Paylaş
Başakşehir’in sportif mücadelesine duyulan sempatiyi kıran veya zedeleyen bu kulübün oluşturulma biçimidir.
İSTANBULLUNUN MALI
Başakşehir, örnek bir futbol organizasyonu. Daha önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) olarak sahne alan kulüp, İstanbullunun vergileri ve belediye şirketleriyle beslendi.
Bu, da haklı olarak çok eleştirildi. Zira İstanbul Belediyesi’nin profesyonel futbolda olmasının bir anlamı yoktu. 2014’te İBB’nin yarışma hakkı Başakşehir FK’ya devredildi. Ama nasıl oldu, kaç para ödendi, bilmiyoruz. Adı değişen kulüp bugün artık bir şirket. Ortakları var. Çinlilerin bile iştihanı kabartan Başakşehir, Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katıldığında galibiyet alamasa bile 20-25 milyon Euro kazanacak. Lig şampiyonluğu da düşünüldüğünde gelir 50 milyon Euro’ları bulacak. Bu gelir 100 milyon Euro’ları da bulabilirdi. Fakat, bunun için milyonlarca taraftar lazım. Milyonları geçtim, onbinler bile yok, bu kulübün arkasında. Ortalaması 3 bin! Bunların da aidiyeti sorgulanmaya muhtaç. Adı Başakşehir olsa dahi, bu semtin mahallerine nüfuz edebilmiş değil. Şampiyon olsa sokağa muhtemelen Beşiktaş’ın ezeli rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçeliler çıkar. Ama Başakşehir’in şampiyonluğundan ziyade Beşiktaş’ın olamamasına sevinecekler. Başakşehir’in ofisinde bile bir taraftar olarak, “Başakşehir” diye, kaç kişi sevinir, meçhul.
Başakşehir’in olası şampiyonluğu sadece Beşiktaş’ın değil, futbol kültürüne sahip tüm kulüplerin ağır bir yenilgisi olacaktır. Özellikle de büyük kulüplerin sürmekte olan zihniyetlerinin iflası olacaktır.
BÜYÜKLERE DARBE
Zira semtsiz, mahallesiz, seyircisiz ve derin köklerden yoksun bir kulübün şampiyonluğu, ‘milyonlarca taraftarlı asırlık kulüp’ mitini yerle bir edecektir.
Demek ki iyi yönetilen her şirket, bu ligde artık şampiyon olabilecektir.
Buna mukabil, ‘altın tepsi’de servis edilerek kurulan Başakşehir de şampiyon olsa dahi, sosyolojik bir karşılığı olmadığı için, gönül tellerini titretmesi mümkün olmayacak. Keşke bu kulüp, bir mahallenin, bir semtin veya bir şehirin renk aşkından yaratılmış gönüllü bir emeğe dayansaydı.
ŞENOL GÜNEŞ, ARTIK DAHA RAHAT
Beşiktaş, Fenerbahçe’ye hazin bir şekilde 2 puan verdi. Oysa Güneş, kariyerinin en iyi Fenerbahçe maçını oynadı. Ve oynanan futbol, siyah beyazlıların son 4 haftaya daha güvenle bakmasını da sağlayabilir. Ama bence Beşiktaş’ın en büyük avantajı, Fenerbahçe maçının artık geride kalmasıdır. Maçtan sonraki basın toplantısında Şenol Güneş, “Fenerbahçe’nin iddiasının kaldığını düşünmüyorum” dedi. Bu Güneş ve ekibinin zihninin 8 puan geride olsa bile Fenerbahçe ile meşgul olduğuna delaletti. Eh, artık Fenerbahçe’nin şansı kalmadığına göre, Güneş de psikolojik olarak daha rahat olacaktır.
Güneş’e, haddimi aşarak, bir öneride bulunmak isitiyorum: Maçlar biter bitmez diğer meslektaşının elini sıkıp, hemen soyunma odasına gitsin. Hani şu Premier Lig’de sıkça gördüğümüz manzara. Zira, -onun da kendi ifadesiyle- olayları yatıştırmak için oyuncuların arasına karıştığında bile yanlış anlaşılıyor. Sanki bizatihi gerilimin üretcisi olarak görülüyor.
Nitekim basın toplantılarında da ironi yüklü birçok konuşması pek doğru algılanmıyor...
VOLKAN İLE TALISCA OLAYI
Talisca ile birlikte Volkan da PFDK’ya sevk edilmeliydi. Talisca, tahrik nedeniye indirim alıyorsa onu tahrik eden Volkan niye cezasız kalıyor? Meramım ceza değil. Problem TFF Hukuk Kurulu’dur. Bu kurul talep ettiği cezalar verilmediğinde neden Tahkim’e gitmez? Elbet Başakşehir olayında gitmediysen şimdi de gidemezsin!
Paylaş