezeli rakip-ebedi dost F.Bahçe ile G.Saray’ı yine söz düellosunda karşı karşıya bırakmıştı. G.Saraylı yöneticilerden Adnan Öztürk’ün “Köydeki evimin bahçesinde bir ördek havuzu var. Kanaryalar sabahları ‘cik’ ‘cik’ ötüp su içip havuzdan çıkıp giderler. O havuza gelsinler, beklerim” cevabı yine konu yayın ihalesi olunca en çok hatırlanan cümlelerden... ‘Dengeli gelir dağılımı, dengesiz gelir dağılımı, biz az alıyoruz, onlar bizim sayemizde kazanıyor...’ Her dönemde transfer, hakem hataları kadar popüler bir konu ‘yayın havuzu.’

Haberin Devamı

FENERBAHÇE'NİN HAVUZDAN ÇIKIŞ DURUMUNDA PROJESİ HAZIR

2007’nin başları, F.Bahçe’de 100. yıl için hem sportif hem kulüp başarısı için harıl harıl çalışmalar devam ederken, dönemin başkanı Aziz Yıldırım ile TFF Başkanı Haluk Ulusoy arasında ‘maça gelme’ denilecek kadar da gergin ilişkilerin olduğu bir ortam var. F.Bahçe, havuzdan çıkmanın, çıkarsa nasıl bir sistem oturtulacağının arayışında

YOL HARİTASI ÇİZİLDİ

FB TV’nin genel yayın yönetmeni İhsan Topaloğlu’na verilen talimatla, Ali Koç’un hediye ettiği canlı yayın aracıyla yapılan prodüksiyonların ve televizyonda bu alanda uluslararası tecrübesi bulunan bir ismin de katkılarıyla ilk defa ‘havuzdan çıkılması halinde F.Bahçe ne yapar, nasıl yapar, F.Bahçe hangi kulüplerle iş birliği yapar ve yaparsa sistem nasıl işler?’ üzerine bir çalışma hazırlanır. Yöneticiler düzeyinde ilk kez işin sistematiğine dair Beko-Arçelik mühendislerinin teknik görüşlerinin de yer alığı ‘decoder sistemi dahil’ yazılı bir yol haritası mevcuttur. Hem de A-B-C şıklarıyla ve o günün maliyetleriyle. 2009’da ise bu proje daha da güncellenerek, kurucusu ve genel yayın yönetmeni olduğum dönemin popüler spor dergilerinden Futbol Extra’nın 2009 Ağustos ve Eylül sayılarında raporu hazırlayan, FBTV çalışanı Selahaddin Koyuncu imzasıyla ‘Yayın ihalesi için kılıçlar çekiliyor’, ‘Yayıncı Kulüpler Birliği veya TFF olamaz mı?’ başlıklarıyla 8’er sayfalık geniş bilgilerle bir fikir olarak kamuoyuna sunuldu.

Haberin Devamı

BÜTÜNLÜK KORUNACAKTI

Projenin özeti, tıpkı FIFA-UEFA maçlarında uluslararası yayıncılar için üretilen sinyal gibi ortak bir maç yayını sinyalinin üretilmesi, bu sinyalin ortak bir platformdan kulüplerin kanalından ya da Anadolu kulüplerinin tercihine göre sadece maç saatinde platform içinde açılacak bir kanaldan yayınlanması üzerine kuruluydu. Temel fikir, ürünün kulüplerin keyfine göre istenilen yayıncıya dağıtılması yerine bütünlüğünün korunması, reklam-sponsorluk-dijital yayın hakları gibi konularda işbirliğinin devamı olarak belirlenirken, özellikle kulüplere de ürünün değerinin korunması noktasında sorumluluk yüklemesi yönüyle de yol haritası paylaşılıyordu. Kulüplerin televizyonculuk yapma arzusuna göre maç yayın yol haritası, maç yayıncılığı-reklam gelir ve giderleri, gelir paylaşımı önerileri gibi özellikle iş birliğini öneren ve ürünün değerinin artırılmasına yönelik öneriler de barındıran çok yönlü perspektiften konu detaylandırılmıştı.

Haberin Devamı

BİRİSİ CAN SİMİDİNİ ATIYOR AMA KIYIYA ÇIKARMIYOR

1996 yılından bu yana her yayın ihalesi döneminde İngilizce ‘circle’ yani, ‘yerinde saymak’ yerine radikal bir karara ihtiyaç olduğu bir gerçek. Yazımızın başlığı da bu yüzden ‘Havuzda boğulmak ya da boğulmamak, bütün mesele bu.’ Zira, Türk futbolu 26 yıldır havuzda boğuluyor, suya batıyor çıkıyor ama ne ‘kurtarıp kıyıya çeken var’ ne de ‘bat da sen de kurtul biz de kurtulalım’ diyen. Birisi can kurtaran simidini atıyor ama kıyıdan ipi de çekip kıyıya çıkarmıyor. ‘Futbol’ kulüplerin ortak paydası! Kendilerine ait olan bir ürünü en iyi şekilde kendileri pazarlayabilirler, böylece ortak paydalarının tartışma konusu olup değerinin düşmemesi için de yine ortak özen gösterirler. Her yıl milyonlarca lira vergi ödeyen, çok sayıda şirketi başarıyla yöneten, kârlılıkta her yıl üstüne koyan ve sistem oturtup yıllarca başarıyla ayakta duran yapılar kurabilen şirket sahipleri, konu futbol olunca aynı istikrar ve ekonomik başarıyı sergileyemiyor. Ya da gereken cesareti...

Haberin Devamı

ŞİFRELİ YAYININ TARİHİ

Ülkemizde 1971’de Alsancak Stadı’nda oynanan Karşıyaka-İstanbulspor maçının naklen yayını ile maç yayınları başladı. TRT stat-tesis giderleri gibi kalemlerle çok cüzi ödemeler yaparken, Avrupa’yı model alan kulüplerimiz TRT’den daha fazla para talep etmeye başladı. 1988’de G.Saray, Neuchatel ile oynanan Avrupa Kupası maçında TRT’nin verdiği parayı beğenmeyerek maçını naklen yayınlatmadı ve yayın gelirlerine Türkiye’de ilk tepkiyi gösteren kulüp olarak tarihe geçti. TRT düşük bedellerde ısrar edince, 1990 yılı Mayıs Ayı’nda Magic Box Star1’in kuruluşuyla ipler koptu ve 4 büyük kulüp ile bazı Anadolu takımları, Magic Box ile 1990-91 sezonunda ayrı ayrı milyon dolarlık sözleşmeler imzaladılar. 1994’te şifreli kanal Cine5’in de açılmasıyla kulüpler kendi yayın haklarını daha yüksek gelirlerle pazarlamaya devam etti. Fakat, küçük kulüpler sadece büyük takımlarla kendi sahalarında yaptıkları maçlardan para alabiliyordu. Yani 1950’lerde Amerika’da yaşanan gelir farkından doğan problemler ülkemizde de yaşanmaya başladı. Dönemin TFF yönetimi, kulüplerin de talebiyle Cine 5 ile 1996’da üç yıllık bir anlaşma yaptı ve ‘Havuz Sistemi’ resmen Türkiye’de gündeme girdi.

Haberin Devamı

DEĞİŞİM ŞART GÖRÜNÜYOR

1996’da maçların yayın hakkını alan Cine 5, 40-45 ve 50 milyon dolar ödeyerek 3 yıl boyunca maçları yayınladı ve Türkiye’de futbolseverin dekoder koleksiyonu da başladı. Cine5’in ardından 1999’da havuz ihalesini Uzan Grubu aldı, taahhütlerini yerine getirmeyince yayın haklarını 2001’in başında Digitürk’e geçti. Ve o gün bugündür Digitürk her türlü tartışmaya rağmen evlere maçları ulaştırıyor. Ama gel gör ki bugün gelinen noktada, ne alan memnun, ne satan... Kısacası; yayında bir ‘değişim’ şart gibi duruyor.

Yazarın Tüm Yazıları