Paylaş
Oyunun kaderini çizenler: Orta saha
Modern futbolda orta sahanın önemi ve mücadelenin sonucuna olan bariz etkisi hepimizin malumu. Hangi ülkede, hangi ligde olursa olsun, savunmanın da hücumun da kaderinin çizildiği, mücadelenin en sertinin yaşandığı bölge ne de olsa. Dolayısıyla hem yaratıcılığı ve üretkenliği ile şapkadan tavşan (hatta bazen gergedan) çıkarmayı becerebilen sihirbazların, hem de gözünü budaktan esirgemeyen cengaverlerin arenası orası. Bu sezonun ilk yarısında Altay’ın orta sahası, çoğunlukla cengaverlerin sahne aldığı, ama arada sırada İbrahim Akın gibi bir üstün yeteneğin icra-i sanat eylediği bir arena olarak göründü bana.
Atakan-Maksut-Fatih Gül-İbrahim Akın-Hüsamettin’den oluşan bir orta saha kurgusu ile başladı sezon. İbrahim Akın’ın kritik anlardaki pas ve şutlarına ek olarak, Maksut’un beklenenin üzerinde iyi performansı ve Atakan’ın çalışkanlığı ilk 2 maçın içeride ve dışarıda kayıpsız geçilmesini sağladı. Bu sezon başında kadroya katılan Fatih Gül’ün çalışkanlığı ve sürekli oyunun içinde olması göze batsa da, oyunun akışını hızlandırma ve hücuma döndürme konusunda önemli eksikleri olduğu görülmüştü. Hüsamettin’in bitmek bilmeyen enerjisi ve rakip savunmanın içine işleyen delici koşularına Altay tribünü zaten aşinaydı. Gözler, transfer dedikodularına sürekli ismi konu edilen ve biraz da bununla ilişkili olarak form düzeyi hakkında çeşitli soruların kulaktan kulağa yayıldığı Furkan’ı arıyordu. Ama sezon başında esas katkı, 7 sezon önce Göztepe ile, geçtiğimiz sezon da Ankaragücü ile 2. Ligde şampiyonluk kupasını kaldıran, son 7-8 sezonda oynadığı 1. ve 2. Lig takımlarında nadiren maç kaçıran ve çok kişinin “dinamo” olarak nitelendirdiği Ferhat’tan geldi. Ankaragücü forması ile bu sezon 1. Lig’de 3 maçta forma giyen Ferhat, 8 eylülde Altay ile sözleşme imzaladıktan 2 gün sonra Kahramanmaraş deplasmanında Altay forması ile tanışıyor, o andan sonra da (sakatlığı nedeniyle kadroya giremediği Kırklareli maçı hariç) formayı kimselere kaptırmıyordu. Enerjik, zeki ve oyunu ileri doğru oynamayı tercih eden tarzıyla, gönülleri kazanması zor olmadı Ferhat’ın.
Ferhat’ın gönülleri bileğinin hakkıyla kazandığı gerçeğinin yanında, bir de Fatih Gül gerçeği var Altay’da, ama ne yazık ki negatif anlamda. Üçüncü haftadaki Şanlıurfa maçının ardından Erzurum B. Bld. ile oynanan kupa maçı, hem taraftar ile Fatih Gül arasındaki ilişki, hem de Fatih’in Altay’la arasındaki bağları açısından kritik bir dönemeç oldu. Yedeklerin ağırlıkta olduğu bir kadro ile bir üst lig ekibine karşı çıkılan maçta sergilenen üstün performans galibiyete yetmedi ve biraz da şanssızlığın yardımıyla 120 dakika beraberlikle sonuçlandı. Seri penaltı atışlarının yedincisi, Fatih’in ayağından gelen oldukça kötü bir vuruşla rakip kaleciye teslim edilip Altay’ın elenmesine neden olunca, Altaylıların gönlünde Fatih’in kredisi bir anda tükeniverdi. Sonraki 2 hafta yedeğe çekilip, mesele zamanın yara kapatıcı etkisine bırakıldıysa da, tekrar ilk 11’e dönmesinin ardından kısa sürede kabuk kalktı ve yeniden kanama başladı. Silivri deplasmanında sergilenen üretkenlikten uzak oyunun faturası kaçınılmaz olarak Fatih’e kesildi. Son 6 maçta sadece 60 dakika süre alabildi Fatih.
Diğer bölgelerle kıyaslandığında, daha çok rotasyona şahit olduk orta sahada bu 17 maçta. Furkan’ın beklenen formuna çok geç kavuşabilmesi, çok şeyler beklenen Halil Yılmaz’ın kulübede beklediği Kırklareli maçı hariç hiç ortalarda görünmemesi, İbrahim Akın’ın sık sık sakatlıklarla ve bunun getirdiği formsuzlukla mücadele etmekten kurtulamamasının yanı sıra Cüneyt Hoca ile arasında olduğu söylenen gerilim, İbrahim Ferdi Coşkun’un da kısmen sakatlık, kısmen de formsuzluk nedeniyle (Bandırma gibi bir iki maçtaki süper performansı hariç) geçen sezonki performansının yanına bile yaklaşamaması ilk yarıda Altay’ı orta sahada zorlayan diğer faktörlerdi. Buna karşılık, Altay orta sahasının beyin takımında Atakan ve Ferhat’ın tükenmeyen enerjisi, mücadelesi ve oyunu yönetmedeki ustalığı, Maksut’un gösterişsiz ama çok faydalı oyununun yanı sıra hem dikine oynamak, hem de skora katkı vermek konusundaki ısrarı (5 gol, 2 assist), İbrahim Akın’ın kendine has şut, pas ve koşuları en büyük artıları olarak göze çarptı orta sahanın. Bütün bunlara ek olarak, sezon başından bu yana bir türlü istenen seviyede katkı veremeyen Ozan Sol’un rakibi delen hızlı koşularının sonucunda bitirici şut ve pasları üretemediğini, ancak inatla çalışmaya devam ettiğini ve maç kadrosunun hep içinde kaldığını görüyoruz. Beceri, Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde “kişinin yatkınlık ve öğrenime bağlı olarak bir işi başarma veya bir işlemi amaca uygun olarak sonuçlandırma yeteneği” olarak tanımlanmış. Ülkemizdeki futbolseverler arasında “doğuştan gelen yatkınlık” kısmı öne çıkarılsa da, çalışma ve öğrenmenin de hakkını vermemiz gerekir. Ozan Sol çalışkan ve direnci yüksek bir oyuncu bence. 24 yaşında, yetenekli ve çalışkan bir futbolcu olarak Ozan’dan ikinci yarıda daha da iyi performans beklemek hepimizin hakkıdır sanırım.
Göze fer, ruha coşku verenler: Forvet hattı
Futbol, ister mahalle arasındaki arsada, ister Maracana’da oynansın keyifli bir seyirlik, coşkulu bir aktivite ve yapanlar kadar izleyenlere de bolca adrenalin ve endorfin salgılatan bir spor. Bütün bu keyfi, coşkuyu ve adrenalini zirveye çıkaran unsur da, futbolun olmazsa olmazı; “GOL”. Bu kelime batı dillerinde hedef, amaç anlamına gelse de, güzel Türkçemizde 3 direğin arasından çizginin ötesine geçen topu ifade ediyor sadece. Gol kaydetmek, skor üretmek kaleciler dahil sahada ter döken tüm takımın görevi olsa da, hücumcular hem bu işin erbapları, hem de baş aktörleri.
Bu sezonun ilk yarısında 17 maçta 31 kez skor üreten Altay’a baktığımızda, tribünlerdeki adrenalin-endorfin üretiminde en büyük payın Murat Uluç’a ait olduğunu görüyoruz. Uluç, yılların tecrübesini iş disiplini ve becerisiyle birleştirip performans olarak sahaya yansıtmaya devam ediyor. İşte tam da bu nedenle kaptanlığın hakkını verdiğini, isminin golle özdeşleştiğini söyleyebiliriz. Geçen sezon 35 maçta 19 gol üretirken, gereğinden fazla çalışan çenesi sayesinde 10 kez de sarı kart görmüş ve sıkça cezalı duruma düşmüştü. Bu sezonun ilk yarısında ilk 13 maçta yaklaşık 900 dakika süre aldı ve 9 gole ve 2 assiste imza koydu. Üstelik rakiple ve hakemle didişmeyi bırakıp, kendi takımını sürükleyen bir lider duruşu sergilediğini de keyifle izledik. Tabelaya yazdırdıklarının yanı sıra, misal Karşıyaka maçında 62. dakikasında olduğu gibi, direklerin ve kale çizgisindeki bir çok rakip oyuncunun da tozunu silkelediği ama skora çeviremediği anlara şahit olduk sıkça. Uluç’un özellikle rakip onsekiz çevresinde ve içinde etkinliğini anlatmak gereksiz, ancak ilk yarıda göze çarpan en büyük handikapı, biraz yaşın da etkisiyle, ceza sahasından uzakta topla buluştuğu zamanlarda rakibin baskısıyla bunaldığı ve etkisinin azalması, buna bağlı olarak da son 20-30 dakikayı çıkartacak gücünün kalmaması. (Son 15 dakikada sadece 1 golü var Uluç’un.) Karşıyaka maçında dizinden sakatlanması, bir çuval inciri berbat edebilirdi Uluç ve Altay açısından. Son 4 maçta sakatlığı nedeniyle kadroya giremeyen Uluç’un, geçirdiği ameliyat sonrası iyileştiği ve antrenmanlara başlamak üzere olduğu yazılıyor yerel basında. Devre arasının da bu açıdan işe yarayacağı kesin. Dilerim aynı Uluç’u ikinci yarıda da izlemek nasip olur. Altay ise son Gümüşhane deplasmanında aldığı galibiyetle, şampiyonluk iddiasına havlu atmanın eşiğinden döndü.
Orta sahadan hücuma kanatlarda açtıkları koridorlardan akan Hüsamettin ve Furkan, Altay’ın altyapısından beraber yükselen ve A takımda aynı yıllarda forma terleten 95 doğumlu 2 genç yetenek. İkisi de dibe vurduktan sonra yükselmeye başladığımız 2015-16 sezonunda takımı sırtlayan, geçtiğimiz de sezon da bir üst lige çıkmamızda büyük katkıları olan oyuncular. (Geçtiğimiz 2 sezonda assistlerini sayamadım ama toplam 38 golün altında bizzat imzaları olduğunu söylesem yeter de artar herhalde.) Maç içerisinde zaman zaman birbirleriyle kanat değiştirerek oynadıklarında marke edilmeleri zorlaşıyor, etkinlikleri artıyor, ikisi de kaleye doğru oynamayı seviyor. Bunca ortak yöne karşın, fizik ve oyun karakteri açısından belirgin farklar var aralarında. Furkan daha minyon, bu nedenle daha kıvrak ve bilekleri yumuşak bir oyuncu. Geçen sezonun en kritik golünü 90+4’te Çorum’a atmıştı çaprazdan zor pozisyonda, bu sezon o golün neredeyse birebir aynısını yine 90+4’te Fethiye’ye attı, üstelik aynı stadda aynı kaleye. İlk devrenin ikinci yarısındaki 5 gol, 1 assistlik skor katkısı da bu güzel golden sonra geldi zaten. Orta sahadan topla veya topsuz hareketlendiğinde, onsekiz içinde indirdiği her isabetli pas veya kaleye vurabildiği her şut gol tehlikesi, vuramadığı pozisyonlar da potansiyel penaltı. Ne var ki bu sezona, biraz da sezon öncesi hakkında bol bol çıkan transfer haberlerinin etkisiyle geç ısındı. Benzer haberler devre arasına girdiğimizden bu yana yine tedavülde. Taraftar olarak gitmesini hiç istemem, hatta kalması ve sözleşmeyi uzatması için elden gelen imkanlar zorlanmalı, ama mutlaka gitmek istiyorsa da engel olunmaması gerekir. Devre arasında gitmesi, sezon sonunda gitmesinden maddi anlamda daha hayırlı olur Altay için. Futbolsever olarak baktığımda ise, bu sezon ortasında ve sonunda Süper Lig’e gitmesinin kendisi için çok erken olacağına inanır, “heba olan yetenekler” arasına karışma ihtimalinden korkarım. Ailesinin bir an önce transfer olması yönündeki talepkar beklentilerine rağmen, aklıselimle düşünerek Altay’a en az 2 sezon daha hizmet edeceğini açıkladığı günü hayal ediyorum kendi adıma. Yine de her ne karar verirse versin, hakkında en hayırlısı olsun derim Furkan için.
Hüsamettin ise bu ekürinin daha yapılı, daha hızlı, ancak son vuruş becerisi açısından daha fakir olan üyesi. Bu sezon Niğde Belediye ve Pendik maçları hariç bütün maçlarda sahada görev aldı. Motivasyon ve kondüsyon olarak daha sezona başlarken hazırdı, ama oynadıkça güveni arttı, ilk onbirdeki yerini sağlama aldı. Yarım sezonda 4 assistin yanında 2 de gole imza attı, ama son vuruşlarda biraz daha becerikli ve soğukkanlı olabilse çok daha fazlası da olabilirdi. Gösterdiği performans, onu muhtemelen ikinci yarıda da takımın hücumunda bankolardan biri yapacak. Onun da ismi son zamanlarda sıkça Süper Lig ve 1. Lig kulüplerinin transfer listelerinde geçiyor, ama Furkan için ifade ettiğim düşünce ve tahminlerimin onun için de geçerli olduğunu söyleyip, hakkında hayırlısını dilemekle yetineyim.
Muharrem Ozan ve Doğan, kadroya bu sene katılan hücumcular. Doğan son derece yetersiz bir performans koyabildi ortaya, karşılında da oldukça az süre alabildi. Bu kadroda yer bulabilmesinin kolay olmadığını düşünüyorum. Muharrem Ozan ise, özellikle sonlara yaklaştıkça yükseltti grafiğini. Murat Uluç’un sakatlığı nedeniyle kadroya giremediği son 4 maçta ilk onbirde çıktı ve bu şansı da fena kullanmadı doğrusu. Gerek tecrübe, gerekse yetenek olarak Uluç ile kıyaslanabilir olduğunu düşünmesem de, alternatifsiz olduğunu düşündüğüm Uluç’un zorunlu yokluğunda elinden geldiğince katkı verdi.
Sonuç olarak kalede ve savunma hattında önemli bir sıkıntı görünmüyor, her pozisyonun yedeği ve alternatifi var. Hücum açısından oldukça etkili silahlara sahip olsak da, son vuruşlarda isabet yüzdesi yüksek, rakip onsekiz içine inen topları skora çevirebilecek, Uluç’a alternatif, hatta bazı maçlarda Uluç’la yan yana oynayabilecek iyi bir golcüye daha ihtiyaç duyduğumuz bence yadsınamaz bir gerçek. Grubun zorlu bir maraton olduğu malum. Sakatlık, kart cezaları ve motivasyon kaybı gibi sebeplerle ideal kadro düzeninin bozulması ihtimali, ilk devreye göre daha fazla olacaktır. Uluç yaşı ve sakatlık geçmişi itibariyle her an geçici veya kalıcı olarak devre dışı kalabilecek bir yıldız. Sezon başında yapılan Yıldıray hamlesi, başkentin ayak oyunlarıyla boşa düşürülmeseydi şu an çok farklı bir tablo olabilirdi önümüzde. Veya geçen sezonun ortasında kadroya katılıp çok kritik katkı koyan Abdülkadir, sezon başlamadan Şanlıurfa’ya verilmeseydi. Ne gariptir ki, her ikisi de gittiği kulüplerde verimli olamadılar. Görünen o ki, ikinci yarıda ikisi de Altay’a yar olmayacak, o nedenle bir başka usta golcünün her türlü maddi ve manevi sıkıntıya rağmen kadroya eklenmesi şart gibi görünüyor. Anlaşılan Altay’ın yetiştirdiği Furkan, Hüsamettin ve Atakan isimleri de transfer piyasasının gözde isimleri. Bu üçlüden hiç birinin gitmesini istemem ama özellikle Furkan’ın gitme ihtimali azımsanmayacak kadar yüksek görünüyor. Bu durumda orta sahaya da giden oyuncu sayısı kadar takviyenin yapılması gerekebilir, ilerleyen haftalarda karın ağrısıyla kıvranmamak için. Yine de, diğer takımlarda yaşanan sirkülasyonu gördükçe şükrediyorum şimdilerde. “Fazlasıyla yeterli” diyemesem de, elden geldiğince oturmuş ve verim alabildiğimiz bir iskelet kadromuz var, tabii elimizde tutabildiğimiz sürece.
Not: Bütün sporseverlerin ve okurların yeni yılını kutlar, sağlıklı, mutlu, huzurlu yeni bir yıl dilerim.
Paylaş