Paylaş
2004’te Beşiktaş’tan giderken Türkiye’nin Çavuşesku Romanyası’ndan daha kötü olduğunu söylemişti. Ve Lucescu, 13 yıl sonra Türkiye Milli Takımı’nın başına geçti! Getiren kişi de Yıldırım Demirören. Hafızam beni yanıltmıyorsa Demirören, 2004’te Beşiktaş Başkanı olunca Lucescu ile devam etmeyeceğini açıklamıştı.
Bu topraklarda ilkeler değil, şahısların tercihleri belirleyici oluyor. Ve bu tercihler de çoğunlukla tutarsız oluyor. Futbol da bundan azade değil.
‘Baba’, ‘Ağabey’ vs kültüyle yürüyen bir ‘Anadolu futbol kültürü’ne sahibiz. Özünde feodal bir kültür bu. Son Arda Turan ve Fatih Terim olayları bu kültürün zirve ‘eser’leridir!
Terim gitti, Lucescu geldi. O halde Arda Turan yeniden milli takıma dönecek mi? Oysa söz konusu ilkeler olsa, böyle bir soru olmazdı?
Zira Arda Turan’ın ayrılığına neden olan olaylar vahimse, bunlar hocanın isminden bağımsızdır. Yok eğer değillerse, o zaman niye takımdan ayrı düştü? Daha o gün Terim niye gönderilmedi? Ya bu arabesk kafayı tarz olarak beliryeceğiz veya değiştireceğiz. Benim için Arda Turan’ın Türkiye Milli Takımı’ı bırakma kararının gerekçeleri geçerliliğini koruyor. Zira ay yıldızın kaptanlık bandını takan bir futbolcu, uçakta bir gazeteciye saldırıyor ve futbolu yönetenlere de sayıp sövüyorsa, bu durumun Terim veya Lucecsu ile bir ilişkisi yoktur.Bu ilkesel bir durumdur.
Arda Turan, yeniden milli formayı giyerse biz maç kazanırız ama esasen lazım olan ilkelere yine hasret kalırız. Lucescu’nun bu ülke futboluna radikal bir dokunuş yapıp yapmayacağı bence Arda Turan ile ilgili kararla belli olacak.
Dünya Kupası mı Şampiyonlar Ligi mi?
Takım taraftarlarıyla bir anket yapılsa ve “Hangisini istersiniz?” diye sorulsa ve cevap olarak da şu iki şık sunulsa: A) Tuttuğum takımım Şampiyonlar Ligi şampiyonu olsun. B) Milli Takım Dünya şampiyonu olsun?
Sizce hangi şık birinci olur? Bence A şıkkı...
Özünde kulüp takımlarını daha çok önemsiyoruz. Esasen dünyada da böyle. Değişen futbol kültürü milli takımları eski havasından uzaklaştırdı. Düşünün, Türkiye Milli Takımı, bu kulüpçülükten ötürü İstanbul’da maç yapamıyor. Milliler maç yaptığında sosyal medyaya bir bakın; herkes milli takımdan ziyade gönül verdiği kulüp takımından giden oyuncuyu tuttuğunu göreceksiniz.
Milli takım benim için başarıdan önce iyi hasletlerin ve ortak değer yargılarının temsil edildiği yerdir. Kaybederken çirkinleşmeyen, kazanırken incitmeyen bir takım. 2005’te İsviçre’ye kaybederken ortalığı savaş alanına çeviren milli takımı benimseyemem. 2008 Avrupa Şampiyonası’ndaki yarı finali ‘amansız’ şekilde birilerine karşı intikama dönüştüren takımla da ilişki kuramam.
Milli takımın dinginliğe ihtiyacı var. Kamplarının olaylara sahne olmadığı, ‘vatan-millet’ diyerek, hamasetin yapılmadığı bir takım lazım bize. Ve ben milli takımın bir kulüp takımı haline dönüştürülmesini de istemiyorum. Bilakis, her anlamda iyilerin biraraya geldiği ve tüm ülke futbolunu temsil eden bir futbolculardan oluşmasını arzuluyorum. Kulüp takımı kimliğinin milli takımı bir ‘Vahşi Batı Milli Takımı’na çevirdiğini kaç defa gördük.
Bahisçi topçu da silah çeken topçu da gazeteci döven topçu da ve kebabçı basan hoca da, -ne kadar yetenekli olursa olsun- ay yıldızla yan yana gelmemeli.
Başarıyı paylaşamayan milli takımdansa, 80’lerin o orta sahayı geçtiğinde bizi heyecanlandıran milli takımını yeğlerim...
Paylaş