Paylaş
Geçen haftasonu kaybedilen KSK maçı ve ardından yaşanan gelişmelerin (sıralamada avantajın kaybedilmesi, İsmet Hoca'nın gecikmiş vedası ve komutanın Özden Töraydın'a geçmesi) zihnimizde bıraktığı tuhaf hislerle çıktı Altay bu cumartesi günü Ankara'da sahaya. Yeni teknik kadro ile geride kurgu milim değişmediği halde, orta sahada Atakan-Ferhat-Fatih üçlüsü, kanatlarda sağda Furkan, solda Hüsamettin ve en uçta Muharrem Ozan'dan oluşan bir takım vardı sahada. Rakip ise ligde çok canlar yakmış olsa da, bir türlü iddiasını ortaya koyamamış Bugsaş'tı, hani ilk devre İzmir'de bitti denen maçı son 20 dakikada 3-1'den 3-3'e getirip 2 puanımıza mal olan Bugsaş.
Son 4 haftaya başlarken şampiyonluk için yarım puan bile kaybetme lüksü kalmamış Altay ile, play-off'a kalıp sezonu uzatmayı planlayan Bugsaş'ın ilk 45'teki mücadelesi bir hayli vasattı, bu nedenle dikkati dağıtmadan maçı seyretmek epeyce zor oldu. Rakibini kendi yarısahasında, topu ise kendi ayağında tutmayı hedeflemiş bir Altay planı uygulandı bu devrede. Gerek rakip yarısahada, gerekse orta yuvarlak çevresinde zaman zaman çok çetin bir mücadele ve dağıtıcı bir pres uyguladı Altay onbiri ve bu sayede topla daha çok oynama şansı buldu. Bu topla oyun, ileri uçta gol kokusu verecek akınlara ve pozisyonlara pek dönüşemese de, Altay onbirine oyunun seyrini kontrol etme şansı ve Bugsaş'ın oyununu dağıtma fırsatı verdi. Yine de istediği gibi kuramadığı oyunda kaptığı toplarla Altay kalesine 2 kez ciddi tehlike yaratarak ulaşmayı bildi Ankara ekibi. 11. dakikada sol kanattan İskender'in ortaladığı topu kale önünde Yavuz Koç ıskalamasa, oyun kontrolden çıkabilir bambaşka mecralara akabilirdi. Bundan 5-6 dakika sonra Egemen'in çıkardığı şut, rakibin niyeti ve vaziyetin ciddiyeti hakkında net olarak fikir verdi bizlere. Rakip kaleyi koruyan Oğuz'un soğuk ter döktüğü tek an ise, 41. dakikada Serkan'ın kaleye 25 metre mesafede sağdan kullandığı serbest atışta yaşandı. Altıpas üzerinde arka direkte İbrahim Öztürk'ün vurduğu kafa şutu direğin yanında avuta gitti. Sonuç olarak ilk yarı golsüz bitti ve iki takım da soyunma odalarına giderken bizler de ikinci yarıyı hayal edip iman tazeledik.
İkinci yarının başında İskender'in oyundan çıkışı, beni sevindirdi ama esas sevindirici olan Altay'ın ikinci yarının ilk düdüğüyle beraber gaza basmasıydı. Oyunu iyice rakip yarısahaya yıkan Altay, Muharrem Ozan ve Hüsamettin ile değerlendiremediği gol pozisyonları da buldu. Ne var ki gaza basmasına rağmen hızını arttıramayan bir araba vardı sanki sahada. Bu durumun farkına Özden Bey de varmış olacak, 62. dakikada Furkan'ı çıkarıp İbrahim Akın'ı oyuna sokarak eksik dişlinin yerine konmasını sağladı. Oyunun seyrini değiştiren de bu hamle oldu. Bu dakikadan itibaren Altay'ın atakları daha etkili, daha organize ve daha akıllı bir hal aldı. Etkisiz yana/geriye pasları azaltıp daha dikine oynayan Altay, bir kaç kez zorladığı Bugsaş kalesi önünde penaltıya da ulaşmayı başardı. Sağdan kullanılan taç atışında top ceza sahası içinde 2-3 pasla son çizgiye doğru inerken önce savunmanın Atakan'a müdahelesi, sonra hakemin penaltı düdüğü geldi. Muharrem Ozan'ın şık penaltısı skor üstünlüğünü de Altay'a getirdi bitime 20 dakika kala.
Buraya kadar olan oyun ve müdahaleler pek yeni ve orijinal gelmeyebilir çoklarına. Ama geçmişle aradaki çizgiyi net şekilde çizen hamle de golden 5 dakika sonra geldi Özden Töraydın'dan. Golü bulduktan sonra geriye yaslanıp rakip yarısahada topu tutamama hastalığının nüksedeceğine dair ilk işaretleri sahada gördüğümüz anda, Uluç'u sürdü sahaya. Bu hamle olmasaydı maç nasıl sonuçlanırdı bilinmez, ancak Uluç'un girişiyle Altay'ın vitesi bir tık daha yükselttiği, kendi kalesinde ciddi tehlike yaşamadan maçı alıp götürdüğü gerçeği de ortada. Böyle bir hamleyi bu sezon daha önceki maçlarda kendi aramızda sıkça dillendirdikse de, saha kenarındaki komutandan genelde göremediğimiz de hafızalarımızda. Buna cesaret etmek için apoletinde şampiyonluk yıldızı taşıyan bir teknik direktör olmak gerekmediğini gösterdi Özden Bey, teknik patron olarak çıktığı ilk maçta bu nedenle övgüyü de hak etti. Bu değişikliğin hemen ardından gelen kırmızı kart da, Bugsaş'ın nefesini tüketmeye yetti. Maçın son 10 dakikasında Altay skor avantajıyla oyunu yavaşlatsa da, topu hızlı be etkili kullandığı anlarda farkı açmasını sağlayacak pozisyonlar da üretmeyi başardı. Oyununu izlerken bir şişe Cheval Blanc'dan aldığım tadı ve keyfi aldığım İbrahim Akın, 83. dakikada geriden çıkılan hızlı kontraatakta acemice davranıp orta çizgiyi geçerek ofsayta düştüğünde, 2. golün kaçması kadar İbo'nun tecrübesinden beklenmeyecek kadar acemice davranmasına üzüldüm. Neyse ki insan hafızası nisyan ile malul, benim de bu anı unutmam fazla sürmedi.
Son düdük geldiğinde, zor deplasmandan alınan 3 puanın verdiği mutluluk ve keyif sardı hepimizi. Ne var ki puan sıralamasında avantajlı pozisyonu göz göre göre kaçırmış olmanın verdiği mutsuzluk ve gelecek hafta İzmir'de sezonun en iyi deplasman takımıyla karşılaşacak olduğumuz gerçeği de bir hayli rahatsız edici. Takımda sihirli değnek değmişcesine radikal değişiklikler yok elbet, olmasını beklemek de gerçekçi olmaz şu saatte. Ama sahada daha kendinden emin, daha konsantre, daha mücadeleci bir Altay gördüm bugün. Bu bile beni yeniden umutlandırmaya yetti. Gerçekçi olmak gerekirse kalan 3 maçta işimiz hiç kolay değil, inanç ve çalışmanın yanı sıra bolca da şansa ihtiyacımız var. Ama ne olursa olsun mücadeleden vaz geçmemek gerek. Son topa kadar...
Paylaş