Paylaş
Ama olabilecek en yanlış şekilde. Konuyla ilgili ilgisiz bir çok kişi olmadık kelam edince, futbola gözlerini "o stadda" açmış, 43 sene önce armasına ve renklerine orada sevdalanmış, üstelik bahse konu "sol ayağı" da "o stadın" tribünlerinde canlı canlı izlemiş bir "Altaylı sporsever" olarak, haliyle benim de klavye tıkırdatmaya hakkım doğduğuna inandım.
Olası bir depremde yerle bir olma ihtimali bir anda keşfediliveren, sanki depremde sadece tribünleri değil de emektar yeşil sahası da yıkılacakmış gibi muamele edilerek futboldan apar topar men edilen bir sahadan bahsediyoruz. Osmanlı'nın son zamanlarında Punta sahası adıyla Panionios'un eviydi. Kurtuluştan sonra da kurtuluşun simgesi olan "al sancak"tan aldığı ismiyle, kurtuluşun önderleri tarafından kurulan Altay'ın evi orası, neredeyse 104 yıldır. Yıkılmadan önceki son yıllarında isminin başına, çimlerine terini akıtmış nicelerinin sol göğsündeki armanın ismini de aldı, Altay Alsancak Stadı olarak anıldı.
Yaklaşan yerel ve genel seçimler öncesi, muhalefetin kalesinde gedik açma amacıyla olmadık pazarlamalar, türlü laf ebelikleriyle belediyeye çakmalar için de gündeme taşınmaya başladı, ancak bu, apayrı bir yazıya konu olacak kadar derin bir konu. Kıvrak zekasıyla bilinen ve müstakbel TFF Başkanı olarak görülen bir futbol yorumcusu tarafından, en olmadık, en gereksiz taraftan gündemin tepesine taşındı; Alsancak Stadı'nın ismi ne olsundu? Bu sahada nice formalar terletmiş, sonraları da ülkede bir çok kulüpte (Altay hariç) bol bol hizmet vermiş çok iyi bir sol ayağın ismi neden olmasındı?
Bilhassa Altaylılar ve meseleyi yakından takip edenler bilir; bu stad yıllaaar önce kapatılıp yer ile yeksan edildiğinden beri, Altay İzmir'de oradan oraya sürüklenmiş, sürekli deplasmana mahkum olmuş, tek gelir kapısı kapandığı için inanılmaz maddi sıkıntılara düşmüş, kan kaybına dayanamayarak taa 3. lige kadar inmiş, çokça kulüp için komik sayılabilecek bir borç için kayyumun eline düşmenin eşiğine kadar gelmişti bu süre zarfında. Gözler ve de gönüller o esnada etrafa bakınmış, siyasetçilere yanaşmak yerine Altay'ın bağrından çıkmış, kongrede ceketini bile kürsüye assa camiayı etrafında kenetleyebilecek, Türkiye'de sözü herkesçe senet sayıldığından o kötü halde dahi kulübü ayağa kaldırabilecek, Alsancak Stadı'nın Altay'ın hakkı ve acil ihtiyacı olduğunu bütün ülkeye haykırabilecek, futbolu bilen, futbolcuya, taraftara güven veren bir isim arar olmuştu. Ne var ki "o isim" bir anda araziye uymuş, önceki demeçlerini doğrularcasına Altay adını ağzına bile almaz olmuştu. Çok şükür ve ne mutlu ki Altay camiası o karanlık günlerden binbir zorlukla sıyrıldı (hala kefeni yırttığı söylenemez gerçi), kendi içinden çıkardığı Don Kişotlar sayesinde yeniden ayağa kalkıp güzel günlere doğru yürür oldu.
ÖZ ALTAYLI NEFERLER
Peki vefa nerdeydi? Aşk affeder miydi herşeyi? Veya ismini stada vermek için iyi bir sol ayak yeter miydi? Yetecek olsa ne "sol ayak"lar geldi geçti bu kulüpten 103 küsür senede. Üstelik sahada terini akıttığı yetmezmiş gibi, futbolculuk hayatı bittikten sonra da teknik direktör, altyapı sorumlusu veya scout olarak görev alan, başkanlık-yöneticilik yapan nice sol ayaklar, sağ ayaklar, altın kafalar, kaptanlar da vardı bu camianın zengin tarihinde. Dahası, soyadı kanunu çıktığında kendi soyadını çok sevdiği kulübünden alacak, kulübün ve ülke futbolunun hizmetine koşacak ve tarihin acı ama çok anlamlı bir cilvesiyle Altay Genel Kurulu'nda heyecandan son nefesini verecek kadar öz Altaylı neferler ve büyük efsaneler vardı geride. İşgal İzmir'inde her türlü engele rağmen ülkünün peşinde koşan, her türlü baskı ve sindirmeye rağmen al sancağını ve siyah-beyaz bayrağını yere düşürmeyen isyankar ruhlu çılgın Türklere ne demeli? Unutuldu mu sandınız onların isimleri?
Bütün bu ahval içinde, beni daha da derinden yaralayan bir husus daha var ki, onu da söylemeden geçemem. Bu teklif ortaya çıktıktan sonra kendisine öneriyle ilgili düşüncesi sorulduğunda bile olayı kendisine ve çok ter döktüğü yere bağlayıp, Altay adını anmaktan imtina eden bir muhteşem sol ayak var karşımda. Üstelik çocukluğumda kendime kahraman diye bellediğim, benim armamı göğsünde taşıdığı için gurur duymuş olduğum bir sol ayak. Ne tarifsiz bir acı.
Bunca laftan sonra yanlış da anlaşılmasın, elbet hakkıdır kendisinin ismini çok emek verdiği Türkiye futboluna hizmet eden bir stadyumun üzerinde görmek. Adana'nın bağrından çıkıp milli takıma kadar hizmetler (!!!) vermiş, nice kalpleri ve de kebapçıları fethetmiş agresif ve de çok bilmiş futbol hizmetkarlarının isimleri veriliyor yeni inşa edilen, tarihi kökü olmayan kulüplerin stadlarına, onunki mi verilmeyecek? Kendi ismiyle yepyeni bir stad yapılsa o da yakışır hani, talip olunan onca maç ve turnuvanın öncesinde. Ama 104 yıla yaklaşan tarihinde bir çok efsane ve onlarca sembol isim barındıran bir kulübün evinde sıra onun ismine gelir mi acaba???
Paylaş