Yenildiğinde Değil, Vazgeçtiğinde Kaybedeceğini Bilenler Kulübü

İçeride Bugsaş’a, dışarıda Hacettepe’ye karşı son derece talihsizce kaybedilen ikişer puanın ardından büyük tufanın koptuğu, bir kısım taraftarın da baskısıyla Cüneyt Biçer’in gönderilerek takımın İsmet Taşdemir’e teslim edildiği, bu değişikliğin ardından çıkılan ilk maçta içeride Pendik’e de 3 puanın kaybedildiği hepimizin malumu.

Haberin Devamı

Son 3 maçta kaybedilen 7 puanla birlikte, biraz da rakiplerin üstün performansıyla Altay’ın bir anda zirveden kopma noktasına geldiği de... İşte bütün bu “ahval ve şerait”, bugün ki Gümüşhane deplasmanını bir tür zirve yarışında var olup olmama mücadelesine çevirdi Altay’da. İnanılması güç bir iç saha performansına imza atmanın yanı sıra, Altay ile arasına 7 puan fark koymayı başarabilmiş rakibin karşısına zihinlerde binbir soru işareti ve bolca endişeyle çıkılacağını bekliyordum. Alınacak bir beraberliğin bile Altay’da çok daha büyük tahribata yol açması mümkündü.

Oysa Gümüşhane’nin tarla bile olamayacak kadar kötü zemininde ilk düdük çaldığında, endişeyi dağıtmanın en iyi yolunun vazgeçmemek, inanmak ve çalışmak olduğunu gösterdi Altay onbiri. Orta sahada hiç olmadığı kadar diri, mücadeleci ve üretken, geride ise bir o kadar dikkatli ve becerikli bir takım vardı sahada. Henüz 3. dakikada sağdan Murat Uslu’nun attığı taç atışını, Muharrem Ozan rakip 18 içindeki İbrahim Akın’ın sol ayağına indirdiğinde, İbrahim’in ayağından gelen şut, rakibin ilk şoku yaşamasına sebep oldu. İlk 45 dakika boyunca her topa basan, kazanılan toplarda berbat zemine rağmen yüksek yüzdeyle etkili pas yapan, organize hücumlar kurup dikine oynayan bir Altay izledik hep birlikte. Buna karşılık, Berk İsmail, Musa Sinan, Dilaver ve Tita ile hücumu zorlayan ancak 20. dakikadaki cılız şut dışında pozisyon bulamayan bir Gümüşhane vardı. Hakem ilk yarıyı bitirdiğinde sahadaki oyundan memnun olan, maçı kendi istediği yola koyan Altaydı.

Haberin Devamı

İkinci devrenin başlamasıyla Altay’ın baskısının artması, baskının artmasıyla rakip orta sahanın düşmesi bir oldu. Yorulan Tita’nın teslim bayrağını çekmesiyle, Altay bekleri Murat ve Serkan da hücuma katkılarını arttırdılar. 63. dakikada golü getiren de bu katkı oldu. Solbek Serkan’ın ileride kullandığı taç atışı, rakip onsekiz içinde Maksut’un çabasıyla İbrahim’in sol ayağına servis edildiğinde hepimiz gol bekledik. İbrahim rakibin ayağını hedef alınca arkaya seken top, geriden gelip arka direğe doğru koşan sağbek Murat Uslu’nun önüne düştü, o da altıpastan affetmedi. Bu gol, oyunu ve mücadeleyi lehine çevirmiş olan Altay’ın skoru da lehine çevirmesini sağladı. İbrahim Akın golün hemen ardından yerini Doğan’a bırakınca, Altay’ın geriye yaslanıp kontraatak kovalayacağı akıllara geldi ama İsmet Hoca’nın hücumdan ve oyunun kontrolunu orta sahada tutmaktan vazgeçmediği hemen belli oldu. Daha golün üzerinden 5 dakika geçmemişti ki, yine Murat Uslu rakip penaltı noktası üzerine havadan muhteşem bir top uzattı ve savunma ile teke tek, kaleciyle karşı karşıya kalan Muharrem Ozan’ın sert kafa şutunu kaleci iyi bir refleksle kornere tokatladı. Ardarda gelen 2 kornerle rakip kaleyi sarstıysa da, ikinci golü bulamadı Altay.

Haberin Devamı

Maçın dönüm noktası, Altay’ın oyunda hafiften bocaladığı dakikalarda yaşandı. O ana dek bariz bir pozisyon üretemeyen Gümüşhane, 78. dakikada kaleye yaklaşık 35 metre mesafeden Dilaver ile serbest vuruş kullandı. Herkes orta beklerken kaleye sol üst köşeye giden topu Egemen’in tokatlayarak çıkarması, futbolda kalecinin önemini hatırlatan bir ders olarak kayıtlara geçti. Bu tehlike, Altay’ın onbirine yakın zamanda yaşanan talihsizlikleri hatırlatmış olacak ki, oyunun hakimiyeti tekrar ele alındı. 84. dakikada geride kazanılan topla bütün takım atağa kalktı. Tam 10 pas ve 1 güzel çalımın ardından Ferhat’ın ceza sahasına uzattığı öldürücü pas penaltı ile sonuçlandığında, damaklarda Barcelona usulü bir yemeğin tadı kalmıştı. Penaltı vuruşundan gelen gol de, bu yemeğin lezzetli sosu oldu.

Haberin Devamı

Sonuçta, Altay’ın savunmada olmadık açıklar veren, oyun kurmakta zaman zaman zorlanan ve özellikle Murat Uluç’un olmadığı maçlarda skor üretmekte sıkıntı çeken bir takım kimliğinden, böylesi kötü bir sahada ve zor bir rakibe karşı bile hatalarını en aza indirebilen, oyunu ele geçirip domine eden ve iki farklı skora ulaşıp farkı koruyabilen bir kimliğe bürünmekte olduğunun ilk işaretlerini görebiliyoruz. Tevfik (Erkut) ağabeyimin de dediği gibi, sevinmek için henüz erken, ama yine de son haftalarda olan bitenden sonra bu oyun ve bu skor uçurumun kenarından döndüğümüzü hatırlatıyor ve doğal olarak sevindiriyor. Üstelik 4 önemli rakibin de puan kaybettiği haftayı, bugün evinde yendiğimiz liderin 4 puan ardında 2. sırada geçmek, umutları tazeliyor. İsmet Hoca’nın da derin bir nefes aldığını tahmin etmek pek zor olmasa gerek. Şimdi eksikleri tamamlamanın, yaraları sarmanın zamanı. Yönetimin, teknik ekibin, oyuncuların ve elbette taraftarın daha da çetin geçecek bir ikinci yarıya hazırlanması gerek, hem bedenen hem de zihnen. Çünkü burası “Yenildiğinde Değil, Vazgeçtiğinde Kaybedeceğini Bilenler Kulübü”.

Yazarın Tüm Yazıları