Paylaş
Hem sportif, hem de ceza yargısında yerel mahkemenin 2 Temmuz 2012’de nokta koyduğu güne kadarki gelişmeleri, ‘Arkadan Müdahale’ isimli bir kitapta topladım. Radikal ve Hürriyet gazetelerinde ise çok sayıda köşe yazısı, haber ve analiz yazdım.
Tarihi davadaki gelişmeleri sabahın dokuzundan gecenin körüne değin takip ettim. Ayrıca Twitter’dan yaptığım paylaşımları bir çok televizyon, gazete ve internet sitesi de kullandı.
Her duruşma öncesi ve sonrası analizlerime veri toplamak için her gazeteci gibi, davanın tüm bileşenleriyle temas kurdum ki bunu bir çok televizyon konuşmamda açık açık söyledim. Bunu belirtmek zorunda kalmak bile ayıp aslında.
TEK BİR TEKZİP BİLE YEMEDİM
Mühim olan manipülasyona uğramamaktır. Dört yıl boyunca imzamı attığım yazılarım ve üç yıldır da piyasada olan kitabımın içeriği nedeniyle tek bir tekzip yemedim veya davaya maruz kalmadım. Bilakis, başta davanın avukatları olmak üzere, sanıklar ve medya mensuplarından çok sayıda tebrik aldım.
Çünkü ben birçok kişi gibi en baştan olumlu veya olumsuz, peşin bir yargı belirtmedim. Misal, kitabımda yargı, son noktada sanıkları suçlu bulsa dahi, bunun Türk futbolunun temizlendiği anlamına gelmeyeceğini çünkü bu işin sadece bir iki kulübü yargılamakla olamayacağını söylüyorum. Evet, kitaptaki en net ‘yargı’ budur!
Kitap, medyanın yargısız infazlarını, 3 Temmuz’daki operasyonu, daha 5 Temmuz’da ‘Futbolun Ergenekon’u diye yaftalayanları da deşifre ediyor!
Çıkar peşinde koşanlar gibi bir ‘masa başı kitap’ yazmak yerine, tarihe bir gazeteci olarak tanıklık yapmayı seçtim. ‘İyi gazetecilik yaptın’ ya da ‘kötü gazetecilik yaptın’ diyebilirsiniz, ancak asla ‘birilerine çalıştın’ diyemezsiniz!
GEL KONUŞALIM ‘SEVGİLİ DOSTUM’
Bu yazıya, adımın geçmediği bir açıklama ve birilerinin bundan kendilerine vazife edinip, beni sosyal medyadan hedef göstermeleri nedeniyle ihtiyaç duydum. Ölüm tehditleri dahil, uğradığım lince karşın yapılan yanlışlıktan dönüleceği ihtimaliyle bekledim ama ses çıkmadı. Sadece, yargısız infazdan muzdarip olanlar kendileri de aynısını yaptıktan sonra, bazı tweet’lerini silmekle yetindi!
Daha fazla suskun kalmak da ithamları kabullenmek anlamına gelirdi. Bir kayıt düşmek şarttı.
Şimdilik şu kadarını söylüyorum: “Bana gelseydin, sana vereceğim belgelerle kitabın 300 değil, 600 sayfa olurdu ve Yargıtay’da da kaynak gösterilirdi” diyen ‘sevgili dostum’(!) ile istediği her zeminde davayı yazdığım son yazılarımı ve o çok beğendiğini söylediği kitabımı konuşmaya hazırım! Çünkü ben bu davanın gazetecisiyim, başka bir şeyi değil!..
Paylaş