Paylaş
Öyleyse nedir bir şehri memleket yapan? Bir şehri memleket yapan; “yaşanmışlıklar” ve “yaşanılarak oluşturulan değerlerdir.”
“Yaşanmışlık” derken sadece tarih kitaplarının yazdıkları, büyük savaşlar, yıkımlar, şaşaalı güç dengeleri değildir kastım. Bir şehri memleket yapan yaşanmışlıklar, bizim küçük hayatlarımızın anlarıdır. Yani bir okul bahçesine atılan ilk adım, özenle okşanan bir mezar taşı, hep iştah açan bir yemek kokusu, ninnisiyle uyunmuş bir ağaç hışırtısıdır. Bazen de bir şehri memleket yapan, gol için kalkan yumruk, soğuğa rağmen sallanan kırmızı siyah bayrak, stad önü kalp çarpıntısı, bağırmaktan kısılan sestir.
“Yaşanılarak oluşturulmuş değerler” derken de parayla ölçülen servetten, görkemli binalardan söz etmiyorum. Bir şehrin yaşayarak yarattığı değerler, mutfak, folklor, dil kültürüdür. Yani bir şehrin insanlarını kader ortağı yapan, bir arada tutan değerlerdir kastım.
Neden mi anlatıyorum bunları?
Anlatıyorum, çünkü bu şehri memleket yapan yaşanmışlıklardan ve değerlerden biri de şüphesiz Gaziantepspor’dur.
Oysa Gaziantepspor kaybediyor.
Biz Gaziantepspor’u kaybediyoruz.
Gaziantepsporla birlikte “yaşanmışlıklarımızın”, “değerlerimizin”, “yaşayabileceklerimizin”, “kader ortaklığımızın” büyük ve anlamlı bir parçasını da kaybediyoruz.
Yani Gaziantepspor, kocaman bir parçasıdır memleketin ve biz memleketimizi kaybediyoruz. Kendi memleketimizde, “geçmişsiz” ve “vatansız” kalıyoruz. Meselemiz budur; çırpınışımız bundandır.
Bugüne kadar hep, Gaziantepspor’un ne olduğunu söylemeye çalıştık. Bugün de Gaziantepspor’un ne olmadığını söyleyelim:
Gaziantepspor, kurtulunması gereken bir borç defteri değildir.
Gaziantepspor, kişisel reklamlar için üstüne çıkılacak bir sahne dekoru değildir.
Gaziantepspor, mirasyedi açgözlülüğüyle haraç mezat satılacak bir arsa hiç değildir.
Paylaş