Paylaş
10 yıl önce tam bu zamanlar, sarı lacivert çubuklu forma, Avrupa'nın en büyük 8 takımından birinin formasıydı... Tarih 4 Mart 2008, Fenerbahçe Şampiyonlar liginde Sevilla deplasmanında... Maçın henüz 9. dakikasında 2-0 mağlup duruma düşen takım, inanılmaz bir geri dönüşle 3-2'lik skoru yakalıyor ve maç uzatmalara, sonra penaltılara kalıyor. Fenerbahçe, Sevilla'daki bu müthiş düelloyu penaltılarla 2-3 kazanıp çeyrek finale adını yazdırıyor.
Bu maçtan tam 10 yıl sonra, dün Sevilla, Old Trafford deplasmanında Manchester United'ı 2-1 mağlup ederek çeyrek finale yükseldi. Dünkü Sevilla maçını imrenerek seyredip, 2008'deki Fenerbahçe maçını hatırlamamak mümkün değildi. O parlak, heyecanlı takımdan ve umut dolu camiadan bugünlere, nelerin nasıl değiştiğini, nerelerde hatalar yapıldığını görmek ve özeleştirisini yapabilmek en önemlisi. O Sevilla yerinde şimdi Fenerbahçe de olabilir miydi, 2018'de nasıl oldu da Vardar'a elenen bir takım haline dönüşüldü... Şüphesiz ki, başarıyla emin adımlarla ilerlenen yolda en büyük dönüm noktası 3 Temmuz 2011'di. Kulüp sportif, finansal ve psikolojik açıdan büyük yaralar aldı. O kırılma noktalarının en büyüğü, direkt katılacağı Şampiyonlar liginden men edilerek, en acı ve haksız vedayı yaşamasıdır. O dönemde yazılan insafsız yazılar, sıklaştırılan saflar, arşivler hala hafızalarda. Bunları unutmak mümkün değil, şimdi gelinen noktada yok saymak da büyük haksızlık olur.
Fenerbahçe taraftarları bu süreçte hiç vazgeçmedi, direnç gösterdi ve ayakta kaldı. Hep herşeyin farkında oldu. Şimdi de ligde kalan son 9 haftada ne olursa olsun iyisiyle kötüsüyle bu takıma destek olunması gerek. Galatasaray maçına 3 puan farkla çıkmak varken, Kadıköy'deki beklenmedik Akhisar yenilgisiyle bu avantaj kaybedildi. Kalede Kameni'nin yediği vasat goller yine Volkan'ın Beşiktaş kupa maçındaki sorumsuzca aldığı kartı hatırlattı. Son Y.Malatyaspor maçı, Volkan'ın etkili performansıyla dengeleri nasıl değiştirebildiğini yeniden gösterdi. Neden daha fazla yaratıcı, skor üretecek oyuncuları sahada göremediğimizin yanıtı ise Aykut Kocaman'da. Geçen 24 hafta sonunda takımın hala oturmuş bir oyun karakteri olmadığı gözleniyor. Şampiyonluk hedefi bu kadar net görünürken son maçta tribünlerdeki doluluk neden 20 binlerde olur... Şampiyonluk umudu varken ve Galatasaray derbisine 2 hafta kala Fenerbahçe'nin mabed'ini böyle görmek üzücü. Taraftarı ile bütünleşemeyen ve hala zor atan ve kolay yiyen bir takım görünümünde Fenerbahçe... Bu durumda, takımı ve özellikle saygıdan ödün vermeyen teknik direktörü için, haksızca atan ve tutanı da çok oluyor. Fenerbahçe'nin Kadıköy'de en büyük gücü taraftarında. Rakipleri sindiren o büyülü atmosfer mumla aranıyor. Taraftarın gücü, tribünlerin coşkusu sahayı aydınlatmadıkça, zaten zorlanan takım iyice eksik, yalnız kalıyor. Aykut Kocaman'ın Başakşehir galibiyeti sonrası basın toplantısını hatırlayın. O konuşmasındaki umudu ve özgüveni her hafta artarak takıma ve taraftara yansıtması önemliydi, yapamadı. Zorlu günlerden geçiliyor ve bu takım özellikle kendi sahasında taraftar desteğini hissetmeyi hak ediyor. Eldeki takım bu ve her şeye rağmen şampiyonluk şansı devam ediyor. Umut da umutsuzluk da bulaşıcıdır. En kritik dönemlerde destek olan ve camiayı ayakta tutan taraftarların artık "meydan boş değil" diyerek oyuna dönmesi şart.
Sezon başında, "bu yıl Fenerbahçe için en kritik dönemeçlerden biri de Kongre ve yansımaları olacaktır" diye yazmıştım. Özellikle de başarıya en çok ihtiyacı olan futbol takımının olumsuz etkilenmemesi en önemlisiydi. Sahada, parkede oynayan takımlarını desteklemek yerine, kendilerini yok yere fazlaca kongre gündemine kaptıranlar, tribünde olmak yerine sosyal medyada kongre çığırtkanlığı yapanlar ve takım puan kaybettiğinde üzülmeyip sevinebilecek seviyeye gelenler... İşgüzarlık ve kraldan çok kralcılık böyle dönemlerin olmazsa olmazıdır. Her şeyden, herkesten ve kişilerden bağımsız "önce Fenerbahçe" diyebilmek şimdi çok daha önemli. Kaunas'a kadar gidip kritik Zalgiris maçında Avrupa şampiyonu takımını desteklemek yerine tam bench arkasına pankart açmak mesela, açılan resim güzel görünse de esas yeri ve zamanı o maç mıydı tartışılır. Obradovic'in doğum günü için pankart açmak ya da oyuncuların fotoğrafıyla da bunu yapabilmek varken... Bunlar iki taraf için de işgüzarlıktan öteye gidemiyor. Başkan ve yönetimin bu dönemde özellikle futbol takımına ve Kocaman'a daha fazla desteği gerekiyor. Kongre gündemi elbette önemlidir ama hiçbir şey Fenerbahçe'nin sportif başarısından daha öne geçmemeli. Şu anda takım ve futbolculardan çok, kongre ve üyelerin ön planda olduğu bir gündem hakim. Bu da büyük bir başı boşluk ve Aykut Kocaman yalnızlığı olarak yansıyor ve yansıtılıyor. Herkes için 3 Haziran'a kadar sabretmek ve takımın yanında durmak bu kadar zor olmamalı.
Şimdi o eleştirileri, tepkileri, çubuklu formanın üzerinde sindirilemeyenleri ve yıllardır taraftarların içinde biriken hayal kırıklıklarını da 3 ay için olsun rafa kaldırma zamanı. Çünkü bu gidişle, ne yazık ki Fenerbahçe'nin en büyük rakibi yine kendisi olacak. Ligde 4 takımlı şampiyonluk yarışı devam ediyor. Hala herkesin şansı var. Fenerbahçe kendi sahasında Galatasaray'ı yenip derbi geleneğini sürdürebilirse, avantajlı fikstürü de arkasına alarak moralli bir şekilde ilerler. Şimdi yeniden birlik beraberlik ve sadece Fenerbahçe'yi destekleme zamanı. 17 Mart akşamı Kadıköy'de, sahada şanslı ve performansı daha iyi olan takım kazanacaktır.
Paylaş