Paylaş
Oyun dünyasına yön veren yapımların başında Diablo serisi gelir. Hem ilk oyun hem de Diablo II ciddi anlamda birçok oyuna, firmaya ve oyuncuya ilham kaynağı olmuş, kariyerlerini ve oyun dünyasından beklentilerini şekillendirme konusunda ne kadar iyi olunabileceğin limitlerini çizmiştir.
Çıktığı dönem izometrik yapısı ve grafiklerin dönemine göre endüstrinin gitmek istediği çizginin dışında bir kulvardan kendi standardına koşuyor olmasının oyun üzerinde yarattığı bir baskı elbette vardı. Lakin oyunun oynanabilirlik ve oyuncunu ambians olarak o kadar iyi yakalıyordu ki, fantastik öğelerin e hikaye anlatımının iyi kurgulandığı ve detaylarla süslü bir deneyim bizi bekliyordu.
Çok yüksek bir donanım gereksinimi olmaması ve uzun saatler oyuncuyu başında tutabilecek hatta online olarak arkadaşlarınızla bu deneyimi yaşayabileceğiniz, istediğinizde PVP yapıp kulaklarını alabileceğiniz bir ortamla hiç karşılaşmamıştık. Geceler boyu süren “magical item”, ”rare item”, “set item” ve “unique item” kavgaları, düşen eşyanın en hızlı olan oyuncu tarafından çantaya atılması ile bozulan arkadaşlıklar gibi çok şey gördük.
Bizzat benim de dahil olduğum ülkemizdeki Diablo oyuncuları camiasında nice muhabbetler döndü. İnternet kafelerde buluşmalar yapıldı, BAAL Run’lar atıldı. MF Run’lar gerçekleştirildi. Hepsinden öte gerçekten hatırı sayılır derecede arkadaşlıklar kuruldu. Bu ara Diablo oynadığım arkadaşlarımın evlenip çoluk çocuğa karışanları, akademisyen olanları ile Instagram’da ya da farklı yerlerde denk geliyoruz. Hala iletişimdeyiz, o dönem gerçekten forumlardan tanıştığımız çoğu kişiyle çok değişik bir bağımız var. Şu an başka oyunlara koysanız aynı bağı devam ettiremeyiz belki ama konu Diablo 2 olunca akan sular duruyor, Rune Word hesapları yapmaya, “üzerimizde yüzde kaç MF olmalı ki iyi eşya düşürebilmeliyiz?” sorularının cevaplarımı tartışmaya başlıyoruz.
Zamana karşı dimdik ayakta kalan bir yapımdı Diablo II. Yıllarca oynadık. Şuraya 1.09 ve 1.10 Patch’i yazsam, bunu okuyup gözleri dolacak, arada geçen süreyi yüzünde gülümseme ile hatırlayacak insanlar gösterebilirim size.
2000 yılı Diablo II, 2001’de de Lord of Destruction ek paketi ile şenlenmişti ortalık. O dönemler Exp. Pack tabiri de hayatımızda bügünün DLC paketleri gibi anlam ifade etmiyordu. Ana oyunun neredeyse çoğu noktasına dokunan ve iyileştiren, oyun deneyimi alıp bambaşka bir yere götüren bir yapımdı LoD ek paketi.
Üstüne Diablo 3 ve Diablo 4 haberleri çıktı, mobil haberleri geldi. Heyecanlandık elbette ama hep içimizde bir yerlerde Diablo II’nin bıraktığı o oynanış hissiyatı tekrar başka oyunda bulunamıyordu. Diablo II’den sonra benzeri türde ne oyunlarla da karşılaştık. Çoğunu oynayıp bitirdik. “Diablo killer” tabiri de oluştu oyun dünyasında. Fakat biz ne killer oyunlar gördük, ana oyunun yakınından geçemeyen, konsol açıp “wasser” yazdığımız zamanlar oldu.
Gel zaman git zaman bir gün ansızın bir şekilde karşımıza “Diablo II geri geliyor” mesajı düştü. Ardından da Diablo II: Resurrected başlığını gördük. Tabii ki ilk olarak duyulan büyük özlem ortaya çıktı. Hala bilgisayarında Diablo II kurulu olan bir güruhun varlığı kimseyi şaşırtmıyordu elbette. ICQ ve MSN’den beri süren arkadaşlıklar yeniden alevlendi. Mesajlar atıldı, ortaya çıkan bilgiler paylaşıldı ve “acaba nasıl olacak?” sorusu ile birlikte, içimizde “acaba var olan deneyimi kötüleştirirler mi?” korkusuyla da beklemeye başladık. Beta süreçleri ve sonrasında oyunun gerçekten sağlam bir şekilde karşımıza çıktığını gördük. Tam olarak piyasaya sürülmesine kadar bekledim oyunu denemek için. Kolay değil 10 senemi birlikte geçirdiğim bir oyunun günümüz teknolojisine uygun hale getirilmiş ve tüm tadı korunmuş hali ile karşılaşmak kolay bir deneyim değildi. Hangi oyun için bu tam olarak yapılabildi ki?
İşte bu sorunun cevabını “EVET, yapılabilir” olarak aldım ben. 4K çözünürlüğe kadar çıkabilen grafik kalitesi, yenilenmiş tüm arayüz görselleri ile birlikte gözlerimize harika gözüken bir Diablo II deneyimi karşımızdaydı. 2001 yılında da tüplü monitörlerimizde 800x600 ekran çözünürlüğünde bu oyun bize harika gözüküyordu! Peki tek tuşla o grafiklerin nasıl gösterildiğini size deneyimleme şansını da verdiklerini söylesem. Evet gerçekten çılgın bir deneyim.
Sadece grafik olarak değil oynanabilirlik aşamasında da iyileştirmeler bize sunulmuş. Eski bir yapımı, zamanın yetenekleri ile harmanlayıp daha iyi hale getirmek sadece temeli gerçekten çok güçlü olan yapımlarda gerçekten ana projeyi daha da ileri götürebilir. Diablo 2 o kadar iyi bir oyundu ki, yıllar içinde oyuncular tarafından geliştirilen modlar ile bambaşka deneyimlere dönüştürüldü. Peşinden gelen oyunlar D2’den çok şey öğrendi.
Şimdi ise hayatında D2 oynamamış oyuncular için altın gibi bir fırsat var önlerinde. Hack & Slash RPG oyun kültürünün bir numaralı ismi artık yeni adresinde oyuncuları ağırlıyor. Diablo II: Resurrected, geçmişte ne kadar iyi deneyim yaşadıysanız sizi o eski günlere yeni grafiklerle ve hayatınızı farklı kılacak küçük dokunuşlarla geri götürmek istiyor.
Bu noktada beni biraz üzen kısım ise oyunun fiyatlandırma kısmında oldu. Eğer benim gibi Diablo serisini yakından takip ediyor, geçmişte bu oyunu da temin etmişseniz, Diablo II: Resurrected için 40 Euro / Dolar bir ücret ödemeniz bekleniyor. Diablo serisine yeni başlamak istiyor ve tüm seriyi almak isterseniz ise Diablo Prime Evil Collection’a 59 Euro / Dolar bir ücret ödemeniz gerekiyor. Bu oyuna yıllar önce ücret ödeyip alan oyuncular için bence sembolik bile olsa bir indirim çok şık olabilirdi.
Diablo II’nin bende yukarıda bahsettiğim gibi iyi anıları var. Bütün bu anıları topladığımızda karşımızda o kadar iyi çalışılmış, mekanikleri korunmuş ve yepyeni bir görünüm kazanmış Diablo II: Resurrected sizi arkadaşlarınız ile uykusuz gecelere geri götürebilir.
Paylaş