Paylaş
Beşiktaş Sompo Japan söz konusuyken, son iki yılda gerek David Blatt’in Darüşşafaka takımlarına, gerekse de Obradovic’in şahlandırdığı Fenerbahçe’ye karşı defalarca en güzide satranç sanatkârlarını seyrettik, diyebiliriz. Bu oyunların kimisi kazanıldı, kimisi kaybedildi belki; fakat her birinin tadı, damaklarda bâki kaldı. Bugün Akatlar’da oynanan Anadolu Efes maçı ise, sadece bir satranç maçı olmakla kalmayıp, adeta bir sinir harbine de dönüştü.
Ligin maç başına üretilen sayı kategorisindeki lideri (88.5 sayı) olan, %40 ile üçlük attığı ve 90 sayının üzerine çıktığı her lig maçını kazanan, üstüne bir de felaket başladığı Euroleague’de Milano zaferiyle moral bulan Anadolu Efes, art arda ligde 5, BCL’de 4, toplamda da 9 maçtır yenilgi yüzü görmeyen Beşiktaş’la kozlarını paylaştı.
Her iki takım da dersini gayet iyi çalışmıştı. Semih’ten yoksun Beşiktaş rakibini 80 sayının altında tutmak için; Dragic takviyesi sonrası Ledo’nun lig lisansını iptal eden ve Doğuş’u sakatlığa kurban veren Efes ise rakibinin zayıf karnı olan ikili oyunları, hücum ribauntlarını ve pota altı organizasyonlarını mümkününce kullanabilmek için şartlanmıştı. Ve esasen her iki takım da planlarında başarılı oldu...
Fakat maç boyu vasatı aşamayan, maçın X-faktörü Kenan 4 faulle oynarken bile kenarda tutulan ve ancak Kenan’ın 5. faulünden sonra oyuna alınan Boatright’ın, psikolojik etmenleri çöpe atıp en kritik yerde arka arkaya 5 sayı kaydetmesi ile nihai emeline erişen taraf, Beşiktaş oldu. İlk yarıda Beşiktaş, ikinci yarıda ise (başta McCollum olmak üzere) Efes çok basit top kayıpları yaptı; Beşiktaş dördüncü çeyrekte henüz 3 dakika bitmeden faul hakkını doldurarak kötü hücum eden Efes’e maçın sonunda defalarca umut kapısı açtı. İlk yarıyı hücum ribauntları ve faul problemi açısından tam da istediği şekilde noktalayan Siyah-Beyazlılar, ikinci yarıda Stimac’ın pota altını karartması ile rakibine bol bol ikinci şans sayısı dağıttı ve işini zora soktu.
Derken, maçtaki üçüncü kırılma ânını iyi değerlendiremeyen, faul çizgisinde bekleneni (sadece o bölümde) veremeyen Stimac ve McCollum’un kaçırdığı serbest atışlar, Simon’un dehşet bir mesafeden attığı üçlüğe rağmen Efes’i galibiyete götüremedi. Uzunların girdiği faul problemine rağmen Sertaç’ın gerek ribauntlar, gerek savunma gerekse de Kenan, Strawberry ve Boatright’a perdelemelerdeki yardımları ile devleşmesi, Boatright’ın (bizzat söylediği üzere) Robert Horry’vari, Lofton’vari bir clutch oyunu oynaması, Kenan’ın ve Weems’in benchten gelip en sorunlu yerlerde, hem hücumda hem de savunmada sorumluluk alıp kumarda başarılı olması, Kartallar’ı bir yeni galibiyete taşıdı. Mola, faul ve taktik tercihlerinde (üç uzunlu kısa süre hariç) kahramanlaşan koç Ufuk Sarıca, zaferin baş mimarı oldu.
Efes, maç boyunca Diebler’ı çok çok iyi savundu, Clark’ın Banvit maçının tamamen zıttı bir oyun oynamasını fırsat bilip onu riske etti (ve doğrusunu yaptı), ve maça iki üçlük(!) isabetiyle başlayıp hepimizi şaşırtan Dunston’ı ikinci yarının büyük bölümünde unutmak hariç, Beşiktaş savunması karşısında elinden geleni yaptı. Birkan, Dragic ve (sondaki dev üçlük hariç) Simon’un nice bomboş üçlüğü kaçırması, McCollum’un fazla serbest kalarak fırsatları harcaması, onlar adına hayal kırıklığıydı. Bir başka hayal kırıklığı ise, genç Arda’yı sahada yapayalnız bırakmalarıydı – ki Beşiktaş bundan epeyce yararlandı. Efes’in iftihar kaynağı ise, 12 sayı ve 8’i hücum toplam 16 ribaunt ile devleşen, genel görünümde serbest atış sorununu da çözmüşe benzeyen Stimac oldu.
Hakiki bir kahraman yerine, 5-6 adet üst düzey görev adamının liyakatini galibiyetin anahtarı yapan Beşiktaş cephesinde ise, rakibi %18,5 gibi dehşetengiz bir dış şut yüzdesine hapsetmek, her noktada isabet oranlarını düşürmek (%67 faul isabeti), ligin en skorer takımını son dakikaya kadar 60, toplamda da 65 sayının altında tutmak ve takım halinde %30 üçlük isabetine rağmen faul çizgisinden %80 ile oynamak, gurur kaynağı sayılmalıdır. Sertaç ve Lima’ya rağmen bunca hücum ribaundu vermek ise, yine sorgulanmalıdır. Samet’in uzunlardaki faul problemine rağmen düşünülmemesi de, ayrı bir soru işaretidir.
Evet, sinir harbi demiştik. Beşiktaş’ın kazanma kültürü, 67-64’lük Efes zaferi ile devam etti. Beşiktaş ile Efes’in genel oyun yapıları ve takım kurguları bir yana, sadece Boatright – McCollum ikilisinin hücum ve Rucker Park basketbolu düellosu düşünülünce bile bir “Karpov – Capablanca” maçı gibi geçmesi beklenen müsabaka, bambaşka bir hal aldı. Rakibin tüm hücum silahlarını kapmak için her yolu feda eden, savunma satrancının en büyük ustası, sabır küpü Tigran “Demir” Petrosian’ın, tarihin en ekber hücumcusu Capablanca’yı öndeki piyon savunması ile deli eden, ‘komple’ oyunun efendisi cüretkâr Alexander Alekhine’la kapışmasını seyrettik adeta. Petrosian, Alekhine’ı; yani Beşiktaş, Efes’i oynatmadı, ve beraberliğe mahkûm gibi görünen bir maçı kazandı...
Stadyumu ilk kez bu kadar dolduran Beşiktaş seyircisi de ayrıca bir takdir ve teşekkürü hak ediyor. Rakibe tam bir cehennem yaşattılar...
Paylaş