Paylaş
A Milli Kadın Voleybol Takımımız’ın, büyük umutlarla gittiği Dünya Şampiyonası’nda yarı finali dahi görememesi, gelecekte bu tür hayal kırıklıklarının tekrarlanmaması adına genel bir değerlendirme yapmamızı zorunlu hale getirdi.
Şimdi önümüzde kocaman bir bardak var. Yarısı dolu, yarısı boş. Kaptan Eda’sından malzemecisine, başantrenör Giovanni Guidetti’sinden federasyon başkanı Mehmet Akif Üstündağ’ına, destek veren sponsorlarından yayıncı kuruluş TRT’ye ve kızlarımızı sahiplenen Türk halkına önce kocaman alkış... Maçların hikayesine baktığımızda; ilk grubu lider tamamladık, önemli bir başarıydı ancak beklediğimiz standartta voleybol oynamadığımızı da görüyorduk. Kızların performansları maçtan maça, hatta aynı sette bile çok değişken olunca, bir sonraki maçın ne olacağı konusunda tereddütlü konuşmaya başlamıştık. Sakatlıklar da bu istikrarsızlığın sebeplerinden biriydi. Ancak bir şeyler iyi gitmiyor ve çözüm bulunamıyordu.
Guidetti, kariyerindeki en ağır eleştirilerle karşı karşıya idi. Tam da burada kendi teşhislerimi ve kaygılarımı paylaşmak istiyorum...
HAYALLERiNiN ÖTESiNDE ŞÖHRET VE EKONOMiK GÜCE KAVUŞTULAR
Önceliğimi, oyuncularımızın galibiyet ya da mağlubiyetten bağımsız olarak sahada verdikleri mücadeleye veriyorum. Saha içinde her sayı için savaşan bir takımın, onları seyreden Türk halkına verdikleri en önemli mesaj neydi; asla vazgeçme. Çok istersen, mücadele edersen kaybetmezsin. Türk kadını olarak halkımızın ihtiyaç duyduğu birlik ve beraberliğin simgesi olmuştu kızlarımız.
Dünya Şampiyonası’nda işte bu ruh eksikti. Ben bu eksikliğin giderilmesi için doğru tespitler yapılmaz ise neler olabilir bir örnekle anlatayım.
Hepiniz hatırlayacaksınız, 12 Dev Adam döneminde basketbol, Türkiye’nin gündeminden düşmüyordu. Birbiri ardına çekilen reklam filmleri ile sporcuların adeta bir reklam yıldızı haline gelmelerini ve hemen her gün medyada yer alan röportajları hepimiz hatırlarız. Bugünkü Sultanlar’ın durumuyla neredeyse aynı değil mi?
BU YÜKÜ TAŞIMAK ZOR
Sonra ne oldu? Basketbol süratle kan kaybetti, oyuncular o ağır yükü taşıyamadılar. Kolay da değil tabii...
Basketbol Federasyonu müdahale edemedi, derken, gelinen nokta ortada. Kadın voleybolu adına büyük endişem, basketbolda yaşanan örnekten ders almamak. Bugün kızlarımız, sosyal medyanın da etkisiyle, hayallerin ötesinde şöhret ve ekonomik güce ulaştılar.
Dünyanın her yerinde, her sporcu için bu zor yönetilen bir durumdur. Profesyonel yardım almaları ‘şart’ haline gelmiştir.
BiZ O ESKi HIRSLI VE iNANÇLI GUiDETTi’Yi GÖRMEK iSTiYORUZ
Oyuncular elbette ki kariyerlerini doğru tarafa yönlendirebilirler ancak benim bu Dünya Şampiyonası’nda asla tolere edemediğim şey, Guidetti’nin inançsızlığı. Biz televizyonda izlerken bile vücut dilinden, verdiği röportajlardan rahatsız olurken, oyuncuların anlamaması mümkün mü? O yüzden, Guidetti’nin saha performansı ya da oyuncu seçimleri beni hiç ilgilendirmiyor. Takıma ve başarıya olan inanç her şeydir. O yoksa diğerleri teferruat. Guidetti’nin voleybol bilgisine laf edilir mi? Ama bu şampiyonada gerekli motivasyona sahip olmadığını üzülerek gördük. Biz yeniden o eski gözünden ateş fışkıran, hırslı ve inançlı Guidetti’yi görmek istiyoruz.
FIRSATLAR HENÜZ KAÇMADI ANCAK ACiLEN TEDBiR ALMAK ŞART
Bir başka merak ettiğim konuyu daha gündeme getirmek istiyorum. Dünya Şampiyonası hazırlık dönemi...
Bu sezon milli takımımızın hedef turnuvasının Dünya Şampiyonası olduğunu varsayarsak, diğer ülkelerin yaptığı gibi, biz de acaba Milletler Ligi’nde bazı oyuncuları daha fazla dinlendirebilir miydik? Son derece yoğun ve yorucu olan bu turnuva, kızların isteksiz hallerinin sebeplerinden biri olabilir mi? Anlayacağınız, yazmakla, anlatmakla bitmeyecek kadar çok konu içeriyor, bu dünya şampiyonası.
Türk voleybolunun TRT 1’den yayınlandığı, reytinglerde çok yukarılara çıktığı bu dönemde büyük fırsatlar kaçtı demek için erken. Önlemler alırsak, sahada mücadele eden, terinin son damlasına kadar, inançla her şeyi yapan, istekli takım görüntüsüne acilen dönmemiz lazım. Galibiyet, mağlubiyet daha sonra geliyor.
Paylaş