Paylaş
BAYRAMPAŞA’dan Barcelona’ya...’ Oysa, hemen hemen her futbol yıldızı bir Bayrampaşa’dan çıkmıştır! Nişantaşı’ndan çıkan en ünlü topçumuz Beşiktaşlı Tunç Kip’ti ki onun da alametifarikası topçuluğu değil, işte semtiydi...
Arda Turan için doğru manşet, ‘Türkiye’den Barcelona’ya’dır!
Çünkü kıymet vermeyi unutmuş bu topraklardan oraya uzanmak gerçek bir başarı öyküsü.
Oraya gitmeseydi ‘milli gurur’ olmazdı.
Değilmi ki Orhan Pamuk, değilmi ki Aziz Sancar...
‘Avrupa Avrupa duy sesimizi’ ezikliğimizin son pansumanı Arda Turan...
Unuttunuz mu, Arda, Galatasaray’dan ayrılırken kırgındı.
21 yaşında G.Saray kaptanlık pazubandını takmıştı ama biz bunun değerini anlamamıştık.
İspanyol gazeteci Inako Diaz Guerra, hâlâ Ardaturanist olmayanların kurtuluşu olmadığını savunarak, “Ya da onlar çok uzakta ve çirkin, kurak bir yoldadır” diyor.
Bu lafın muhatabı biziz, sanırım..
O BİR ‘CRACK’
Güya çok sevdik ama bunun bedeli de ona tek bir maç bile kötü oynama hakkı tanımamaktı.
Cimbom için ter dökerken iki kez sahada yığılıp kaldı.
Birisi gözümün önünde olmuştu.
Ben de “Futbol hayatı bitti” diye düşünmüştüm.
O kalp ağrısı aslında sahadaki yorgunluktan ziyade, saha dışındaki acımasız eleştirilerin yükündendi.
Öyle olmasa o kalp, daha yoğun bir maç trafiği olan Atletico’da atar mıydı, onu yere yığmadan?
Ve o kalp, Madrid’in ‘Real Mahallesi’nin gölgesindekilere yıllar sonra La Liga şampiyonluğu da getirdi, Avrupa Ligi şampiyonluğu da, Şampiyonlar Ligi finali de.
Bizim kalbimizin, selfie çektirirken bile dayanamayacağı Iniesta’nın, Neymar’ın ve Messi’nin yanında atıyor Arda’nın kalbi şimdi.
Atletico’nun ‘crack’ı (İspanyol gündelik ağzında parlak kariyerli) Arda, artık ‘crack’ların crack’ı Messi ile paslaşıyor ve ona ilk asistini yaptı bile.
En sevdiği şey, gol pası.
“Gol atmaktan çok, pas vermeyi seviyorum” derken, Eric Cantona ile de paslaşıyor.
Fransız efsane, ‘Looking for Eric’ filminde futbol hayatının en önemli anının attığı bir gol değil, pas olduğunu söyler...
Gezmelerden tozmalardan- dı stattaki hırpalanmalarının sebebi.
Sevgilisine sinema kapattı diye yerden yere vuranlar, Metin Oktay’ın “Berbere gidiyorum” diyerek kamptan kaçıp İzmir’de sevgilisiyle buluştuğunu bilmezlerdi. Taçsız Kral ile o kadar çok ortak noktası var ki, bilinmeyen...
15 MİLYON ETMEZ!
Daha 20’sinde gidebilirdi Avrupa’ya, menajerinin aklına uyulsaydı.
Ahmet Bulut, 2008’de yaptığımız röportajda “G.Saray, Arda’yı 10 milyon Euro verene hemen satsın” demişti. “15 etmez mi” soruma ise, şu yanıtı vermişti:
“Etmez, çünkü Brezilyalı değil, Barcelona’da oynamıyor” demişti!
Milli Takım ile 2006 Euro U19’da ona Mevlüt Erdinç, Cafercan Özgür ve İlhan Parlak yârendi. İlhan, 5 golle kraldı.
Sahi bir de Carrusca vardı! Arda, Manisa’daki şehzadelik eğitimini bitirip İstanbul’a döndüğünde onunla taht kavgasına tutuşmuştu.
MESSİ Mİ ARDA MI
Muhteşem dönüşlerin kitabının yazıldığı Euro 2008’de 14’ü giyiyordu.
Cruyff no’su. Galatasaray’da 22, 66 ve 10, Atletico’da 11 ve 10.
Barcelona’da 7 ile başladı. 10?
‘On’u Messi taşıyor!
Kimbilir, en büyük hedefi UEFA Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırdığında sırtında Barça’nın 10’u yazılı olacak...
‘Arda mı, Messi mi beyler’(!)
ONDA ‘ZIDANE KAFASI’ VAR
‘ÇOCUKLUK aşkı’ Sinem Kobal’dan ayrıldığı vakitlerde hakeme krampon fırlatmıştı. Aşktan azade de gergindir. 2006-07’deki Bordeaux’lu Jurietti’ye ‘Zidane kafası’ atmış, 2009’daki derbide Semih’e kroşe savurmuştu. Takım arkadaşı Caner Erkin’e de yumruğu vardır. Metin Oktay’ın da vardır böylesi bir yumruğu!
ALEM ONA, O SERDAR’A HASTA!
Orhan Gencebay’a atfedilen bir söz vardır: “Alem bana, ben Müslüm’e hastayım”. Arda’ya sorsanız, “Alem bana ben Serdar Özkan’a hastayım” der. Dönemin G.Saray Altyapı Sorumlusu Suat Kaya’ya da soralım: “Dürüst olmak gerekirse Arda, patlama yapmasını beklediğimiz en son oyunculardandı.”
SONRAKİ SEVGİLİSİ PARİS HİLTON!
BEŞİKTAŞ fanatiği Ozan’ın da olduğu Frente Kebab grubu, her maçına giderken, “Paris Hilton bundan sonraki sevgilin” diye de beste yaptı. Paris’li reklamdaki imajı sevilmeyince çemkirdi: “Çirkin ama sempatiğim.” Gazeteci Emnio Sotanaz da kıskanır: “Ardaturanizmo, siz yakışıklı olmasanız bile, sevgili olup birlikte yaşadığınız bir Sinem Kobal’a sahip olmaktır.”
FUTBOLU İNSANI TERAPİ EDER
Futbolcu Arda’yı Garrido’nun ‘Arda Turan:
Bayramşapa’nın Dâhisi’ kitabından tanıdım!
Garrido, “Mutluyuz, çünkü futbol topu kristal bir küre olsaydı, Arda Turan onu kırmadan futbol oynayabilirdi” diyor.
Biz daha çok çalımına tanık olsak da böyle güzel bir cümle pek kurmadık ona.
Biz mutsuzlukla mutlu oluruz çünkü! Galatasaraylı, kaptanını ıslıklarken, Atleticolular onu Messi mertebesine yükseltip ‘Ardaturanizmo’ kavramını yarattı:
Estetik, gülümseme-eğlence, mücadele ve dik duruş...
Bu tarife göre bir de ‘Oğuzhanizmo’muz var, bari onu ıskalamayalım...
Cem Yılmaz gibi lüks arabalarına takıldık, lakin onun İspanya’da ‘dili’ olan tercümanı Ata Bozan, fısıldıyor: “En çok saatleri sever.” Magazin deyimiyle ‘gecenin karanlığına karışır’ ama itikati de elden bırakmaz.
Gollerde secdeye gider.
Şöhrete yenilmemek namına her gün ‘Kur’an’ın mealini okur:
“Ego, şöhret çok yüksek olunca inançlı olmalıyım ki kendimi frenleyebileyim.”
Atleticolular ise, huzuru onda buldu dört sezon boyunca.
Gazeteci Jose Miguelez, “Arda topu aldığında dünya artık daha huzurludur. Terapi edici pozisyonlardır. Ardaturanizmo bir arzudur, her pazar taraftarı stada çeken” diye anlatıyor o huzuru.
O vakit abartıp, “Pazar günü maç varsa devrim yapamazsınız” diyen Umberto Eco’ya da biz bir ek yapalım: “Hele o maç Arda’nınsa hiç düşünmeyin, ey Katalanlar!”
BOWİE, MOZART VE ARDA
KARİYERİNDEKİ en önemli teknik adam olarak tanımladığı Diego Simeone ile başlangıç şoke ediciydi.
Arjantinli, aslara saat 11, yedeklere ise, 12’ye idman koyar.
Arda, 11’de gelir fakat “Bu saatte idmanın yok” denir kendisine.
Sonrasıysa hep ‘as’lıktır. Gazeteci Fran Guillen, “Lou Reed öldü ama Arda bize kaldı, sahanın sınırlarını çizen dörtlükleri yazmak için” diyor.
Lou’nun birlikte çalıştığı David Bowie de geçenlerde öldü ve “Arda bize kaldı” deme sırası Barçalılarda.
Ardaturanizmo’yu anlatan bir diğer meslektaş Tono Furillo, “Bu Türk’ü değerli taşları muhafaza ettiğimiz bir kutuya koyup, anahtarını özenle saklamalıyız” der.
Bu da övgü mü?
Walter Zimmermann neler yazıyor neler:
“Biz Mozart’ın Requiem’deki duygusunu ayaklarındaki topla gösterme kabiliyetine sahip bir 10 numara hakkında konuşabiliriz, aynı anda, arka planda AC/DC’nin buğulu melodisi yayılabilir, zemin seviyesinde. Ama daha fazla bir şey; bundan daha fazla...”
ZOR CEVAP: ‘Sİ’ Mİ ‘NO’ MU
Kralın şehrinden ‘ayrılık rüzgârları’ esen Katalan şehri Barcelona’ya gitti Arda.
Katalunya’nın yeni başbakanı Carles Puigdemont, Nazım’ın “En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır” dizelerini okuyup, 18 ay sonra bağımsızlık ilan edeceklerini duyurdu. Barçalı Arda’nın “Si”si burada, “No”su ise, orada yargılatır!
2012’de, “Bu topraklarda hep beraber yaşadık. Ve barış içerisinde yaşadık. Kimse ölmesin istiyorum” diyen Arda’ya ahval ve şeraitimiz bugün aynı çağrıyı yaptıracak cesareti verir mi, bilmiyorum...
Paylaş