Paylaş
2013 yılından beri katıldığı hiçbir yarışmayı kaybetmeyen Biles, son üç yıl dünya şampiyonluğunu da kimselere kaptırmadı. Bu unvanlara ilk ulaşan jimnastikçi de ondan başkası değil.
Popülaritesi o kadar büyüdü ki ünü Amerika sınırlarını aştı. ‘The Biles’ adını taşıyan ve hayranları tarafından oluşturulan hareket bile onun için yapıldı. Bizim genç jimnastikçimiz Tutya Yılmaz ile geçen günlerde konuşurken Biles’tan ‘robot gibi’ diyerek, bahsetmiş ve harika bir sporcu olduğundan söz etmişti.
Mükemmel 10’u alabilen Nadia Comaneci’ye o unutulmaz performansı sırasında hocalık yapan Bela Karolyi’ydi... Bakın, ABD tarihinin olimpiyatlardaki en kısa sporcusu hakkında o neler söylüyor;
“Simone, tarihin gördüğü en büyük jimnastikçi olma yeteneğine fazlasıyla sahip. Onda herkesten daha fazla güç ve atletizm yeteneği var. Dünya henüz onun gibi bir şey görmedi. Hayal bile edemeyeceğiniz şeyleri başarıyor. O başka bir düzeyde ve mükemmel 10’u hak eden tek isim.”
HAYATI BÜYÜK ZORLUKLARLA DOLU
Simone Biles’ın hayatı ise, bize yaşattıkları kadar ‘mükemmel’ olmadı maalesef. Doğduğu günden itibaren şanssızlıklar yakasını hiç bırakmadı. Daha bebekken babası onları terk etti. Annesi ise, yaşadığı depresyondan dolayı alkol ve uyuşturucu bağımlısı oldu.
Ama anne çocukları için bu bağımlılıklarla uzun yıllar mücadele etti. Ailenin tek çocuğu değildi Simone. Üç kardeşi daha vardı. Annesi hepsine bakmakta zorlanıyordu. O, erkek kardeşiyle birlikte annesiyle kalmaya karar verirken, diğer iki kardeşi ise, babasının yanına gitmek zorunda kaldı.
Simone, yaşadığı tüm bu olumsuzluklara rağmen pes etmeyen bir kız çocuğuydu. Öylesine enerji doluydu ki yaşadığı 50 bin kişilik kasabada onu tanımayan yoktu. Salondaki jimnastik yetenekleri ilk fark edildiğinde onu izleyen antrenörü, “Bu kız bir inanılmaz. Vücudunda sadece kinetik enerji vardı” yorumunu yapıyordu.
O başardıkça dağılan ailesi daha da kenetleniyordu artık. O kadar ki kızları için doğduğu yer olan Teksas’ta 5 milyon dolara bir spor kompleksi bile açtılar.
O artık bir efsaneydi ve onun gibilere bir ilhamdı.
Onun yolculuğunda geriye kalan tek şey ise, mükemmel 10...
BOLT iÇiN BU KEZ KOLAY OLMAYACAK
2008 Pekin Olimpiyat Oyunları’ndan bu yana katıldığı her Dünya Şampiyonası ve Olimpiyat’ta altın madalya kazandı. Rio’ya da altın madalya için geldi.
Ancak bu kez Pekin kadar görkemli, Londra kadar da kolay şampiyon olamayacak Usain Bolt.
“Neden?” dediğinizi duyar gibiyim.
Bu satırları henüz 100 metre erkekler seçmeleri yapılmadan önce yazıyorum. Seçmeleri izledikten sonra fikrimin değişeceğini de sanmıyorum. Çünkü;
Bolt’a dikkatle bakın. Biraz yorgunluk biraz da yaşlılık alametlerini okuyacaksınız yüzünde.
En büyük rakibi olarak gösterilen ABD’li Justin Gatlin sanki daha formda ve daha istekli.
Biliyorum, çok iddialı olacak, ama hislerim bana Usain Bolt’u, Gatlin ya da başka bir atlet bu kez geçecekmiş gibi geliyor.
İSTANBUL’UN SUÇU NEYDi?
TÜRKİYE’de yaz; havalar sıcak.. Güney yarımküredeki Brezilya’da ise, mevsim kış. Yani yaz oyunları kışın yaşandığı bir ülkede yapılıyor. Aksaklık ya da aksilik sadece bununla sınırlı kalsa ne iyi?
Şehirde Olimpiyat heyecanı yok. Bırakın heyecanı, Olimpiyat olduğunu hatırlatacak tek bir afiş bile yok.
Ulaşım berbat. Olimpik hattan seyahat etseniz bile ortalama 1 saat yolculuk yapmanız gerekiyor.
Güvenlik yok. Evet yanlış okumadınız yok. Şehrin sokaklarına girmeye çekiniyorsunuz. Ve böyle bir kentte olimpiyat düzenleniyor. İn an sormadan edemiyor:
İstanbul’un suçu neydi?
GAZETECi DÖVÜLDÜ PARA VE MONT ÇALINDI
GÜVENLİKTEN söz ettik, öyle devam edelim: Bakın bir gün içinde Türk gazetecilerin başına neler geldi?
Doğan Haber Ajansı muhabiri Canan Kaya, gündüz vakti üç Brezilyalının saldırısına uğradı.
Anadolu Ajansı’dan Barış Kuyucu’nun kredi kartı kopyalandı ve bin dolar parası çalındı.
Habertürk gazetesinden Murat Ağca’nın montu güvenlikçiler tarafından yok ediliverdi.
Paylaş