Paylaş
Beşiktaş, hem tarihi bir yükün hem de zorlu bir 90 dakikanın hakkından gelmek zorundaydı.
Eğer net pozisyonlar üzerinden konuşursak, ilk 45 dakika sona erdiğinde tabelada galip yazılması gereken takımın adı Beşiktaş’tı. Siyah beyazlılar, oyunu kendi alanlarında kabul etmiş gibi görünseler de kontralarla her an golü kokluyordu. Bilic’in taktiği Demba Ba’lı Chelsea’nin Liverpool’u şampiyonluktan ettiği maçtaki Mourinho zihniyetinden izler taşımıyor değildi. Hele ki Demba Ba, o golü yapabilseydi...
DAHA SAKİN OLSA...
Beşiktaş, Liverpool’u ceza sahasından uzak tutmaya çalışırken en çok şuursuzca top uzaklaştırırken zorlandı. Çünkü böylece toplar duvardan dönercesine yeni bir atağa dönüşüyordu. Siyah beyazlılar sakin kalabildikleri nadir anlarda ancak takım olarak atak geliştirebildiler.
‘Uzaklaştırılamayan top’ sendromu ikinci devre biraz daha katmerlendi. Beşiktaş, özellikle Arsenal karşısında ayağa daha iyi oynayabildiği için Şampiyonlar Ligi’ni zorlamıştı. Defans sadece topu savuşturmakla meşguldü, öndeki ikili ve kanatlar da fazla top tutamayınca Kartal, Mignolet’nin kalesini yoklama fırsatı dahi bulamadı. Olcay bir çok atak başlangıcında yetersiz kaldı. Bilic, Kerim hamlesinde biraz gecikti. Töre de alışkın olduğumuz bireysel becerilerine fazla başvuramadı.
MOTTA’NIN İKİNCİ İKRAMI
Siyah beyazlılar, her şeye rağmen rakibine çok fazla pozisyon vermemenin de özgüveniyle maçın son bölümünde Liverpool kalesine yüklendi.
En kötü golsüz beraberlikle İstanbul’a döneceği duygusu hakim olmuşken Motta, tıpkı Feyenoord maçında olduğu gibi yine manasız bir penaltıya sebep oldu. Resmen pişmiş aşa su kattı. Hani penaltının da bir adabı vardır.
Sonuçta Beşiktaş, tarihinin en büyük hezimetine uğradığı Anfield’tan İstanbul’a tur umudunu koruyarak gelmeyi başardı. Şayet taraftar da yalnız bırakmazsa Beşiktaş, Liverpool’u tarihindeki en güzel hatırasına sahip olduğu Olimpiyat’ta hüsrana uğratabilir.
Paylaş