Paylaş
Bu maddelere göre Portekizli’ye alt sınırdan ceza verilseydi toplam 8, üst sınırdan verilseydi de 16 maç olacaktı! Üstü geçtim, alt sınırdan bile verilseydi tepki şu olacaktı: “Assaydınız bari...” Ki yapılan eyleme ve koşullarına bakınca ben de bu görüşte olurdum.
Hukuk kurulu üyeleri de hukukçu, PFDK’dakiler de... Peki nasıl oluyor da iki taraf da aynı olaya baktığı halde başka bir şey görüyor? ‘Bakmak’ ve ‘görmek’ arasında fark var. John Berger’in ‘Görme Biçimleri’ adlı kitabı bu farkı anlamak isteyenler için iyi bir kaynak. Aynı fotoğrafa baktığımız halde farlı şeyler görüyorsak, bu büyük oranda algı dünyamızla alakalıdır. Fotoğrafın önünüze ilk etapta hangi ‘bilgi’yle konulduğu da onu tarifinizi belirler.
İşte hukuk kurulu ile PFDK arasındaki ayrışmanın temel noktalarından biri bu. İki kurul da hukuktan ziyade, kamuoyu ve kendilerinden daha üste yer alan yapıların, olay fotoğrafına dair öne sürdüğü kanaat/emirlere göre bir tarif yapıyor. Haliyle talep edilen cezayla verilen ceza arasında büyük bir çelişki oluşuyor.
Diğer yandan hukuk kurulu, sevklerini genelde ‘bol kese’den yapıyor. Yani bir nevi ‘günah benden gitti’ kafası. PFDK da cezalandırılması istenen tarafın gürültüsüne göre, bu sevkleri ‘normal çizgi’ye çekme gayretine giriyor. Tahkim Kurulu ise sadece cezanın indirilmesi yönünde talep olduğu için ya kesintiye gidiyor veya verilen cezayı olduğu gibi onaylıyor.
NİYE İTİRAZ ETMİYORSUNUZ?
Bu hareket tarzı, kulüplerin renklerinden bağımsız olarak yıllardır böyle. Hukuk kurulu sporun savcılığı, PFDK mahkemesi, Tahkim Kurulu da Yargıtay’ıdır. O halde hukuk kurulu, PFDK kendi talebi doğrultusunda karar vermediğinde neden Tahkim’e itirazda bulunmaz? Yani sen Quaresma’ya 8-16 maç arasında bir ceza istiyorsan ve PFDK da ancak 5 maç ceza veriyorsa neden gidip itiraz etmiyorsun? Oysa ceza yargısında savcılık, mahkeme heyetinin verdiği kararlara karşı sık sık itirazda bulunur.
Hukuk kurulunun yaptığı keyfilikten veya kendini inkârdan başka bir şey olmadığı gibi, büyük tartışmalara ve PFDK’nın verdiği kararlara karşı sürekli şüphe doğmasına da neden oluyor.
Hukuk kurulu şayet hiç itiraz etmeyecekse o zaman sevklerde de makul taleplerde bulunacak. Geçenlerde Anayasa Mahkemesi, TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu kararlarına yargı yolunu açtı. Bu daha çok mali ve sözleşme mevzularına dair bir yargı yolu. Kırmızı kart vs gibi cezalar yargıya taşınmasın ancak bence hukuk kurulu, PFDK ve Tahkim Kurulu, idari olarak da mali olarak da TFF’den bağımsızlaştırılmalı. Maaşını TFF’den alan kurulların vesayet altında olmaması memleket koşullarında namümkün.
Meseleleri böyle esastan tartışmadan, kulüplerin birbirlerini kollanmakla suçlamasının bir manası yok. Zira yapı değişmeden başkanlar ve kurulların değişmesinin hiçbir anlamı yok.
PREMİER LİG, HİLE İŞİNİ ÇÖZDÜ
Caner Erkin ve Quaresma olayında gördük ki talimatlar, sahada kabahat işleyen herkesi eşit şekilde cezalandırmaya yetmiyor. Benzer hareketi yapan Emre Belözoğlu ve Volkan Demirel, Caner Erkin gibi ceza almak bir yana, disipline sevk dahi edilmedi. Son derbide Josef ve Mehmet Ekici de ‘tahrik’ edenler olarak görünmelerine rağmen sevk almadı. Oysa PFDK, Quaresma’nın tahrik edildiği gerekçesiyle hukuk kurulunun sevk gerekçesine katılmayıp, daha az ceza kesti.
Ortada tahrik eden varsa, peki ona neden ceza verilmiyor? Burada takım bazlı düşünmeyelim. Aynı şekilde Tolgay Arslan da Alper Potuk’u tahrik etmişse, o da ceza alsın. İngiltere Premier Lig yönetimi bu meseleyi çözdü. Murat Fevzi Tanırlı da bu ayki Spor Arena Plus’ta yazdı.
Birbirinden habersiz ve ayrı mekânlarda bulunan 3 futbol insanından oluşan bir etik kurul, her hafta ligde hakemleri ve rakiplerini aldatan futbolcuları görüntülerden izleyerek cezalandırıyor. Bu uygulamaya bizde de geçildiğinde, sahadaki ‘artistlikler’ daha da azalacak ve hakemin de işi de kolaylaşacaktır.
Paylaş