Paylaş
Maç başlamadan önce, nefis bir deplasman tribünü izledik Vefa Stadı'nın tribünlerinde. Ev sahibi Karagümrük'ün misafirperverce karşıladığı Altay tribünü, döktürmeye başlamıştı bile. Derken kadrolar geldi ve savunma bakanının kulübe nöbetinin devam ettiğini gördük. Maksut'un yokluğunda ben Ferdi'yi beklerken Fatih Gül'ü onbirde görmek de endişe vermedi değil doğrusu. Onbirin kalanı alışılmış isimlerdi ama uzun süren sakatlığı yeni atlatan İbrahim Akın'ı son yarım saatte beklerken, İsmet Hoca ilk onbirde sahaya sürmüştü.
İlk düdükle beraber oyunu alan, sahanın tamamında hakimiyet kuran Altay oldu. Daha ilk dakikalarda Muharrem Ozan'ın ayağından gelen vole de, meğer geleceğin habercisiymiş, biz alışkın olmadığımızdan bilemedik. Karagümrük'ün biraz da sarı kart cezalılarının da etkisiyle oldukça silik ve etkisiz bir takım olarak sahaya dizildiğini anlamak içinse alim olmaya gerek yoktu. Yine de kemik gibi bir takım olduğunu söylemek yanlış olmaz. Genç, koşan, her topu kovalayan ama beceri açısından ciddi derecede eksiğini mücadele ederek tamamlamaya çalışan bir ekip Karagümrük. İlk 10 dakikada her iki takım için çekilen bu fotoğraf, maç boyunca asılı kaldı sahada.
Sağ kanatta İbrahim Akın önderliğinde yapılan dörtlü hücum organizasyonu ile gelişen pozisyon bile kaçtığında üzülmedik hiç birimiz. Sahadaki onbir o kadar kendinden emindi, o kadar ne istediğini bilir haldeydi ki, onların tavrı bize de sirayet ettiğinden olsa gerek. Nitekim ilk yarım saat devrilirken soldan Doğan'ın altıpas üzerine attığı yüksek orta, geriden koşarak yükselen Muharrem Ozan'ın kafasından ağlara gitti ve Altay oyunun ardından skoru da eline geçirdi.
Önceki bir çok maçta olan bitenin aksine, 0-1'lik skor Vefa Stadı'ndaki Altay onbirini daha da kamçıladı. Dahası, tam o sıralarda Silivri'den gelen gol haberi de Altay tribününü kamçıladı. İzlemeye doyum olmayan tribün görüntüleri ortaya çıktı. Bu coşkunun karşılığı, devre bitmeden Muharrem Ozan'ın kaleciden önce yetişip ayak koyduğu topu sağ ayağının üst-dışıyla aşırtarak ağlara göndermesiyle geldi ve skor 0-2 oldu. Uzatma anlarında pozisyon olmayan bir yan topta oluşan karambol Karagümrük takımında penaltı beklentisi yarattıysa da, hakemin yanıtı ilk yarının son düdüğü oldu.
İkinci yarıda oyunu rölantiye almış görünse de dilediği gibi oynayan bir Altay ve bu oyuna boyun eğen bir rakip vardı sahada. Son yarım saatte İbrahim'in yerini Furkan'a bırakmasıyla, oyunun şekli de biraz değişti ve hızlı kontralarla gelmeye başladı Altay. Nitekim 3. gol de böyle geldi. Solda geride rakipten topu söke söke alan Fatih, önce orta yuvarlağa kadar dripling yaptı. Sonra sağ açıktan hızlanan Furkan'a doğru uzun oynadı. Ancak rakip sol bek kötü verilen bu pası telaşla ayağının altından kaçırınca Furkan'a gün doğdu. Çizgiye kadar inip arka direkte hızla gelen Doğan'a aktardı ve Doğan da topun kaleye girdiğinden emin olmak için topla birlikte girdi kaleye. Şeytanın bacağını da bu pozisyonda kırdığını umuyorum.
Biz maç tamam derken 75. dakikada kalemize gelen ilk tehlikeli Karagümrük şutunu Egemen üst direğin hemen altından uçarak tokatladı da, onun da oyunda olduğunu hatırladık.
Netice itibariyle kötü, hatta vasat bile oynayan bir oyuncunun olmadığı bir Altay izledik. Egemen her zamanki gibi oyunun hep içinde, hep güven veriyor. Geri dörtlü harikaydı, rakibin uzun, çelimsiz ve beceriksiz santraforuna göz açtırmadılar. Orta sahada herkes çok çalıştı, kalitelerinin rakipten üstün olduğunu her fırsatta gösterdi. Hücumda ise iştahlı bir baskı, beklerin de katkısıyla zenginleşen varyasyonlar ve bolca gol pozisyonu izledik. Herkes iyiydi ama Doğan, Fatih, İbrahim Öztürk ve Muharrem Ozan'ın bu sezonki en iyi performanslarını izlediğimizi düşünüyorum. Maçın içinde seyir zevki açısından en bonkör oyuncu da, ilk 40 dakikadaki resitali ile İbrahim Akın idi kuşkusuz.
Geçen hafta son yazıyı "Ne olup biteceğini tribünden göreceğiz ama benim umudum ve güvenim giderek artıyor. Hem bu maça, hem de sezon sonuna yönelik..." diyerek bitirmiştim. Bu akşam daha fazlasını da söyleyebilirim gönül rahatlığıyla. Eksiklerle, sıkıntılarla, zorluklarla mücadele eden, iki ileri bir geri giden bir takım gitmiş, ne istediğini bilen, her ferdi eşit ölçüde terleyen, kendinden emin ve başarabileceğinin farkında bir takım halini almış. Tribündeki tertemiz, pırıl pırıl coşku ve dinamizm de bunun başka bir ifadesi bence. Güzel bir finali düşlemek için bu kadarı yeter de artar bile...
Paylaş