Paylaş
Avrupa futbolunda Guardiola ve Mourinho'nun yarattığı ezberi bozdu. Ekonomik krizle boğuşan Atletico Madrid'e kupalar kazandırarak dünyanın zirvesine çıkardı. Diego Simeone...
Tam dokuz sene stajyerlikten sonra ustalık dönemine geçmek için hiçbir eksiği yoktu. Bir öğrenci olmaktan hiç gocunmadı. Estudiantes (Öğrenciler) ile başardıkları felsefesine yön verdi. Sahaya çıktığında kafasında verimlilik, adanmışlık, fedakarlık, yetenek ve sadelikten oluşmuş bir takımdan başka bir şey düşünmüyordu.
Devrimin tohumlarını ülkesi Arjantin'de atarken kafasında sadece projeleri vardı. Estudiantes'e 23 yıl sonra lig şampiyonluğu yaşatan Simeone, soyunma odasında işçi sınıfını temsil ediyordu ama kadercilik onun kitabında yeri olmayan bir kavramdı.
Madrid'e adım attığındaki sessizlik yerini kısa sürede yükselen bir değere bıraktı. Medyanın en sevdiği simgelerden biri haline gelen Simeone doğuştan gelen motivasyonu ve oyuncularının özelliklerini bilen yapısıyla dikkatleri çekmeyi başardı. Tüm oyuncularına eşit yaklaşırken hepsinden tek bir şey istiyordu; "Fedakarlık"...Aidiyet hissetmek ona göre çalışmanın en iyi yoluydu. "Futbolcu olmak kolay sadece kendinizi düşünürsünüz. Antrenör olduğunuzda ise bütünü düşünmek zorundasınız" diyerek futbola bakış açısını anlatan Simeone, Atletico Madrid'e bir futbolcuyken adadığı kalbini şimdi antrenör olarak veriyordu.
Mike Carson, Futbolun Dahi Liderleri kitabında teknik direktörlerin karakterlerinin takımlarına nasıl yansıdığını "Her menajer çalıştırdığı takımda parmak izini bırakır" sözleriyle anlatıyordu. Simeone de hayata bakışını, motviasyonunu, yaşadıklarını hatta duygusal anlarını bile ekliyordu yarattığı takıma. "Topu imha etmediğiniz sürece yana pas yapmanın zaman kaybı olduğunu düşünüyorum" ifadeleriyle kendi DNA'sından bir miras bırakıyordu Madrid sokaklarına...
Maçlardan önce ritüeli bile farklıydı. "Sadece dört yada beş dakika için normal bir insanım" diyen Simeone o anlarda soyunma odasına herkesten önce girip sessizce oturuyor ardından telefonunu eline alıp Arjantin'de yaşayan üç oğlunu da tek tek arıyordu. Telefonu kapattığında ise o normal insan yerini Atletico Madrid teknik direktörüne bırakıyordu.
Aslında onun ışığı insandı, sokaktaki hareketti. Dışarıda bir hayat vardı ve toplumun yansımalarının kendilerine umut olacağını biliyordu. Daha büyük rakiplerle mücadele etmek içinse en büyük kozunu "inanç" olarak belirlemişti. Bağlılık, ruh, dayanışma, birlik ve rekabet kısa sürede Atletico Madrid'de bir yaşam biçimine dönüştü. Artık takımın bir felsefesi vardı.
Adı; Cholismo, uygulayıcısı; El Cholo...
Paylaş