Sahibinden 'havuzlu' Süper Lig!

90’larda özel televizyonlar yayın hayatına başlayınca futbolumuzun da nur topu gibi bir ‘havuz problemi’ doğdu.

Haberin Devamı

Bir ara 4-5 yayıncı vardı aynı sezonda. Beşiktaş’ın, Galatasaray’ın ve Fenerbahçe’nin ‘iç saha yayıncısı’ da ayrıydı, ‘dış saha yayıncısı’ da. Tam bir kaos ortamı yaşanıyordu. Dönemin Türkiye Futbol Federasyon’u (TFF), olaya el atıp tüm maç yayınlarını tek bir elden pazarladı. Toplam geliri 7.5 milyon dolar olan ilk maç yayın havuzundan 2004 yılına kadarki süreçte en büyük payı ‘üç büyük’ aldı. Kendi içlerinde de taraftar sayısına bakılmaksızın hemen hemen aynı parayı alıyorlardı.
2004’te Levent Bıçakçı federasyonu, havuz gelirinin dağıtımında yeni bir modele geçti. ‘Büyükler’in payı küçüldü, ‘küçükler’inkiyse arttı. ‘Büyükler’in tek ayrıcalığı, kazanmış oldukları her şampiyonluk için birer milyon dolar verilecek olmasıydı...
Bugün, yıllık yaklaşık 500 milyon dolarlık havuz geliri, 18 kulübe şöyle dağıtılıyor:

Haberin Devamı

Yüzde 35’i tüm kulüplere eşit
Yüzde 45’i toplanan puanlara göre
Yüzde 9’u ilk 6’ya girenlere
Yüzde 11’i şampiyonluk sayısına göre


5. ŞAMPİYON HAVUZUN MU?


Yeni havuzun amacı ‘küçükler’e kaynak yaratıp rekabeti artırmaktı. Böylece küme düşen bir takım bile en az 20 milyon doların sahibi oldu. Şeklen havuzdan 5. şampiyonu çıkardık. Ancak bu şampiyonun Bursaspor olduğu düşünülürse, bunu sadece artan gelire bağlamak doğru değil. Bursa, sahip olduğu potansiyelle şampiyon olmakta geç bile kalmıştı!
‘Küçükler’in parayı çok iyi değerlendirip kurumsallaştıkları ve de ‘büyükler’e kafa tutar hale geldikleri pek söylenemez. ‘Dört büyükler’in her kuruşunu nereye harcadığını biliyoruz fakat ‘ötekiler’ ne zaman genel kurul yapıyor, borcu harcı nedir; kamu onları doğru düzgün denetliyor mu, bir fikrimiz yok!
Kapitalist sistemde yaşıyoruz. Töresi “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” olsa da pratikte pek öyle olmadığını görüyoruz. Her krizde “Aman devlet baba yetiş” diye ‘komünist eğilimler’(!) gösterip, çözümler istendiğini çok şahit olduk...
Sistemin anası bankacılıkta bile bir düzenleyici ve denetleyici mekanizma var. Memleket futbolunda bu rol TFF’ye verilmiş durumda.
Topyekûn futbolun kalkınmasını istiyorsak havuzdan çıkamayız. Yok eğer “Vahşi kapitalizm olsun” deniliyorsa, evet o zaman havuzu yıkın. Böylece devlet de futbolu finanse etmekten kurtulur. Spor Toto, Süper Lig ile 2. ve 3. ligden, PTT 1. Lig’den, Ziraat kupadan adını çeker. Digitürk de özele devredilir. Belediyelerin profesyonel futbola girmesi de engellenirse, kamu kaynakları gerçekten ihtiyacı olan amatörlere kaydırılabilir.
İtalya, havuzu deldi pişman olup yeniden kurdu. İspanya, gelecek yıl havuza giriyor. Almanya, İngiltere ve Fransa ligleri havuzlu!

Haberin Devamı


MAÇ GÜNÜ GELİR NİYE DÜŞÜK?


Bizim ‘havuzlu Süper Lig’imizin alıcısı yokken ‘havuzsuz lig’imizin ne kadar ‘süper’ olacağını da siz hesaplayın!
Dağıtım şekli nasıl olursa olsun, değerinin çok üstünde bir havuz gelirine sahip olan kulüplerin mali sıkıntılarının temel nedeni havuza suyu akıtan musluk değil, havuzdan suyu boşaltan muslukta!
Denk bütçe hedefiyle hareket edilmezse, maç günü ve diğer ticari gelirler artırılmazsa havuzda boğulmaya mahkûm olurlar.
Deloitte Para Ligi’ne bakalım: 1. Real Madrid’in yayın geliri 204, 18. G.Saray’ın 47 milyon Euro. Makas büyük ama aynı makas maç günü ve ticari gelirlerde de var! Real’in maç günü geliri 114, G.Saray’ın 48, Real’in ticari gelirleri 232, G.Saray’ın ise 67 milyon Euro!
Yayın havuzu değil de ‘büyükler’in güdümündeki ‘300 delegelik lüks TFF genel kurul havuzu’ bozulsa, daha doğru değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları