Paylaş
Bu sezon da yine namağlup gittiği Münih’te 5-0 kaybetti.
İki maçta da belirleyici olan Beşiktaş’ın 10 kişi kalması oldu. Kiev’de Beck, Münih’te Vida atılınca siyah beyazlılar tutunamadı.
Yine de Münih’te ilk devre ortaya konan futbol, Kiev ile kıyaslanınca ‘destan’ bile sayılabilir. Love ve Querasma ile öne dahi geçebilirdi, Alman devi karşısında.
Zaten Münih cephesi bile ilk devre Beşiktaş’ın 10 kişiyle oldukça iyi olduğu konusunda hakkını teslim ediyor.
Fakat ilerlemek için bardağın boş tarafından bakmalı.
Geçen sezon 10 kişi kalmış bir takımın aynı durum karşısında ortaya koyabileceği bir futbol aklı olmalı. Şenol Güneş’in, 10 kişi kalınca, bir savunmacıyı sahaya sürmek gibi klasik bir hamle dışında daha parlak bir fikri olmalıydı.
Sadece oyuncu değişikliğiyle değil, 10 kişiyle oyuna yeni bir biçim vermeyi de denemeliydi. Sonuçta kim girerse girsin, 75 dakikalık bölüm bildiğimiz ‘Çanakkale geçilmez’ formatında oynandı.
Mourinho, kalecisinin atılması halinde nasıl oynaması gerektiğini idmanlarda çalışan bir hocadır. İşte benim de istediği yaklaşım budur. Bir teknik direktör, bir maçta olabilecek tüm olumsuzlukları öngörür ve ona göre A, B,C, D planları hazırlar.
“10 kişi kalmasaydık var ya...” Bu, ‘dünya kulübü’ olma iddiası taşıyan bir yapı için geliştirici bir açıklama değildir. 10 kişi kaldıktan sonra ortaya farklı bir oyun koyup kaybetseniz bile bu ileride sizin için bir kazanım olabilir.
LÖW GİBİ CESUR OLMAK LAZIM
Joachim Löw, 2014’te ev sahibi Brezilya’ya 7 gol atıp, sonrasında da Dünya Kupası’nı getiren takımı yaratırken yeldeğirmenlerine karşı az Don Kişot’luk yapmadı. “Klasik santrfor öldü” diyerek, Özil’i bile bir golcü olarak kullandı; bir çok efsane Alman golcüsünün saldırılarına karşı...
Beşiktaş, geçen sezonki Şampiyonlar Ligi tecrübesinin üzerine eklemeler yapabildiği için bu sezon gruplardan çıktı. Münih’e elenmesi yadırganacak bir durum değil. Lakin Kiev’deki kırmızı kart tecrübesinden Münih’e bir şey taşınmaması bir kayıptır.
Her şeye karşın Beşiktaş iki sezonda Şampiyonlar Ligi’nde önemli kazanımlar elde etti. Bunun kök salması için bir tek Beşiktaş yetmez. Ülke futbolunun toplamının katkısı lazım.
Almanya, Dünya Kupası’nı 4. kez kazanırken en büyük payelerden biri de federasyonundu. Zira biz 2002’deki Dünya üçüncülüğüyle hâlâ övünürken, onlar final oynadıkları o 2002 dahil, sonrası için “Dibe vurduk” tartışması yapıyordu. Ve federasyon tüm kulüplere yeni bir altyapı sistemi dayattı. Yayıncı kuruluşun iflasıyla altyapılara da mecburen bir değer verildi. Klinsmann-Löw ikilisiyle birlikte fiziğin üzerine teknik de eklenince ‘melez Almanya’, yeniden dünya futbolunun zirvesine çıktı.
Bizim TFF ise daha bir ‘küfür talimatı’nı uygulamaktan aciz. Altyapıdan mali durumlarına kadar, kulüplerin üzerinde hiçbir yaptırımı doğru düzgün uygulamıyor. Bırakın onu bunu, ikna edici bir Türkiye Kupası formatı ve tartışılmaz bir lig fikstürü oluşturamıyor. Heyecan duydukları en önemli iş, her sezona ölmüş bir başkanın adını vermek!
GÜNEŞ, ARTIK KAFASINA GÖRE TAKILMALI
F.BAHÇE derbisi Beşiktaş için gelecek için de ‘kırılma’ anlamı taşıyor. Beşiktaş’ın bu sezon en azından ligi 2. tamamlaması lazım ki Şampiyonlar Ligi’ndeki kazanımlar daha da yukarı taşınabilsin.
Tüm kritik maçlarda olduğu gibi sonucu belirleyecek isim Şenol Güneş’in başlangıç kadrosu ve yapacağı müdahaleler olacak. Güneş, ‘eşdeğer’ oyunculardan oluşan kadroyu bu sezon çok verimli kullanamadı. Geçen sezonlarda eleştirmiştik ama Güneş sanırım bir ‘dar kadro uzmanı’. Zira rotasyon artıkça sıkıntılar arttı. Orta alandaki Oğuzhan-Atiba ikilisi bozuldu. Oğuzhan da onun yerine ikame edilen Tolgay da hatta Atiba da geriledi.
Şimdi aynı ikilem Negredo ve Love arasında yaşanıyor. Güneş’in artık yapması gereken şu: İnandığı isimlerde ısrar. Kulaklarını kamuoyuna kapatsın çünkü her maç değişen kadro yapısıyla istediğini alamıyor.
Paylaş